Bu sayfayı yazdır
Perşembe, 07 Mayıs 2009 01:00

DHAULAGİRİ DAĞI (8167 m.) TIRMANIŞI

Yazan
Öğeyi Oyla
(0 oy)



Bildiğiniz gibi 22 mart 2009 tarihinden beri, Himalayalarda bulunan ve 8167 metrelik irtifasıyla ile yeryüzündeki en yüksek 7. dağ olan  Dhaulagiri tırmanışı icin Nepalde idim.

23 Mart günü,  bu  tırmanışı beraber yapacağım  arkadaşım Dawa Sherpa ile, Katmandu’nun akut sorunlarından olan  elektrik kesintisi içinde doğum günümü kutladım. 27 Martta, sadece ana kamp hizmetlerini paylaştığım  9 Polonyalı kurtarmacı, Iranlı dostum Mehdi Etemad Far ve Dawa Sherpa ile beraber Batı Nepal’deki Pokhara şehri  yönünde yola çıktık. On küsür saatlik dolambaçlı bir minibüs yolculuğu ile, yürümeye başlayacağımız Beni kasabasına (830 m.) ulaştik.  Buradan sonra Babiyachaur (950 m.), Darbang (1180 m.), Naumane (1300 m.),  Jugapani (1450 m.), Bolgara (2080 m.), Dobang (2520 m.), Sallageri (3100 m.),  Italian Base Camp (3660 m.),  rotasını izleyerek, Myagdi Khola nehri boyunca derin bir vadide yükselmeye devam ettik. Toplam 70 kilometreye varan bu yürüyüş ile Dhaulagiri’nin kuzeyinden dolaşarak, Chonnbardan buzulu üzerinden Dhaulagiri’nin 4750 metredeki ana kampına vardık. Dağa yaklaşım yürüyüşü toplamda 8  gün sürdü ve son derece zorlu bir trek niteliğinde idi. Genel olarak çok derin ve ormanlık bir kanyonun taban ve yamaçlarından çok inişli çıkışlı, arada gerçekten çok dik etaplar geçilmesini gerektiren ama zevkli ve güzel manzaralar sunan, vahşi bir rota.
Bazı gün ve gecelerde ciddi yağışlar oldu, bunun sonucunda bir tür ‘hamal isyanı’ oluştu ve 89 hamalımızdan sadece 13′ü bizimle  kalıp tüm eşyalarımızı ana kampa taşıdılar. Neyse, en nihayet ana kampa varabildik! İki Çek dağcı arkadaşımız, David Fotjik ve Pavla Pilchova’nın da katılması ile ekip tamamlandı.

Dhaulagiri çığ ve buzul çatlakları açısından, en azından 1. kampa kadar gayet riskli bir dağ. Biz ulaştığımızda orada halihazirda  tırmanıyor olan Polonya ekibinden Pietr Morawski, 35 metrelik gizli bir buzul çatlağina düşerek hayatını kaybetti. Bu dağ üzerinde hızlı hareket etmek ve 1. kampa kadar rota üzerinde hiç beklememek  hayati önem taşıyordu. Bunu gözönüne alarak, partnerim Dawa ile beraber dağda zirve dahil 3 sefer yaptık ve yükseklikte (ana kampın üzerinde) sadece 6 gün geçirdik:

İlk seferde Chonnbardan buzulunun oluşturduğu boğazdan, 1. kampa tırmanıp kamp kurduk (5800 m.),  orada yattık ve ertesi gün bir buzul omzunu tırmanarak 2. kampa çıkıp (6400 m.), aynı gün ana kampa indik.

İkinci seferde  1. kampa tırmanıp yattık, 2. kampa tırmanıp (bu sefer çığ tehlikesi nedeniyle kampı daha yüksekte, 6700 metrede kurarak) yattık, yükseğe uyum sürecimizi tamamladık ve  dinlenmek üzere ana kampa indik.


Üçüncü ve son sefer zirve için oldu. Ana kamptan aynı gün doğrudan 2. kampa (6700 m.) tırmandık ve ertesi günü, geçici olan 3. kampı, 400 metrelik, 55-60 derece eğimli bir kara- mavi buz duvarını tırmanarak  7265 metrede kurduk. Bu kampı zirveden önce ve sonra iki gece kullandık.

Havanın tırmanışa uygun olacağını  arkadaşımız Jamie Mc Guiness’in hava raporlarından bildiğimiz 1 mayıs 2009 gecesi saat 02.00 gibi şiddetli  rüzgar altında yola çıktık. Dhaulagiri’nin kuzeydoğu sırtında 200 metre yükseklikte, 55-60 derece eğimli kapkara bir buz duvarını karanlıkta tırmanarak başladık. Ekip ben, Çek dağcı David Fotzik, Iranlı dağcı Mehdi Etemad Far, partnerim Dawa Sherpa, 8 Koreli dağcı  ve Sherpadan oluşuyordu. Koreliler sadece sabit hat olunca ve çok yavaş tırmanıyorlardı.  Gündoğumunu takiben kayalık, setli etaplar ve sert buz, ardından derin kar dolu kulvarlar tırmanıp zirve buz yamacına ulaştık. Öğlen saat 12  civarında 7900 metrelere ulaşmıştık; David, ben ve Koreli Kim sırayla iz açıyorduk. Ancak hava bu dağda 12′den sonra bulut topluyor ve fırtına geliyor. Biraz geç kalmıştık, rota tahminimizden çok uzundu. Zirve sırtına çıkış icin, 8000 metre civarında sağa doğru 45-50 derece eğimde uzun bir yükselen buz traversi yaptık, bu noktada serbest buz tırmanararak ilerliyorduk, ip filan yoktu tabi ki. Hata yapmamak gereken, cam gibi buzlu, azami dikkat isteyen  bir zemin vardı önümüzde.
Zirve buz kulvarının tabanına ulaştığımda (saat 14.20 civarı)  artık bembeyaz tipi içindeydim- geri dönüş için önceden pusula açısı almayı akıl etmiştim. Isı sıfır derecenin çok altındaydı, sert bir rüzgar başlamış ve görüş şartları  birkaç yüz metreye düşmüştü bile.  Ama zirve yakındı ve David çoktan zirvedeydi, ben de buz kulvarını sebatla serbest çıktım (’inemeyeceğim hiçbir yeri serbest çıkmam’ prensibimi fazla ihmal etmeden!). Bu 8150 metrelere uzanan etap yorucu ve galiba da yavaş oldu, ama sonunda dikleşen, 60 derece eğimi aşan  buz kulvarını bitirip, dağın kuru,  rüzgarla kavrulmuş ve yatık kaya sırtına vardım. 8160 metreler ve zirve sırtı.. Hemen orada, yerde X biciminde yatan kramponlu bir cesedin yanından, sola biraz yükselerek yürüyüşle zirve.. Ve fırtına! Zirve sırtında inanılmaz elektrik vardı- hayatımda ilk sefer sırt ve omzumda sızıldayan bir elektrik hissettim! Dhaulagiri’nin zirvesi, evet, Dünyanın en yüksek 7. noktası, 8167 metre, ama her an beni kül edecek bir yıldırım çakabilirdi, derhal bir iki resim çektim ve koşar adım kulvardan geri iniş- daha doğrusu kaçış! Seremoniye, törene yer yok, acele etmek gerek, yerdeki ceset bu nedenle mi burada acaba?? Bu sefer zirve keyfi filan yok..

Pis, ağzı yüzü buzlatan bir tipi içinde, kulvarı krampon- buz aleti geri geri tırmandım. 90 metre kadar aşağıda, Mehdi müthiş bir yorgunluk içinde bana bakıyordu. Kulvarın tabanındaki kaya adasının kıyısında bir hayalet misali oturmustu, iki kelime ettik- ‘geri dön, hava kötü’ dedim ama yukarı gidecekti kesin, onun bu dağa ikinci seferiydi ve zirveye çıkmayı çok istediğini biliyordum. Sonradan, arkamdan gelen David, sert mavi  buzda kayıp takla atarak düştüğünü görmüş.  Yorgunluktan olmalı..


23 derece geri açı ile pusulamı kullanarak 8000 metrede, buz alanında, kör tipide sabırla beni bekleyen Dawa’yı buldum ve inişe beraber devam ettik. Ağız yüz buz kaplı, rüzgar ile sarsılarak, derin birikmiş karda iz açarak, gece saat 19.40 gibi 7265 metredeki 3. kampa geri inmiştik, dik zeminde birçok ip inişi ile.  Neyse ki, 7600 metrelere inince tipi bitti ve hoş bir ayışığı dağları kucakladı- ama gece yine de zifiri karanlıktı ve fena halde soğuktu. Geceyi 3. kampta  tek tuluma sığışarak ve  sefilce dinlenerek geçirdik.

2 Mayis günü hava çok durgundu ve güneş o5.30 gibi kampımızı sardı.  Kampı topladık, buzda ip inişleriyle 2. ve 1. kampları da toplayarak ana kampa, öğleden sonranın ıslak tipisi altında vardık. Buzula varıp tüm tehlikeleri geride bırakınca Dhaulagiri’nin ilk Türk tırmanışını yaptığımı anımsayabildim! Kayakla bizden birkaç saat önce ana kampa varan David ellerini hafifçe, ayaklarını ciddi şekilde dondurmuştu (frozbit- maalesef ayak parmaklarını kaybetti) , bu nedenle onu iki gün sonra helikopterle tahliye ederek erkenden Katmandu’ya yolladık.

Sonuçta, bu sefer sadece David, ben ve birkaç Koreli (birisi Kim Hong Bin olmak uzere) zirveye çikabildik: Polonyalı kurtarma ekibi tırmanışı başaramadı. Korelilerden birisi, zorunlu olarak geceyi zirve civarında geçirince  ellerini dondurarak kaybetti. Dediğim gibi, İranlı dostumuz Mehdi, maalesef zirve kulvarından düşerek hayatını kaybetti.

Ana kampı paylaştığımız Hint Ordusu ekspedisyonu ve Alman DAV ekibi de bize çok sıcak ve iyi davrandılar. 8 Mayıs gunu Hint Ordusu ekibinden 6 kişinin zirveye vardığını ve sağ salim indiğini sevinçle  öğrendim :-) Alman ekibi ise 16 mayıs’tan sonra zirveye başarıyla ulaştı.
Ana Kampta, yarım metre kar yağışı olan iki günlük dinlenmenin ardından, 5 mayıs günü 30 kilometrelik bir kar treki ile,  5350 metrelik French Col ve 5200 metrelik Dhampus Col geçitlerini tırmanıp, Kali Gandaki nehrinin aktığı vadiye, elmasıyla ünlü Marpha’ya, 2750 metreye indik. Çok yorucu oldu, 1 günde 3 günlük yolu geçerek medeniyete geri kavuştuk. Sonra, Tibet’e yakın Mustang bölgesinin büyük kasabalarından olan Jomosom’dan uçağa binerek once Pokhara’ya, sonra da Katmandu’ya indik. Katmandu  çok sıcaktı,  ne de olsa yükseklik 1000 metrelerdi, hava tropik ılıklıktaydı!
TUNÇ FINDIK
{jcomments on}
Okunma 11542 defa Son Düzenlenme Cumartesi, 29 Ekim 2011 20:57
Yorum eklemek için giriş yapın