Tarih: 26-29.10.2002
Hazırlayan: Alpay Oğuş
Etkinlik yeri: Geyikbayırı Antalya
Katılımcılar : Alpay Oğuş, Ayça Oğuş, Ayşen Aktaş, Fikret Rakıcı
Teknik Malzemeler : Tırmanış malzemeleri

Yolculuk çok rahat ve verdiğimiz karardan gurur duyuracak kadar eğlenceliydi. Özellikle Ballıkayalar dan ona buna bulaşmasıyla ün salmış Fikret’in performansına, Ayşen’ in ileri görüşlülüğü eklenince bırakın uyumayı gülmenin binbir dilde olanını bir arada gercekleştiriyorsunuz farkında olmadan.

Yer Karakuyu.
İl bilinmiyor araştırılacak.
Birsürü TCDD görevlisinin ordan oraya koşuşturduğu karanlık bir geceyarısı. Telsiz konuşmaları. Trenlerin altına sürekli girip çıkan görevliler. Hafif sızmış halimizle çevremizi gözlemlemeye çalışıyoruz. Bağırıp duran biri var vagonda. Ama ne diyor bu adam. Ben rüyamı görüyorum. Gece ayışığı var ama ortalık sarı bir ampulun aydınlığına teslim olmuş. Uyanmak üzereyim sanırım Fikreti duyuyorum. –Ben tuvalete gidiyorum diyor. Koltuğundan kalkıyor. Hiçbiryere çarpmadan koltukların arasından dengeli biçimde geçiyor. Son anlarda uyanıktı herhalde diye düşünüyorum. Fikret hep uyanıktır zaten. Ayşen ağzı açık tavana bakıyor. Bende bakıyorum bir şey yok. Uyuyormuş. Ayça gel dışarı çıkalım bakalım ne yapıyorlar diyor. Boynum uyuşmuş. Aklım uyuşmuş. Hadi diyorum çıkalım. Ay ışığını görürüz belki. Sarı ışık gözüme gözüme giriyor. Vagondan dışarı adım atıyoruz. Bir sigara dumanı karşılıyor bizi. Arasından hızla geçip dışarı atıyoruz kendimizi. Sarı ampul böyle bir şey. Açısını tutturdunmu hiç görünmez sana. Ama o açısını tutturdumu beyninin içini bile aydınlatır sarı sarı.
Yer Karakuyu.
İl bilinmiyor.

Dışarıda temiz ve hafif sert hava kendime getiriyor beni. Beynimin ince gözeneklerine hava gidiyor. Algılıyorum artık. Bağrışmaları anlıyorum. Konuşmaları izleyebiliyorum. Beklememizin sebebini anlıyorum. Ve istanbul’ da anlayamadığımız Denizli ile Burdur’a varış saatlerinin nasıl aynı süre olabilmesini anlıyorum. Tren ikiye bölünüyor. Denizli’ye gidenler. Burdur’a gidenler. Kimse diğerine kızgın değil. Kimse kimsenin yaptığı seçimden dolayı kırgın değil. Oraya kadar kurulan dostluklar iyi yolculuklar temennisi ile noktalanıyor. Bizim baştan beri Burdur vagonunda olmamız bu telaştan uzak durmamıza sebep oluyor. Keyifle olanları izliyoruz. Bazı vagonlarda arıza var onlar tamir edildi. Mazotlu lokomotifler bir ileri bir geri hareketlerle herkesi gidecekleri yere göre sınıflandırdı. Yapılacaklar bitti sanırım. Herkes trenine bindi. Denizliye gidenler Denizli vagonlarına Burdur’a gidenler Burdur vagonuna. Tekrar ağır kanlı yolculuk başladı. Uyuklamalar sayıklamalar.
Ayşen uyuyor. Bende uyumaya hazırlanıyorum.
Fikret tuvalette.
Ayşen’ e soruyorum. Kabızdır diyor biraz geç gelir. Tamam diyorum uyuyorum. Uyuyunca yolculuk kısar derler ama benimki uzuyor. Sürekli rüya görüyorum. Yerimi yadırgadım herhalde. Uzun uzun rüyalar bitmek bilmiyor. Hava aydınlandı. Artık ortalığı seyretmek mümkün. Uyumak yerini gözünü açıklığa bırakıyor. Bakıyorum tepeler, bakıyorum güneş, bakıyorum yeni bir gün ve umut dolu, bakıyorum Fikret yok yerinde hala. Ayşen’e soruyorum. Kabız o biraz geç gelir diyor. Saate bakıyorum bunu ilk duyduğumdan tam 1.5 saat geçmiş. –Saçmalama AYŞEN bu kadar saat kabızlıkmı olur diyorum. Oda kendini inandırdığı bu fikri tekrardan süzgeçten geçiriyor. Heryeri arıyoruz Fikret yok. Bütün vagon olayı bizim gülmekten katılmamızdan anlamıştı ve tüm vagon kahkahalarla gülmeye başlamıştık. Sanırsak Fikret kabız kabız Denizli’ye aktarılmıştı. Gülmemiz arasında yolculardan biri –bari haber verin diyince kendimize gelip ilk istasyonda TCDD’ nin yarım asırlık telefon hatları arasında FİKRET RAKICI anonslarının gönderip aldık. Kimse umutlu olmasada aramaya devam ettik. En akıllıcası gitmeyi en son konuştuğumuz yerlere teker teker gitmekti. İlk önce burdur sonra Antalya otogar bunlardan birine gelirdi herhalde. Neyse ki bizi Burdurda karşıladı. Otostopla buraya gelmiş tişörtle sabah ayazında donmuştu. Tuvalette iken salıntıları sadece olur böyle şeyler ‘ e bağlamıştı.
Aksiliksiz buluştuk. Kaya tırmanış camiasına atf olunur.
Buluşma yeri çam piramit . Orada minibüs hazır. Alışveriş ve 20 dk lık bir yolculuk ile Geyikbayırı. Normalde ÇAKIRLAR mevkiine kadar minibüs bulmak mümkün. Sonrası yaklaşık 10 km asfalt çıkış. Yöre halkı pek otostopcu almıyor. Bu sebeble buna pek güvenmeyin derim. Yürümekse 1 gününüzü yer. Geyikbayırı Öztürk ile Züheyla’nın da oturduğu bir yerleşim yeri. Bir duvar cenneti. Şu an için 97 rota açılmış. Devam ediliyor. Yakında bir kitapcık çıkacak bölge hakkında. Su ve kamp alanı sıkıntısı yok. Özellikle bu şenlik kapsamında Öztürk ve Züheyla lojistik desteği sağladıkları için nar ağaçları arasında oldukça rahat bir etkinlik oldu. Yardımlaşma ve etkinliklere katılım yüksekti. Lider tırmanış ve malzeme kullanım etkinlikleri çok yararlı idi. Özellikle çıkış sırasında yapılan hataları gözlemizle izleyerek tartıştık. Ayrıca metal malzemelerin bize öğretilen kadar çabuk çatlamadığı konusunda mustafa’nın gözlem ve önerileri ilginçti.
-Malzeme öyle kolay kırılmaz çatlamaz. Metal üzerinde önemli yer değiştirme yaralanmaları dışında kullanıma devam. Ama en önemli hatalardan biri ipleri araba arka camı önünde ve bagajda eski akünün yanında taşımanın bir ölüm fısıldaması olduğu. Emniyet almak kolay iş değil, bir sürü püfü var bunları öğrenmeden emniyetci olma. Can yakarsın. Ve daha bir sürüsü.
En önemli sıkıntı ve hoşgörüsüzlükler, kamp alanı ve tuvalet konusunda yaşandı. Sabahları bir çok arkadaş sessizlik kuralını ihlal etti ve tartışmalar yaşandı. Tuvalet görevlisinin olmadığı bilinmesine rahmen herkes tuvaletleri kirli tuttu, herkes söylendi, herkes şikayetçi oldu ama kimse temizlik yapmadı.

Gece ayışığı altında yapılan dia gösterileri ve tırmanış filmi gösterileri çok keyifli idi. Tüm organizasyon için çaba gösteren herkese teşekkür.