Bu sayfayı yazdır

Ushba Dağı Tırmanışı




Gamacoba! (Gürcü dilinde, merhaba!)

Tırmanış arkadaşım Efecan Aytemiz ile beraber, 20 temmuz -2 ağustos 2008 tarihleri arasında, kuzey komşumuz Gürcistan’ın Kafkasya dağlarındaki 4700 metrelik Ushba zirvesine tırmanmaya gittik. Dünya ünlüsü Ushba, gökleri delen çift zirvesi ve binlerce metrelik kaya- buz duvarları, üzerindeki tarihe malolmuş trajedileri ve başarıları ile muazzam, gerçekten de çok sert bir dağ ve son derece tehlikeli bir hedef aynı zamanda. Ushba adının tam bir anlamı yok gibi, ‘cadılar bayramı’ veya ‘kötü hava cadısı’ gibi yorumlar yapılmış bu isim için. Ama şurası kesin ki büyülü, cazip ve güçlü bir zirve..




Bu büyülü dağa tırmanmak için Hopa’ya yakın olan Sarp sınır kapısından Batum’a geçtik ve Poti, Zugdidi şehirleri üzerinden, neredeyse 350 kilometrelik bir araç yolculuğu ile dağlık Svanetia bölgesinin en büyük kasabası olan Mestia’ya ulaştık (yolun son 100 kilometresi çok bozuk dağ yollarından oluşuyor). Belirsizlikler ve dil sorunları nedeniyle tamamı enteresan geçen ve geneli stresli bir yolculuk ile bu dağlık ve ücra bölgeye vardık. 2000′li yılların başından önce aktif olan ve Ruslara bile yaka silktiren haydutları ile tanınan bu dağ memleketinde şimdi doğa ve kültür turizmi oldukça gelişmiş gözüküyor- her milletten turist görmek mümkün! Svanetia oldukça sakin ve huzurlu bir yer, gerçek bir dağ cenneti, adeta bizim Kaçkar Dağlarının 5000 metrelik zirvelerle bezenmiş olanı. Bir o kadar da yeşil ve yağışlı bir bölge tabii. Berbat ve sıkıntılı bir yolculuğun mükafatı da, Svanetia’yı görmek oldu.




Gürcistan’ın Rusya ile olan malum sorunları ve gerilimleri nedeniyle, tam sınırda olan (daha doğrusu Gürcistan’a ait olan) Ushba dağında istediğiniz yere gitmenin pek olası olmadığını anlamak biraz canımızı sıktı doğrusu. Tırmanışa başlayacağımız 1600 metredeki Mazeri köyündeki sınır karakolunda, askerlerin sınır sorunları mevzusunda (Rusça ve Gürcüce nasıl anlaştıysak?) üstelemesi nedeniyle, Rusya tarafındaki kar- buz rotası olan görece kolay kuzey zirvesi- kuzey sırtı rotası (4A derecesi, D alpin derece) yerine, daha zor ve çok daha uzun olan Güney zirvesi- Güney sırtı rotasına (5A derecesi, TD+/ ED alpin derece) girmemiz gerektiği anlaşıldı. Kader yine oyununu oynamıştı! Bir sefer daha, Ushba’da istediğimiz rotaya giremeyecektik.

Bu durumda ilk amacımız Ushba güney zirvesine çıkan orijinal 1903 Schulze rotasını (5A, TD+/ ED, rehberde zorluk olarak Alpler- Mont Blanc bölgesindeki Grand Capucin doğu duvarı’na eşdeğer sayılıyor) çıkmaktı. Burası temelde bir kaya tırmanış rotasıydı ve neyse ki yanımızda tüm bir kaya donanımımız vardı. Ancak dar, dik buz kulvarları boyunca teknik tırmanış gerektiren bu rotada çok taş ve bazen de çığ düşüyordu. Bunun yerine, biraz incelemeden sonra, alt kısmında dağın güneydoğu yüzü ve üst kısmında güney sırtından giden, objektif tehlikelerden görece uzak sayılır bir rota seçtik. Daha sonradan anladığımız üzere, rotamız tanınmış Gürcü kaya tırmanıcısı Misha Khergiani’nin 1937 yılında tırmandığı 5B (ED) derecesindeki bir rotaymış (Ünlü İngiliz tırmanıcı Hodgkin ve ekibi de 1937 yılında bu rotanın bir varyantını tırmanmış, dağdaki tarih birikimine bak yahu!).




23 temmuz günü, yeşil yaylalardan ve terkedilmiş yıkıntı halindeki Gul köyünden geçip 5-6 saat yürüyerek, Gul buzulunun girişindeki buzultaş yığınları arasında, 2400 metrede kampımızı kurduk. Ortam gerçekten harikaydı, Kaçkarlar gibi yeşil çayırlar ve kara granit dağlar..

Esas tırmanış 24 temmuz günü 2400 metreden, Gul buzulundaki kampımızdan başladı ve orta diklikte uzun kar kulvarları (35-45 derece eğim) ile dağın kayalık, dimdik güneydoğu yüzünün içine bizi götürdü. Daha yukarılarda III, IV derece dik serbest kaya tırmanışları yaparak, kar sırtları ve dar buz kulvarları aşarak 4200 metredeki bivak yerine ulaştık. İlk gün 7 saat tırmanmıştık ve dağın üzerinde çok sayıda uygun bivak yeri yoktu- bulduğumuz yer şansımıza, korunaklı bir omuzda ufak bir setti.. Sırtımızda bivak yükümüz (hafif bir çadır, tek bir uyku tulumu ve matlar, benzin ocağı, 1 litre benzin, ortalama 2 kilo kadar yiyecek ve ful kaya + buz teknik malzemesi) ile tırmandığımız bu rota oldukça karışıktı- belli aralıklarla rota bulma sorunu yaşıyorduk ve dağ gerçekten çok büyüktü. Tabanından zirveye 2.5 kilometre kadar yükseklikte bir yüzdü bu zira, boyut olarak bazı Himalaya tırmanışları kadardı. En büyük şansımız; dağdaki toplam 5 günümüz boyunca hava durumu gayet idealdi, yağış ve sis olmadı (Kafkas Dağlarının standart temmuz havası fırtına, tipi, şimşek ve çok sıkı yağıştır!)




25 temmuz günü, 4710 metrelik zirveyi bizden ayıran sarı-kızıl kaya duvar etabını tırmanmak üzere zor yerlere girdik (4300 metrelerde 55-65 derece mavi buz etapları, sert ve dik kar-buzda yüzlerce metre yangeçişler, V+, VI+ derece kaya duvarları). Böylece, en kritik etap olan ve doğu duvarının sol kıyısından geçilen sarı-kızıl yüzeyde bizi bekleyen sürprize ulaştık: 4500 metrede, normalde tırmanmamız gereken çatlak ve bacamsı yüzeylerdeki donmuş şelaleler eriyerek ince dereler halinde akıyordu, çünkü dağın en üst kısmındaki kar alanları eriyordu! Bu etaplara giremeyeceğimiz için, olağandan daha zor, pürüzsüz ve dik kaya yüzeylerini tırmanmak zorunda kaldık (ayakta dağ botları ve sırtta çantalarla VI+ veya VII- derece, belki daha da zor kaya tırmanışı?!!). Gerek zaman yetersizliği, gerekse dağı iyi tanımadığımız için ne kadar yolumuz kaldığını bilememek, gerekse rotanın giderek kolaylaşmak yerine zorlaşmasından dolayı 4500 metrelerden, (sonradan anladığımız gibisiyle) zirveden sadece biraz aşağıdan dönme kararı almamız gerekti.

Ertesi gün, 26 temmuz günü neredeyse 10 saat boyunca devamlı ip inişi yaparak Ushba’nın güneydoğu rotasını tabanına kadar indik. Böylece, bu devasa yüzün üzerinde toplam 3 gün geçirmiştik! Daha sonrasında tüm Kafkasya’da yoğun olarak etkin olan kötü hava ve sert yağışlar ve ayak bileğimdeki geçici bir sakatlık bu rotaya veya başkalarına girmemize izin vermedi. Yapmamız gereken, Türkiye’ye dönmekti. 2 ağustos günü Sarp sınır kapısından ülkemize dönmüştük..

Yorum olarak; dünyadaki en efsanevi dağlardan birinde, genelde sağlam granit kayada, muhteşem manzaralar eşliğinde, ED derecesinde zorlukta, gayet tehlikeli, çok uzun ve devamlı diklik içeren bir tırmanış- tabii ki eğlenceli ve sağlam bir tırmanış arkadaşım olmasaydı asla olmazdı!




Neredeyse son 10 senedir düşüncelerimizi ve hayallerimizi meşgul eden bu dağa, daha önceki seferlerimizde haydutlar, sınır bölgelerine ait bürokratik engeller ve çok dağcının ölmesi nedeniyle dağın kapatılması gibi nedenlerle yaklaşamamıştık bile. Bu sefer ise çok az farkla, dağın kendine göre objektif zorlukları nedeniyle zirveye çıkmadık ama sıkı duvarlarından birini tırmandık. Bu dağın hayalini en başta beraberce kurduğumuz aziz dostumuz Kürşat Avcı’yı sevgiyle anıyoruz. Anısı bizimle yaşıyor ve bu tırmanışta da eminiz ki yanımızdaydı…

Derken, biz Türkiye’ye normalden oldukça erken şekilde döndükten sadece 4 gün sonra, olağandışı şekilde, Gürcistan ve Rusya resmen savaşa girdiler. Zamanından önce dönmemiz bizi kesinlikle birçok dert ve zarardan, sıkıntıdan kurtardı diye düşünüyorum.. En büyük temennim, bu gereksiz savaşın bir an önce bitmesi ve insanların huzurlu bir yaşama kavuşmalarıdır.

Ancak savaş bitse bile, oralara artık nasıl tekrar gidilir, gidilir mi bilemiyorum. Kafkasya’nın mistik zirveleri bir sefer daha bizler için kapandı ve Ushba yine bir hayal olarak kaldı:-)

Tunç FINDIK
Okunma 18519 defa Son Düzenlenme Cumartesi, 29 Ekim 2011 20:54
Yorum eklemek için giriş yapın