Bu sayfayı yazdır

İstanbul - Edirne Bisiklet Turu - 1 [Tour de Geezers]

10-16 Nisan 2004
Fikret Kaplanoğlu / Necati Bilgen / Alaattin Bey / Halûk Okur

 

Bizim bisiklet grubunun duayenlerinden 73 yaşında emekli albay Fikret Bey'le 65 yaşında emekli öğretmen Necati Bey'den turlarına katılma daveti alınca sevinçten havalara uçtum. Yoğun bir çalışma döneminden çıkmış olduğum için zaten izni hakettiğime de inanıyordum. Üstelik Trakya taraflarına hiç gitmemiş olduğum için bu gezi bana iyice enteresan geldi.

1. gün: İstanbul - Çatalca
Cumartesi günü saat 7:30 gibi evden çıktım. Saat 9:30'da Zeytinburnu'nda buluşacaktık ama ben o tarafları bilmediğim için sahil yolundan ayrılıp Zeytinburnu içinde zaman kaybedince bir 10 dakika kadar geç kaldım. Nihayet 9:45 gibi yola çıkabildik. 61 yaşındaki Alaattin Bey de geziye katılınca 4 kişi olmuştuk. Fikret Albay başka bir yoldan gelerek bizimle Hadımköy'de buluşacaktı. 
Grubun yaş ortalamasını gözönüne aldığımda bu tura "Tour de Geezers"den başka adın yakışmayacağını düşündüm (tura katılanların affına sığınıyorum )... 
Sahil yolunu takip ederek Bakırköy-Küçükçekmece üzerinden E5'e çıktık. Son derece yoğun bir trafiğin içinde Haramidere rampasını tırmandık, Avcılar'dan geçtikten sonra Hadımköy tarafına döndük. Yol son derece sakin, yeşillikler arasından geçen güzel bir asfalta dönüştü. Yolda bir 10-11 anahtar bulup hemen çantaya attım. İşe yarar ne olsa... Hadımköy'e yaklaşırken hayatımda ilk defa bir rüzgar santrali gördüm. İki büyük pervane rüzgarda nazlı nazlı dönüyorlardı. Durup resimlerini çektik ve yola devam ettik. 
Rahat bir yolculuğun ardından Hadımköy'e vardık (bizim evden Hadımköy 71km tutmuştu). Ufak bir lokantada karnımızı doyurduktan sonra Fikret Albay'ı beklemeye başladık. Gecikince Necati Bey cepten aradı. Kötü haber: Fikret Albay'ın bisikletinde vites sorunu çıkmış, küçük dişliye alamadığı için yokuşlarda bisikleti itmek zorunda kalıyormuş. Çok yorulmuş, kendisini beklemememizi söyledi. Sonunda yola devam edip Fikret Albay'la Çatalca'da buluşmaya karar verdik. 
Tekrar yola düştükten az sonra benim arka lastiğin yumuşadığını farkettim. Bir benzincide şişirmeye çalışırken tamamen söndü. Hava pompasının göstergesi hava varmış gibi basınç gösteriyor fakat hortumdan hava gelmiyordu. İnen lastiği elle şişirip yola devam ettik. Nakkaş köyünü geçip Çatalca tarafına dönünce o zamana kadar arkamızdan gelen rüzgar karşımızdan gelmeye başladı. Sonunda TRT Çatalca vericisinin İzzettin köyündeki dev anteninin önünden geçtik, dik bir yokuşu tırmanarak Çatalca'ya vardık. Yokuşta Necati Bey ile Alaattin Bey bisikletleri itmek zorunda kaldılar, ben öndeki 3. dişlinin varlığına tekrar şükrettim ve saat 14:45 gibi Çatalca'ya bisiklet üzerinde girmeyi başardım. 
Bir süre Necati Bey'in bir tanıdığının mağazasında dinlendik, sonra Çatalca Öğretmenevi'ne telefon ederek yer ayırttık. Bisiklet tamircisinin yerini öğrendik (hemen kaymakamlık binasının arkasındaymış), sonra da Fikret Albay'ı beklemek üzere kaymakamlığın önündeki parka oturduk. Fikret Albay geciktikçe gecikti. Sonunda ben eşyamı bisikletten indirip onun geleceği yola doğru gitmeye karar verdim. Dik yokuşun ortalarında bisikletini iterken karşılaştık. Hiç olmazsa yolun yarısında onun bisikletini ben itmiş oldum. Ancak o kadar faydam dokunabildi, keşke daha önce akıl edebilseymişim... Bu arada saat akşamın altısını bulmuştu. Bisikletçiye giderek vitesi onarttık, yemek yedik (Çarşı Lokantası harika) ve öğretmenevine giderek yatıp uyuduk. 
Yapılan yol: 100 km, yolculuk süresi: 5:38 h, ortalama hız: 18 km/h,max hız: 49 km/h 
2. gün: Çatalca - Saray
Öğretmenevinde bize iki süit oda verdiler, bunların her biri aslında iki ayrı odadan oluşuyordu. Böylece hepimizin ayrı odası oldu. Ben Necati Bey'le kaldım, Fikret Albay da Alaattin Bey'le. Sabah ilk iş odada çay demleyip akşamdan aldığımız böreklerle iyi bir kahvaltı ettik ve saat 8:20 gibi yola çıktık. 
Önce İnceğiz köyünde durduk. Bir direkteki tabelada "Mağaralara gider" yazıyordu. Sorduk, yakınmış. Fikret Albay'la Alaattin Bey çaylarını höpürdetirken Necati Bey'le ben de gidip baktık. Bir dere kenarındaki yüksek ve düz bir kaya duvarın içine sanki elle kazınmış gibi duran birkaç büyük mağara gördük. Bekçinin dediğine göre mağaralar tamamen doğalmış. Etrafı telle çevirmişler, Orman Bakanlığı'nın park yeri ilan etmişler, giriş adam başı 1,250,000TL. Biz uzaktan bakıp resim çektik ve geri döndük. 
Bu arada Fikret Albay'la Alaattin Bey de çaylarını bitirmişlerdi. Yola çıktık, Kabakçı köyünden durmadan geçtik, Gümüşpınar'a uğrayıp kahvede çay içtik. Köy halkıyla sohbet ettik. Kalkarken de çay parasını bize ödetmediler. Bugün BSD'nin Bostancı-Kartal gezisi var. Necati Bey Murat Bey'e telefon edip kıskandırdı. Çatlasınlar ;) 
Yol sürekli olarak hafif hafif yükselip alçalıyor. Biz de çıkışlarda yorulup inişlerde hız yapıyoruz. Etraf göz alabildiğince yemyeşil tarlalarla çevrili. Saat 14:45'te Binkılıç köyünde yemek molası verdik, yarım saat kadar sonra yine yola koyulduk. İne çıka saat 16:15 gibi Saray'a vardık. Bisiklet grubundan dostumuz Dr Hakkı Bey'in evine gitmek için 8km daha yaptık. Bahçe içinde büyük, güzel bir evleri var. Hemen çaylar geldi, sohbete daldık. 
Bir saat kadar sonra kalkıp Saray'a geri döndük. Yolun bir kısmında Hakkı Bey de bize eşlik etti. Saray Otel'e yerleştik. Çıkıp karnımızı doyurduktan sonra Fikret Albay orduevine gitti, biz de üç kişilik mütevazı odamıza doluşup yattık. 
Yapılan yol: 87 km, yolculuk süresi: 5:52 h, ortalama hız: 15 km/h,max hız: 58 km/h

3. gün (Saray - Lüleburgaz)
Sabaha kadar uyuyamadım. Akşam yediğim çorbadan midem kavruluyordu. Ayda-yılda bir kullandığım Talcid'i yanıma almayı unuttuğum için kendime kıza kıza sabaha kadar bir sağa bir sola döndüm durdum. 
Saat 7:00 gibi ayaklandık, giyinip aşağı indik. Bu defa da otelci meydanda yok ve bizim bisikletler bodrumda kilitli vaziyette. Aynı olay bir de Görele'de başıma gelmişti... Neyse, bu defa otelci uzatmadan geldi de biz de yola çıkabildik. Fikret Albay'ın da orduevinden gelip bize katılmasıyla takım tamamlandı ve saat 8:20'de yola koyulduk. Kahvaltı olarak saat 9:00 gibi Çakıllı köyünde Alaattin Bey'in eşinin bize yolluk olarak hazırladığı nefis keki götürdük. Bu arada Necati Bey televizyonda havanın bozacağını duymuş. Gerçekten de kuvvetli bir rüzgar üzerimize kara bulutlar getiriyor. Yağar mı yağmaz mı derken saat 10:00'da Vize'ye vardık. Saray'dan ayrılalı 21km olmuştu. Yarım saat kadar kahvede oyalandık sonra yola çıktık. 
Dün ve bugün geçtiğimiz yollar genelde dar, emniyet şeridi yok ve yüzeyi bozuk. Lastikler de sert olduğu için çok sarsıyor. Öte yandan trafik yok denecek kadar az ve hiç rahatsız etmiyor. Yanımızdan geçen tek-tük taşıtlar genelde çok açıktan solluyorlar ve çoğu selam veriyor. Dün pek çok motosikletli görmüş ve selamlaşmıştık, bugün hiç rastlamadık. Bir de dünkü yollar daha iniş-çıkış ama bugünkü yolumuz daha düzdü. Çevremiz ufka kadar yemyeşil tarlalar. Araziyi seyrederken hep aklıma lisedeki coğrafya hocamız Melahat Hanım (Tante derdik) geldi. "Peneplen" deyimini ondan öğrenmiştik. Hafif dalgalarla alçalıp yükselen arazi biçimine böyle dendiğini ve yurdumuzda da Trakya Bölgesi'nde görüldüğünü kafamıza vura vura belletmişti... 
Vize'den ayrıldıktan sonra tamamen kara bulutlara doğru gitmeye başladık. Ayrıca kuvvetli bir rüzgar yol almamıza engel oluyordu. Derken güneş kayboldu ve saat 10:30 sularında yağmur çiselemeye başladı. Ben yol kenarında terkedilmiş bir ev bulup bisiklete yağmur naylonunu taktım. Alaattin Bey beni beklemiş, ötekiler ilerideki ilk köyde mola vermek üzere yola devam etmişler. Sonunda 23km ötede Çövenli köyünde buluştuk. Biraz dinlendik, sohbet ettik ve yine içtiklerimizin parasını veremeden ayrıldık. 
Saat 13:00'e doğru Saray'dan 45km uzaklıktaki Ahmetbey'e vardık. Necati Bey Lüleburgaz'da yaşayan yeğeni Cahit'i arayarak geldiğimizi haber verdi. Cahitlerin evinde öğle yemeğine davet edildik. Ahmetbey'den de çay parası veremeden ayrıldık. Yağmur kah duruyor kah başlıyor, rüzgar devamlı karşımızdan esiyordu. Saat üç sularında karşımızdan gelen bir bisikletli gördük. Cahit bizi karşılamaya gelmiş. Geri kalan son 3-4km yolu beraberce alarak evlerine vardık. 
Cahit Son derece kibar, sevimli ve efendi bir genç. TÜ Lüleburgaz Meslek Yüksek Okulu'nda öğretmenlik ve yöneticilik yapıyor. O da bisiklet meraklısı fakat henüz uzun tura çıkma fırsatı bulamamış. Lüleburgaz çevresinde 80-100km tutan günlük geziler yapıyormuş. 3 yaşlarında çok şeker bir oğlu var. 
Bizi nefis bir sofraya oturttu, patlayıncaya kadar yedirdi. Yoldan gelmiş dört aç adamı doyurmak kolay değil ama Cahit bunu becerdi... Yemekten sonra Fikret Albay'ın bisikletindeki vites sorununa baktırmak için bisikletçiye gittik. Bisikletçi (Hakan) efendi, bilgili ve temiz bir genç. Zincirin fazla uzun olduğunu söyledi ve kısaltarak sorunu giderdi. Fikret Albay'ın bisikleti de turun sonuna kadar bir daha sorun çıkartmadı. 
Fikret Albay çok yorulduğu için Lüleburgaz'da fazladan bir gün kalmak istedi. Biz de öyle yapacağız. Necati Bey Cahit'te kalıyor, biz Alaattin Bey'le öğretmenevine yerleştik. 
TV'de hava tahmini olumlu. Burada bir gün kaybetmiş olacağız, yazık... 
Yapılan yol: 70 km, yolculuk süresi: 4:04 h, ortalama hız: 15 km/h,max hız: 35 km/h 
4. gün (Lüleburgaz içi)
Sabah biraz yağmur yağdı. 10:00 gibi Fikret Albay'la Necati Bey öğretmenevine geldiler. Biraz dolaşıp yemek yedik. Öğle üzeri Fikret Albay dinlenmek için tekrar orduevine döndü, biz de Cahit'i okulunda ziyaret etmeğe karar verdik. Necati Bey Cahit'in bisikletini almak için eve gitti. Alaattin Bey'le ben de kendi bisikletlerimizle yola çıktık. Fakat Alaattin Bey'in bisikleti arızalanınca ben yalnız olarak Necati Bey'le buluştum ve okula ikimiz gittik. Okul müdürü Prof Ahmet Bey'le de tanışıp biraz sohbet ettik. 
Daha sonra Cahit'in odasından BSD Edirne temsilcisi İsmail Bey'i arayarak o tarafa geleceğimizi bildirdik. O da Edirne Belediye Başkanı'ndan bizim için randevu almış. Cahit'in önerisi üzerine vakit erkenken Lüleburgaz Belediye Başkanı'nı ile de görüşüp yaptırdığı bisiklet yolları için teşekkür etmek istedik. Fikret Albay da bizimle geldi. Bu arada Edirne Belediye Başkanı ile saat 15:30'daki randevuya yetişemeyeceğimizi kestirdik. Lüleburgaz-Kırklareli-Edirne yaklaşık 110km tutuyor ve yağmur olasılığı çok yüksek. Yağmur yağmasa bile şimdiye kadarki ortalamamız yaklaşık 14km/h ve bu hızla -hiç durmasak bile- yolumuz 8 saate yakın. Necati Bey Edirne'yi arayıp randevuyu 17:30'dan sonraya aldırmaya çalışacak. 
Lüleburgaz çok temiz, güzel ve düzenli bir kent. Şehir Merkezindeki fıskiyeli büyük havuzun ortasını sahne yapmışlar, yeraltında soyunma odaları ve sahneye çıkmak için geçitler varmış. Yazın burada sık sık halk konserleri veriliyormuş. Ayrıca caddeden ayrılmış bisiklet yolları yapmaya başlamışlar ve daha da yapacaklarmış. Kentte nüfusa oranla çok fazla taşıt var; bu da hem ulaşımı zorlaştırıyor, hem de park sorunu yaratıyor. Belediye ulaşımı bisiklete kaydırmanın yararının farkında ve bu yönde çaba gösteriyor. Ancak esas gayret yine de vatandaşa düşüyor. Sonra öğretmenevine döndük. Alaattin Bey bisikletini Bianchi servisinde kaynakla tamir ettirmiş. Önce pek güvenemedim ama baktım sağlam görünüyor. Umarım yolda bırakmaz. 
TV'de hava durumunu izledik. Bütün buralar -İstanbul dahil- iki gün yağışlı görünüyor. Yarın ne yapacağımız belli değil. Belki de bir şekilde İstanbul'a döneriz... 
Yapılan yol: 10-15 km
 

5. gün (Lüleburgaz - Kırklareli)
Sabah 7:00 gibi uyanıp toparlandık ve 7:30'da otelden ayrılıp Necati Bey'in akşamdan tarif ettiği yeri bulup yağlı-ballı güzel bir kahvaltı ettik. Sonra da Fikret Albay'ı almaya orduevine gittik. Kolordu komutanını uğurlama töreni vardı, bir kenara çekilip izledik. Sonra Fikret Albay'la beraber Necati Bey'i bulduk. Hava tahmini hem Lüleburgaz, hem Kırklareli, hem de Edirne'yi yağmurlu gösteriyordu öte yandan masmavi gökyüzünde tek bulut görünmüyordu. Biz de bu görüntüye kanıp hızla Kırklareli'ye gitmeye ve duruma göre ne yapacağımızı orada belirlemeye karar verdik. Pırıl pırıl ve serin sabah havasında yola çıktığımızda saat yeni 8:00 olmuştu. 
Alaattin Bey ve ben bu taraflara ilk defa geldiğimiz için yolları bilmiyorduk. Fikret Albay ise her yeri karış karış tanıyordu. Hamitabat üzerinden giden yolu seçti. Hamitabat Elektrik Santrali'nin önüne doğru biraz tırmandık, santrali geçince de yol tekrar alçaldı. Sonrası da çok güzel düz bir yol. Saat 10'a doğru Hamitabat'a varıp biraz dinlendik ve yola koyulduk. Yarım saat kadar sonra hava bulutlandı ve güzelim güneş kayboldu. Onbirde karşımızda kara bulutlar belirdi, bir yarım saat kadar sonra da hafiften yağmur başladı. Açık arazide dümdüz yolda hızla ilerlerken çevreye bakınıyordum. Her iki yanımızda da birkaç km uzakta bulutlar yere inmiş ve altlarından püsküller sarkıyormuş gibi görünüyordu. Oraların sağanak altında olduğu belliydi. Saat tam 12:00'yi gösterirken Kızılcıkderesi köyüne vardık. Bisikletleri bir sundurmanın altına dikip kendimizi de kahveye attık. Daha beş dakika geçmeden tufan gibi yağmur indirdi. Biz de kahvede iki saatten fazla oturup yağmurun geçmesini bekledik. Bu arada da pek çok dost edindik. Yöre halkı çok konuksever ve konuşkan. Sonunda hava açtı ve saat 14:10'da tekrar yola koyulduk. Fakat bu arada hava çok soğumuştu. Tayt-kazak-tişört artık ne varsa üst üste giyinmek zorunda kaldık. 
Hava Kırklareli'ye rahatça varmamıza izin verdi. Necati Bey geçen defa geldiğinde tanışmış olduğu bisiklet meraklılarını bulmaya çalıştı ve sonunda Erman Teknik'in adresini aldı. Metin Erman bisikletçi, Barbaros Erman dikiş makinası servisi sahibi iki kardeş. Metin sıkı bir bisiklet meraklısı ve Bis 39 adlı bisiklet grubunun kurucusu (39 Kırklareli'nin trafik plaka kodu). Yaz-kış her hafta çevre turları düzenliyorlar ve en kötü havada bile 10-15 kişiden aşağı düşmüyorlarmış. Erman Kardeşlerin büyükbabası Kırklareli'de bisikletin öncülerinden. 1933'te Cumhuriyet'in 10. yılı kutlamaları çerçevesinde bir grup izci olarak 750 km'lik bir Marmara bisiklet turu yapmışlar. O günleri anlatan pek çok dergi, gazete ve fotoğraf Erman Kardeşler'in arşivinde bulunuyor ve gözleri gibi saklıyorlar (1930'lu yıllardan kalma gazetelerden birinin spor sayfasında şöyle bir başlık gördük: "Beşiktaş 7 - Fenerbahçe 1". Eh, konumuz bu değil ama değinmeden de geçemedim işte...). 
Bir de yine bisiklet aşığı emekli öğretmen Koraltan Saygın Bey'le tanıştık. Öğretmenevinde yer yoktu, bizi uygun bir otele götürüp bıraktılar. Fikret Albay orduevine gitti. Otelde bisiklet koyacak yer yoktu. Biz de bisikletleri otel kapısı kapanana (yani geceyarısına) kadar kapının önünde bırakmak zorunda kaldık. Kilitledik falan ama aklımız da orada kaldı doğrusu. Bu arada yağmur yine çiselemeye başlamıştı. Hafif yağmur altında bir köfteci bulduk. Tam yemeğe başlamıştık ki şiddetli bir dolu indirdi ve ortalık bir anda kar yağmış gibi bembeyaz oluverdi. Bu doluya bisiklet üzerinde yakalanmadığımıza şükrettik. Kasklar kafayı korur muydu acaba?... 
Yemekten sonra bir süre öğretmenevinde oturduk, derken Metin Bey'le Koraltan Bey geldi, onlarla da uzun uzun sohbet ettik. Metin Bey Bis 39 grubunun etkinliklerinin fotoğraflarını içeren bir CD verdi. Sonra da otele dönüp yattık. 
Yapılan yol: 52 km, yolculuk süresi: 3:13 h, ortalama hız: 16 km/h,max hız: 58 km/h 
6. gün (Kırklareli - Edirne)
Sabah kalktığımızda hava açık fakat soğuktu. Fikret Albay hava raporunda yağış göstermediğini söyledi, biz de İstanbul'a dönme fikrini unutup Edirne'ye devam etmeye karar verdik. Börekçide yapılan bir kahvaltıdan sonra yola çıktık. Aslında Koraltan Bey de bizimle gelmek istiyordu ama hava soğuk olduğu için vazgeçti. 
Kırlareli-Edirne yolu da trafiksiz, pek az iniş-çıkışlı olan orta kalite yüzeyli bir yol. Üşümemek için yine kat kat giyinmiştik. Rüzgar arkamızdan esiyordu, bu da yüksek bir tempo tutturmamızı sağladı. İnele ve Hasköy'de mola verdik ve son olarak İskender köyüne vardık. Burası Necati Bey'in eşinin 70'li yıllarda öğretmenlik yaptığı yermiş. Necati Bey eski tanıdıklar aradı, köydeki değişiklikleri gözledi, sonra da son 13 kilometreyi alıp Edirne'ye vardık. Tam şehre girerken kalabalık otoyolda cep telefonum çaldı. Şirkette bir sorun varmış. Konuşurken bayağı geride kaldım, zor bela bizimkileri yakaladım. 
Şehir merkezine geldikten sonra BSD Edirne temsilcisi İsmail Bey'i arayıp geldiğimizi bildirdik. Sağolsun bizi karşıladı ve çok güzel ağırladı. Sonra kendisinden ayrılıp öğretmenevine yerleştik ve dışarı çıkıp biraz şehri gezdik. Bisikletler yine geceyarısına kadar sokakta kaldı. 
Edirne'ye bir kez 1975 cıvarında uğramıştım. Hiç hatırlamadığım için bana tamamen yeni geldi. Sadece şehre yaklaşırken Selimiye Camii'nin görüntüsünü anımsar gibi oldum. Edirne güzel, tarihi ve en önemlisi çok temiz bir şehir. 
Yapılan yol: 68 km, yolculuk süresi: 3:46 h, ortalama hız: 18 km/h,max hız: 52 km/h

7. gün (Edirne - Babaeski)
Bugün benim için turun son günü. Lüleburgaz'da bir gün fazladan kalınca geriye bisikletle dönme olanağım pek kalmadı. Otobüs bulma sorunu da olabileceğini düşünerek Babaeski'den dönmeye karar verdim. Fikret Albay da öğretmenevinde bize katıldı ve beraberce yapılan güzel bir kahvaltıdan sonra Babaeski'ye doğru yola çıktık. 
Yol yine son derece güzel. Hafiften inip çıkıyor, trafik çok az. Saat 11:00'e doğru Havsa'ya girerken karşıdan gelen bir bisikletli gördük. Bisikletini önlü arkalı yüklemişti. Yanına yanaştık. Norveç'liymiş, bugün Bulgaristan'a geçip yoluna devam edecekmiş. Yol durumunu sordu, anlattık. İyi şanslar dileyip vedalaştık. 
Havsa'nın içinde küçük bir kahvede çay içtik, yine parasını veremedik. Geçtiğimiz her yerde Fikret Albay'ı tanıyorlar. Buraları o kadar çok gezmiş ki... 
Havsa'dan sonra yol yine aynı. Otoyol sayesinde bu yolların trafiği çok hafiflemiş. Kilometrelerce hiç araç görmeden gittiğimiz oluyor. 
Çeşitli defalar bu taraflardaki köpeklere karşı beni uyarmışlar, dikkatli olmamı söylemişlerdi. Yola çıkarken ben de bayağı tedirgindim. Oysa yolda rastladığımız tüm köpekler sadece uzaktan havladı, bize saldıracakmış gibi hızla koşup tarla sınırına gelince durdu. Bir kısmı da bize hiç dönüp bakmadı bile. Anlatılanlarda gerçek payı vardır herhalde ama demek şanslıymışız ki bize piyango vurmadı. Alaattin Bey'in bisikletinde zil yerine kullandığı ve çeşitli elektronik siren sesleri çıkartan bir alet vardı. Bazen köpeklerin yanından geçerken onu öttürüp hayvanları çıldırtıyordu, buna rağmen yine de hiç saldırmadılar. 
Gün ilerledikçe hava çok güzelleşti ve ısındı. Turun ilk günlerine geri dönmüş gibiydik. Ben ince giyinmekle iyi etmişim, ötekiler yolda soyunmaya başladılar. Nihayet 55km yoldan sonra saat 13:00 gibi Babaeski'ye vardık ve Alaattin Bey'le benim turumuz resmen sona ermiş oldu. Önce Hacı'nın Lokantası'nda karnımızı doyurduk. Buranın en iyi lokantası herhalde, herkes burayı tavsiye etti, büyük bir salonu, lezzetli yemekleri ve uygun fiyatları var. 
Alaattin Bey'i saat 14:00 otobüsüyle İstanbul'a uğurladık. Onun evi Fatih'te olduğu için Esenler'de inip bisikletle devam etmek ona uyuyordu. Oysa ben Küçükyalı'ya gitmek için Harem otobüsüne binmeliydim, o da akşam 18:15'te varmış. 
Necati Bey'le Fikret Albay Lüleburgaz'a doğru devam ettiler. Necati Bey yarın otobüsle dönecek, Fikret Albay ise turu bisikletle bitirecek. 
Ben de biraz şehri dolaştım. Babaeski tren istasyonunu buldum. Terkedilmiş gibiydi. Şehir içinde 10-15km dolaştıktan sonra kayboldum ve yolu sorarak şehir merkezine geri dönebildim. Sonra bir gazete ve kuruyemiş alarak otobüs saatine kadar parkta oyalandım. 
Bu taraflarda bisikleti otobüse almakta hiç sorun çıkartmıyorlar, ücret de istemiyorlar. Bindiğim otobüs Rize'ye kadar gidiyormuş. Her şehre girip her otobüs durağı ve köşebaşında durarak sonunda saat 23:00 gibi Harem'e vardı. Ben de ancak geceyarısından sonra evde olabildim. 
Böylece Trakya tarafına ilk defa gitmiş oldum. Söylediğim gibi yollar düz ve trafiksiz, insanlar özellikle küçük yerlerde çok hoşsohbet, dost canlısı ve konuksever. Büyük şehirlerde bunu pek göremedim, özellikle Edirne'nin insanı İstanbul'dan pek farklı değil. 
İstanbul'dan çıkışta kullandığımız yolu pek tavsiye etmiyorum. E5'in trafiğinde bisiklet sürmenin hiç zevki yok. Bisikletle batıya gitmenin en iyi yolunun Kemerburgaz-Vize-Saray üzerinden olduğunu herkes söylüyor. 

Yapılan yol: 83 km, yolculuk süresi: 4:56 h, ortalama hız: 17 km/h,max hız: 51 km/h
Okunma 14306 defa Son Düzenlenme Pazar, 16 Aralık 2012 22:01
Yorum eklemek için giriş yapın