Bu sayfayı yazdır

TANRILAR BİZİ İSTEMEDİ…

2007 Mart ayında Adnan ÖZTAŞ hocamızla Erciyes Şeytanderesi rotasından yaptıkları çıkışın fotoğraf ve videolarına bakarken Doğu sırtının görkemi beni inanılmaz büyülemişti. Adnan hocam “Bak asıl bu sırttan çıkacaksın, sağlı sollu manzara eşliğinde” deyince kafaya koymuştum faaliyeti. Kar buz rotasından çıktığım Erciyes Batı zirvesinin güzelliği gözümün önünden hiç gitmiyordu. Doğu zirvesinden de aynı keyfi alacağımdan hiç kuşku duymuyordum.

Geçtiğimiz yıl içerisinde katıldığım ulusal  eğitimlerde pek çok arkadaşımla düşüncelerimi paylaşmış ve fikir alışverişinde bulunmuştum. Sırtın uzun bir hattan ibaret olduğunu, güneybatıya bakan yüzünün oldukça dik bir yüzey olduğunu ve hörgüç bölümüne kadar yapılan uzun yürüyüşten sonra karın yapısına göre çığ riski bulunma ihtimali olan Hörgüç yan geçişini ya da Hörgüç’ün üstünden serbest tırmanışımı tercih edeceğimizi bile aylarca düşünmüştüm. Daha önce bu bölgeden hiç tırmanmadığımdan Ankara’dan arkadaşım Mehmet Sencer ÖZTÜRK (ki kendisi pek çok kez Erciyesin Doğu yüzünde bulunmuştu) bize rehberlik edecekti.

İki senedir birlikte hareket ettiğimiz Hakan ERTEKİN ve Özgür DİNÇSALMAN ile gerek birlikte yaptığımız faaliyetler sırasında gerekse dönem dönem kaya tırmanışı ve ip teknikleri çalışmak için gittiğimiz Buca - Kaynaklarda konuyu kafamızda netleştirmiştik.

Kasım ayının sonlarında Dağcılık Kolu Başkanımız Adnan ÖZTAŞ’la yaptığım görüşmede kendisi bana konunun ciddiyetini anlatıp, gidecek ekibin yeterliliğinin mutlaka Kulübün Teknik Kurulu tarafından onaylanması gerektiğini söyledi. Bu şartlar altında Aralık ayında yapılan Yıllık Tırmanış planı toplantısında 01 – 03 Mart 2008 tarihlerinde tırmanışı gerçekleştirmek istediğimizi Eğitim Plan Kısmına bildirdim. Kendileri de sağolsunlar bizlere güvenip onay verdiler.

Artık gün saymaya başlamış ve antrenman programını yoğunlaştırmıştık. Ocak ayındaki Kış Temel Eğitimindeki fırtına Hakan ve Özgür’ün kış şartlarında barınma tecrübesini oldukça geliştirmiş, benim yardım ekibiyle koştururcasına Bozdağ zirvesine 3 saatte tırmanabilmem kendime güvenimi arttırmıştı.

Faaliyetin toplantısından önce Evren arkadaşımız bizlerle birlikte gelmek istediğini söylediğinde seve seve kabul etmiştik. Evren’i uzunca bir süredir tanıyorduk. Ancak birlikte tırmanma şansımız hiç olmamıştı. Birbirimizi daha iyi tanımak için güzel bir fırsat olacaktı. Benim Ocak ayındaki Kış Temel Eğitiminde tanıştığım ve kanımın ısındığı kursiyer arkadaş Kaan UÇELE’de gelmek istediğini söylemişti. Ancak Kaan’ın hiç kış tırmanışı tecrübesi olmayışı  beni düşündürmekteydi. Kendisine “gelme” deyip, hevesini de kırmak istemiyordum. En sonunda kendisinin kamp alanında kalması koşuluyla faaliyete katılabileceğini söyledim. Ancak oraya gittiğimizde mızmızlanıp “Çıkmak istiyorum” dersen hep beraber aşağıya ineriz dediğimde çocuksu tavrıyla “Tamam abi” deyişi hala gözümün önündedir.

YİNE DÜŞTÜK YOLLARA

Toplantıdan sonra biletlerimizi ayarladık ve üç gün sonrası 29 Şubat akşamı saat 21:00 otobüsüyle Kayseri’ye hareket ettik. Ekip Ben, Özgür, Hakan, Evren ve Kaan’dan ibaret. Eşim Burçin ve kayınbiraderim Mekin bizi uğurlamaya geldiler. Faaliyete Ankara’dan katılacak rehberimiz sevgili Sencer ayağındaki sakatlıktan dolayı gelemeyeceğini ve çok üzgün olduğunu söyledi. Dostum Sencer’le Aladağlarda yapacağımız tırmanışların hayalini kurduğumuz telefon konuşmasından sonra yola çıktık. Uzun uzun uzun çok uzun bir yol. Aksaray’dan sonra dümdüz bir ovada yükselen sıradağlar, Hasan Dağı solumuzda tüm ihtişamıyla yükselmiş, her yer bembeyaz. Niğde’deyiz, otogarda beş dakika Niğde Gazozu molası. Çok sevdiğim Aladağlar. Buram buram Anadolu. Bir kere daha bu ülkenin her karış toprağına ne kadar aşık olduğumu anlıyorum.

Ekip yolculuk boyunca keyif içinde ve iyi uyudu.

Kayseri tipik bir Anadolu kenti olmaktan uzak, artık modernleşmiş. İki sene önce geldiğimden çok farklı 4 şerit yollar, metro çalışmaları, yer altı çarşıları. Otogarda indik ve servisle kent merkezine hareket ettik.

Keşfetmek ne kadar güzel bir duygu. Hiçbirşey bilmiyor ve sora sora öğreniyoruz. Develi dolmuşlarını bulduk. Karnımız o kadar aç ki. Yolda ha geldik ha geleceğiz diye edemediğimiz kahvaltı artık öğle yemeği oldu. Çok geç kalmadan Kayak Merkezi’ne de ulaşmamız gerekli.

Bu kararsızlık içinde kendimizi bir esnaf lokantasında çorba içerken bulduk. Apar topar kalktıktan sonra Develi dolmuşlarına geri yürüdük. Sırtımızda kamp yükü Kayseri sokaklarında trans yapıyoruz.

Develi dolmuşları sezon boyunca 10 dakikada bir Kayak Merkezi’ne doğru kişi başı 4 YTL’ye hareket ediyorlar. İyi de bizim çantalar bu arabaya nasıl sığacak. Evren devreye giriyor. Bir taksici bulup sıkı bir pazarlıktan sonra 25 km. yolu 35 YTL ye anlaşıyoruz. Doblo model bir taksiye 5 tane çam yarması ve kamp yüklü 5 çantayla sığdık. Hakan benim üstümde Özgür’le bir bütün halinde Kayak Merkezindeyiz.

Kayak evinde üstümüzü değiştirirken Zirve Dağcılık’tan arkadaşlarla karşılaştık. Oldukça kalabalık bir ekiple eğitime gelmişler. Ayaküstü sohbetten sonra jandarmaya haber vermek için kayak evinden ayrıldık ve ardından telesiyejle 2900 metreye hareket ettik. Erciyes Kayak merkezi oldukça kalabalık. Onlarca kayakçının üzerinden telesiyejle yükseliyoruz. Erciyes bütün güzelliği ile karşımızda yükseliyor. Birinci etap telesiyej bittikten sonra Snowboardçu arkadaşlarla birlikte daha yukarılara çıkan ikinci etap telesiyeje geçtik. Telesiyeje binmek dağcılık etiğine aykırı mıdır değil midir ? Kafamı bayağı bir kurcalıyor. Soğuk kendini iyice hissettirmeye başladı.

Telesiyejden indik. Snowboard yapacak arkadaşlar keyifle aşağıya kaymaya başladı. Bazıları dağlara korkuyla bazıları ise hayranlıkla bakar derdi Muharrem KAYA hocamız. Yaklaştıkça bizi kucaklayan Erciyes duru güzelliğiyle kafamızın üzerinde bulutlara uzanıyor. Tırmanacağımız sırt hattı fotoğraflarla alakasız. Gözlerim kamaştı. “Bizi kabul et” diye öpüyorum eteklerini. Batonları açıp, yürüyebildiğimiz yere kadar kampı taşıyacağız. Saat 15:30 geç kalmak istemiyoruz biran önce çadırları kurup uyumamız lazım. Yarın yorucu bir gün olacak.

Çok geçmeden kuytu bir düzlüğe karar kıldık. Hemen çadırları açtık. Evren tek kalacağı için ilk onun çadırını kurduk. Hakan, Kaan’la ben Özgür’le kalacağım. Yaklaşık 1,5 saatte kampı hazırladık. Çadırlara yerleştik. Hakan, Kaan, Evren kulübün RHINO’larında biz ise kulübün çadırları geçtiğimiz Kış Temel Eğitimdeki fırtınada hasar gördükleri için sevgili Oral ÇAĞLAR ve Soner ULUTAN’ın Muztagh-Ata (7546 m.) faaliyetinde kullandıkları HANNAH marka çadırda kalıyoruz. Yahu ne zormuş expedition çadırı kurmak. Hakanlar su kaynatıyor biz Özgür’le hala çadır ipi bağlıyoruz. Bağla Allah bağla bitmek bilmiyor. Beton gibi oldu mübarek. Zaten 5,3 kilo ağırlığıyla buraya getirmek ayrı bir sorun olmuştu. Şimdide kurması uzun sürüyor. Özgür “ortak bu akşam iyi uyuruz biz bu yorgunlukla” diyor.

Nihayet 17:40 civarında 3000 metre kampını kurduk. Sular kaymaya başladı. Yemekler yendi. Telsizlerle birbirimizle geyik yapıyoruz. Evren uyumuş. Sesimi duymuyor. Kaan efkar dağıtıyor. Özgür’ün ocağı sorun çıkardı. Birden alev alınca çadıra sıçramasın diye bagajdan bir fırlayışım var. Gorateks montun sol cebini yakmışım. Canı sağolsun kardeşimin çadırı kurtardık ya önemli olan o. Çaylar içildikten sonra keyif içinde uykuya daldık. Kalk saat 00:00.

Saat 23:00 sanki iki gündür uyuyorum. İrtifada uyumak insanı daha dingin yapıyor. Dışarıda felaket bir rüzgar var. Özgür hala uyuyor. Telsize mandal yaptım Kaan uyanmış. Telsizle haberleşebiliyoruz. Çadırdan çadıra birbirimizin sesini duyamıyoruz rüzgardan. Tufan abi (Meteoroloji çalışanı kulüp üyesi ağabeyimiz) bizi uyarmıştı. Aşırı rüzgar ve kar yağışı diye. Bu kadarını beklemiyorduk. Allah’tan kar yağmıyor. Biraz daha bekleyelim belki diner diye tulumlara girdik tekrar.

Pazar günü saat 01:00 Ekibe hazırlık talimatı verdim. Özgür hazırlanmaya başladı. Ben hala biraz kararsızım, Kaan ve Hakan benden çadırdan çıkmak için onay bekliyorlar. Evren çoktan hazır. Dışarıya çıkıp tekrar çadıra girdi. Nihayet saat 01:20’de tırmanış için karar verdim. Rüzgar şiddetini azaltır umuduyla sırt hattına yürüyüşe geçtik. Öndeyim, karşımdan esen ciddi bir rüzgar ve kum gibi üzerime yağan karlarda iz açıyorum. Bir taraftan da Erciyes’in bizi kabul etmesi için dua ediyorum. 150 metre üzerimizde iki kafa feneri gördük. Zirve Dağcılıktaki arkadaşlar olamazlar çünkü onlar bayağı kalabalıklardı. Sanırım TDF’nin Cuma günü sona eren Kış Eğitiminden tırmanış için kalan arkadaşlar. Dürdane SERİNGEÇ’te aralarındaydı geçen hafta. Sevgili Dürdane’den hafta boyunca kar durumu ile ilgili rapor almıştık. Keşke o da yanımızda olsaydı.

YÜKSELİYORUZ YÜKSELİYORUZ YÜKSELİYORUZ…

Tırmanmak dünyanın en keyifli işi, tüm egolarımızdan arınmış halde, tüm saflığımızla tırmanıyoruz. Ben biraz yoruldum. Özgür öne geçti. Enerjiyi dikkatli kullanmamız lazım. Özgür bayağı formunda deli gibi iz açıyor. Hakan arkamda Evren biraz geride kaldı. Sırt hattı üstümüzde yükseliyor.

Evren sırtın üzerindeki ilk su molasında toparlandı. Ben faaliyete başlamadan bir litre sıcak TANG devirdiğim için susuzluk hissetmedim. Onlar sıvı alırken ben rüzgar durumunu da kontrol etmek için hızla 40 – 50 metre kadar yükselip, ekibin bana yetişmesini bekledim. Durumumuz gayet iyi rüzgar bizi çok zorluyor ama fiziksel bir problemimiz yok. İnatla tırmanıyoruz.

3200 metredeyiz. Solumuzda dik bir yamaç sağımızda kar kornişleri ve uçurumlar, çığ parkurları, keyfe bakarmısınız. Kimseye hissettiklerimizi anlatamazsınız, tarif edemezsiniz. Tam Batıdan yani karşımızdan esen rüzgarda savrulan sert kar taneleri gözlerimi yakıyor. Bir elimle siper edip, önümü görmeye çalışıyorum. Yaklaşık iki saattir tırmanıyoruz. Özgür bir ara uyarıyor “Abi biraz daha sağdan git çok berbat bir yerden yürüyoruz buradan bir aksak Kayseri’ye kadar gideriz”. Arkamı bir döndüm ki doğru söylüyor. Ben sağımdaki kornişlerden kaçayım derken sola açılmışım dik bir yamacı kesiyorum farkında değilim. Zaten göremiyorum ki önümü. Deli gibi kar savruluyor. Arada hızı artan rüzgarda durup batonlardan destek alıp aşağıya uçmamaya çalışıyoruz.

3400 metrelerde iki kafa feneri bize yaklaşıyor. Bizden önce giden arkadaşlar geri dönüyorlar. 3500 civarlarında rüzgarın çok sert olduğunu dönmeye karar verdiklerini söylediler. Kabaca bir hesap yaptım bir saat sonra 3500 de oluruz. Güneş arkamızdan yükselir, içimizi ısıtır. Biraz rüzgar diner. “Biz deneyeceğiz” dedim “Başarılar” dediler ayrıldık.

Saat 05:00 güneş kendini kıpkırmızı bir hat halinde arkamızdaki ufuktan gösterdi. Kayseri ve Erciyes hala karanlık. Rüzgar dayanılmaz halde. Öyle bir yerdeyiz ki sığınacak bir kaya parçası bile yok. Evren aşağıda küçük bir sığıntı yer vardı oraya alçalıp biraz bekleyelim sonra tırmanalım diyor. Sırt hattının son yükselişindeyiz artık, önümüz dümdüz. “Devam” dedim.

05:20 Sırt hattının en yüksek noktasındayız. Zirve bir kapanıyor bir açılıyor. Hörgücü net seçebiliyorum. Meğerse rüzgar o kadar sertmiş ki sırt bölgesi bizim önümüze set olmuş asıl rüzgarı hissettirmiyor. Tepeye çıktığımızda Kuzey – Kuzeybatı rüzgarıyla karşılaştık. Hakan’a sarıldım, Özgür ve Evren hemen yanımıza geldi. Dördümüz sırtımızı rüzgara verdik. Batonları kara sapladık. Yaklaşık 350 kilo bir ağırlık oluşturduk ama ayaklarımız yerden kesiliyor. Ekibin durumunu sordum herkes “iyi”. Birbirimizi zorda olsa duyuyoruz. Özgür dönmenin doğru olacağını düşünüyor ancak benim kararıma saygı duyacağını söylüyor, Hakan tırmanmak istiyor, Evren kararsız bana bakıyor. Hiçbir yorgunluk hissimiz yok. Tabiri caiz ise “Domuz” gibiyiz. İyi uyumuşuz, iyi sıvı almışız, iyi yemek yemişiz ve iyi konsantre olmuşuz. Buraya kadar gelmişiz. En çok yorulacağımız bölümü aşmışız. Önümüzde düz bir sırt hattı ve hörgüç kalmış. Ancak rüzgar bizi yerden kesmeye devam ediyor. Tufan ağabeyin gönderdiği raporda “öğle saatlerinde şiddetini arttıran rüzgar” ibaresi gözümün önüne geliyor. Önümüzdeki hattı yürüyüp hörgüce varsak bu rüzgarda hörgüce tırmanmamız çok riskli. Yan geçiş yapabilirmiyiz ? Orası çığ parkuru, karın yapısını bilmiyoruz, acaba o bölgede rüzgar ne durumda ?. Dönüş bizim için daha şiddetli rüzgarda tehlikeli hale gelecek. “En iyi dağcı dönmeyi bilen dağcıdır”

“Dönüyoruz” dedim, dudaklarım titreyerek.”Tanrılar bizi istemedi”

DÖNÜYORUZ, İSTESEKTE İSTEMESEKTE…

Özgür rehberliği aldı. Hızla alçalmaya başladık. Güneşin yükselmesiyle çıktığımız yerlerin dikliği iyice ortaya çıktı. Karşımızda Kayseri arkamızda Erciyes, doğan güneş, birazda Polyanna’cılık oynayarak birbirimize “Doğru karar verdik”, “Evet evet en doğrusu bu” şeklinde telkinlerde bulunuyoruz. Hava aydınlanınca bari iki üç fotoğraf çekeyim dedim. Makineyi çıkarttım. Piller donmuş. Hohladım üfledim ısıttım tık yok. Yedek pilleri denedim, nafile. Kısmet deyip makineyi güç bela cebime koydum.

Kar biraz daha yumuşak. Rüzgar daha da şiddetlendi. Yürüyoruz rüzgar duruyor. Duruyoruz rüzgar hızlanıyor. Resmen dağ bizi istemiyor. 3200 lerde Zirve dağcılığın bir grubuyla karşılaştık. Tırmanıyorlar. Çok rüzgar olduğunu ve dönüş kararı verdiğimizi söyledim. Zaten onlarda bizden sonra dönmüşler.

Kamp alanında felaket bir fırtına var. Çadırları yerden kesiyor. Hemen toparlanmaya başladık. Özgür çadırın içinde uykuya daldı. Bende çadırın içine dolan karları biraz temizleyip yanına geçtim. Sohbet ederken biraz uyumuşuz. Hakan telsizden hazır olduğunu söyledi. Bizde toparlanıp çıktık. Göz gözü görmüyor. Önce çantaları toprak bir bölgeye sağlama aldık. Sonra 5 kişi birden tek tek çadırları toplamaya başladık. Üç kişi tutuyor iki kişi kendir iplerini kesiyor. Sonra Kaan çadırın üzerine yatıyor iki kişi bambuları çıkarıyor. Kaan’la çadırı yuvarlayıp paketliyoruz.

Kayak merkezine hareket ettik. İkinci etap telesiyej çalışmadığından 2500 lere kadar alçaldık. Özgür önde, Kaan, Ben, Evren, Hakan tek sıra. Bu kadar geldik birinci etap telesiyeji de kullanmayalım diyerek kayak evine kadar yürüdük. İniş için birde 10 YTL para vermeyelim şimdi.

Kayak evinde üstümüzü değiştirirken bizi Kayak Merkezine getiren taksici ağabeyi ve KENT turizmi aradık. Jandarmaya uğrayıp, döndüğümüzü haber verdik. Zaten bu arada taksi geldi. Doluştuk.

Saat 11:30’da Kayseri’deyiz. Eşyalarımızı Kent Turizm’in ofisine bıraktık 8 saat geçirmemiz gerekli. Otobüs akşam 19:30’da öğle yemeği için Meşhur Ciğerci’yi aramaya başladık. Güzel bir dürümcü bulduk biraz yemek yedik. Ama ne biraz. Acıkmışız galiba.

Kayseri’de çay kahve sahlep derken 6 saati doldurduk. Meşhur Ciğerciyi de bulduk akşam yemeğini de orada yedik. Saat 19:30 ay ışığında Erciyes bizi uğurluyor. Zirve hala bulutlu. Birkaç gün daha tırmanışa izin yok anlaşılan.


T.Cem AKTOTAY
Okunma 19210 defa Son Düzenlenme Cumartesi, 29 Ekim 2011 20:54
Yorum eklemek için giriş yapın