Sıcak Haberler

Sıcak Haberler (5)

 

 

11.02.2006 Tarihli Aladağlar Kazasına İlişkin Açıklama


Hacettepe Dağcılık ve Doğa Sporları Kolu'nun yıllık faaliyet programı içerisinde yer alan ileri kış eğitim faaliyeti 1-8 Şubat arasında Akşampınarı mevkiinde gerçekleşmiştir.
Eğitim kampı sonrasında, aday üyelerin Ankara'ya dönmesini takiben, eğitim faaliyetinde görev alan tecrübeli Hacettepe Dağcılık Kolu üyesi dağcılar, Hacettepe Üniversitesi mezunları ve diğer bölge ve üniversitelerden, 7'si erkek ve 7'si kız olmak üzere 14 kişiden oluşan karma bir ekip Emler Zirvesine kış tırmanışı yapma kararı almışlardır.
Havanın yağışsız ancak kapalı olması nedeniyle ekip Demirkazık Köyünde 2 gün (8-9 Şubat) uygun hava şartlarının oluşmasını beklemişlerdir. Bu süre zarfında sadece 8 Şubat akşamı 2 saat süreyle kar yağışı olmuştur.
Ekip, son 10 gündür dağda çok düşük miktarda yağış olması nedeniyle mevcut koşulları değerlendirmek ve tırmanış kararını gözden geçirmek üzere 10 Şubat'ta, kamp yerleri olan Sokullupınar mevkiinin 150 metre yukarısına hareket etmiştir. Hareket etmeden önce Mümtaz Çankaya Dağ evi personeline ve AKUT Niğde ekibine tırmanılması planlanan rota hakkında bilgi verilmiştir.
Kamp yerine ulaşan ekip, hava ve kar koşullarının tırmanış için uygun olduğuna karar vererek, bir günlük dinlenmeyi takiben 11 Şubat saat 4:30'da zirve için harekete geçmiştir. 3 saatlik yürüyüş sonunda Eznevit kuzey duvarı klasik rotası girişi yakinlarına (2700 metre) kadar yükselmiş ve mola vermişlerdir. Ekip, o ana kadar kar ile ilgili herhangi bir tehlike hissetmemiş ve hiç tabaka oturtmamıştır, 20 dakikalık molayı takiben tırmanışa devam etmişlerdır.
Ekip saat 7:50'de, önde 10 (Altay Özcan, Çağrı Ürünay, Soner Kolçak, Selahattin Günen, Zümrüt Işık, Dilşat İçöz, Reyhan Sönmez, Filiz Saral, Barış Ateş, Derviş Kızıltepe), 20 metre arkalarından 2 (Bahar Ural, Nilgün Acar) ve 150 metre arkalarından 2 (Serpil Baybörü, Hakan Moda) kişi tesadüfi dizilimiyle, vadi tabanına parelel olarak takriben tabanın 10 metre üzerinde hareket etmektedirler.
Ekip, sol yamaçta muhtemel riskleri bertaraf etmek amacıyla dik olarak yükselmeye başlamıştır. İlk birkaç adımdan sonra, önce bölgesel bir çökme, ardından 30 metre yukarıdan, yanyana iki ayrı tabakanın (2 metre kalınlığında ve toplam 150 metre eninde), birbirlerini tetikleyerek, hareket etmeleriyle oluşan çığ ile aşağıya doğru yaklaşık 40 metre sürüklenmiştir.
En arkadan gelen 2 kişi (Serpil Baybörü, Hakan Moda) dışında tüm ekip çığa maruz kalmıştır. Çığ altında kalan 12 kişiden Selahattin Günen ve Derviş Kızıltepe kendi çabalarıyla kurtulmayı başarmışlardır. Bu dörtlü ivedilikle, kazazedelerin yerlerini belirlemeye çalışmış ve yüzeye yakın olup herhangi bir uzvu dışarıda olan 5 kazazedeyi (Barış Ateş, Reyhan Sönmez, Çağrı Ürünay, Dilşad İçöz, Altay Özcan) çığ altından çıkarmışlardır. Gruptan Çağrı Ürünay, kazayı yetkililere bildirmek ve yardım çağırmak üzere cep telefonunun çektiği bir noktaya gönderilmiş, saat 09:00'da yardım çağrısı ulaştırmayı başarmıştır.
Kazanın oluşumundan 20 dakika sonra Filiz Saral bulunmuş ve kar altından bilinci kapalı halde çıkartılmıştır. Selahattin Günen tarafından yapılan 5 dakikalık suni solunum sonunda kornea refleksi, pupil refleksi ile solunum ve nabız değerleri normale dönmüştür. Bulunduğu anda kalp atımı tespit edildiği için kalp masajı yapılmamıştır.
Bu esnada ekibin diğer üyeleri 2 kürek ve batonlar yardımıyla çığ altında kalan 4 kişiyi aramaya devam etmişlerdir. Kazanın oluşundan 50 dakika sonra Bahar Ural ve Nilgun Acar'a ulaşılmış, ancak Selahattin Günen ve Barış Ateş ile Altay Özcan ve Reyhan Sönmez tarafından uygulanan kardiyopulmoner resusitasyona (kalp masajı ve suni solunum) 30 dakika kadar devam edilmesine rağmen kazazedelerde hayat emareleri görülmemesi üzerine uygulanan hayata döndürme çalışmaları durdurulmuş ve diğer 2 kazazedeyi (Soner Kolçak, Zümrüt Işık) arama çalışmalarına ağırlık verilmiştir.
Kazazedeler Filiz Saral ve Dilşad İçöz'de hipotermi belirtilerinin başlaması, dönüş yolundaki olası çığ etaplarının güneşin yükselmesiyle beraber artan risk içermesi, grubun genel psikolojik durumunun dönüşü tehlikeye sokacak bir noktaya ulaşması ve bulunamayan iki kazazededen ümidin kesilmesi nedeniyle arama-kurtarma çalışması kazanın oluşumundan yaklaşık 2 saat sonra sona erdirilmiş ve cesetlerin bulunduğu noktada kerteriz alınarak batonla işaretleme yapılmıştır.
Olay yerinden hareket eden ekip saat 11:00 sularında kamp yerlerine dönmüşlerdir.
Kamuoyunun bilgisinde de olduğu gibi çeşitli arama kurtarma ekipleri bölgeye intikal edip arama çalışmalarını yürütmüş, ekip arkadaşlarımızın bulduğu iki kişi ile birlikte karaltından diğer iki kazazedeyi de çıkarıp söz konusu dört naaşı helikopterle nakletmiştir.

Bilinmesi gerekir ki ;
Dağcılık riskleri sıfırlanamaz bir spordur. Aslolan riskleri en aza indirebilmektir. Her dağcı bunun bilinci ile dağlara gitmektedir.
Kazadan hemen sonra gerek arama kurtarma çalışmalarına katılarak gerekse sair desteklerle acımızı paylaşan aşağıda listelenen kurumlara minnettarlığımızı bildiririz;
Niğde Valiliği,
Niğde Üniversitesi Rektörlüğü,
Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü,
DAK Tabur Komutanlığı,
AKUT Niğde Birimi,
AKUT Ankara Birimi,
ORDOS,
Zirve DAK,
ÇÜDAK,
Alpinist,
Explorer,
DSM,
Demavent Travel,
Dijon Travel,
Sobek Travel.
Her zaman olduğu gibi zor anımızda yine yanımızda olan, bize evini ve kalbini açan Salim Üçer ve Ailesi.
HÜDDOSK

Cuma, 17 Şubat 2006 23:29

Ordos Basın Açıklaması

Yazan

Basına ve Kamuoyuna,

 

11 Şubat 2006 günü, Niğde Aladağlar’da ülkemiz dağcılık tarihindeki en fazla kayıplı kaza gerçekleşti. Hacettepe Üniversitesi dağcılarından dört arkadaşımızı kaybettik. Acımız büyük. Yaşanan bu büyük kazayı daha da trajik hale getiren şey ise, olayın hemen ardından karşı karşıya kalınan talihsiz açıklamalar oldu.

 

Öncelikle, olayın şokunu henüz üzerlerinden atamadan, karşılaştıkları bu haksız tavırlar karşısında daha da yaralandıklarını gözlemlediğimiz Hacettepeli dağcı dostlarımızın yanında olduğumuzu açıklamak isteriz. Hacettepe Üniversitesi dağcılık camiası, ülkemizde dağcılık sporuna önemli katkıları olmuş, bu sporun güvenli, disiplinli ve başarılı bir şekilde yapılabileceğini kanıtlamış  sayılı camialardan birisidir. Yaşanan kazanın her yönüyle değerlendirmesini yapabilecek ve bunu kamuoyuna açıklayacak tek taraf onlardır, onlar da gerekli açıklamayı yapmışlardır. Bunun ötesinde kaza ile ilgili, henüz olay yerini dahi görmeden, kurtulan dağcılarla görüşmeden, değerlendirme yapmaya yeterli dağcılık bilgisi olmadan yapılan diğer tüm açıklamalar talihsizlik olarak kabul edilmelidir. Bu açıklamaların  dağcılık kurumları yetkililerinden gelmiş olması ise daha da büyük talihsizliktir.

 

Türkiye dağcılığı açısından artık bazı noktaları netleştirmenin zamanı gelmiştir:

  1. Üniversite kulüpleri, ülkemizde dağcılık sporunu eğitimlere dayalı ve sistematik bir yapı içerisinde gerçekleştiren yerlerdir. Üstelik bu tür bir yapı, üniversite eğitim süresi ile sınırlı kalmayıp mezuniyet sonrası da sürdürülmekte, ülkenin başarılı dağcıları, bu camialarda dağcılığa devam etmekte yurtdışında ülkemizi temsil etmektedir.
 

  1. Dünyanın her yerinde dağcılık etkinliklerinde "izin" ve "haber verme" mekanizması ancak karşılığında yetkin bir arama kurtarma sistemi ve üst düzey ustalığa sahip bir birim var ise işletilmektedir. Böyle bir sistemin kurulamadığı durumlarda kendi içerisinde sistemli bir yapıya  ve deneyimli dağcılara sahip oluşumlar tümüyle inisiyatif sahibidir. Aynen ülkemizdeki üniversite dağcılık camialarının olması gerektiği gibi...
 

  1. Dağcılık sporunun içerdiği risklerin, öngörülmesi ve denetlenmesi  uzmanlık gerektirir. Bu riskleri en aza indirmenin veya ortadan kaldırabilmenin yöntemleri hakkında görüş bildirebilmek için önce bu konuda bilgili olmak gerekir. Örneğin, hiçbir izin mekanizmasının çığ düşmesini engelleyemeyeceği, yetkililerin haberleri olsa da düşen çığı tutamayacağı konusunda bilgi sahibi olunmalıdır. Dağdaki risklerin neler olduğu hangi koşullarda ortaya çıktığı, nasıl bir ekipman ve zamanlama ile önlenebileceği ve bunun gibi başka "teknik" konularda bilgi sahibi olunmadan neye ne zaman izin verilip neye izin verilmeyeceği belirlenemez. Eğer, dağcılık sporu bütün olarak yasaklanmayacaksa, bunun çözümünü sorumlu kurumların kendi niteliklerinin geliştirilmesinde araması gerekir.
 

Yitirdiklerimizi geri getirmek mümkün değil ancak kalanların incinmesini engelleyebiliriz. ORDOS (Orta Doğu Arama Kurtarma Dağcılık ve Doğa Sporları Derneği) olarak, kazanın ardından, tüm sorumluluğun haksız bir biçimde Hacettepe Üniversiteli dağcı arkadaşlarımıza yüklenmesine yönelik açıklamaları şiddetle kınıyoruz. Bu tür bir tavrın hem yaşamını yitirenlerin yakınları açısından son derece yaralayıcı olduğu hem de  kamuoyunun yanlış ve eksik bilgilendirilmesi anlamına geldiği ortadadır. Tüm bunlara karşı, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkemizde dağcılık sporunun daha gelişkin ve güvenli hale getirilmesi için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Her şeyden önemlisi bunu, ülkemizdeki diğer örgütlü dağcılık camiaları ile dayanışma ve işbirliği içerisinde sürdüreceğiz.

 

Hepimizin başı sağolsun.

ORDOS


Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir." style="background-image: none; background-attachment: initial; background-origin: initial; background-clip: initial; background-color: initial; color: rgb(0, 0, 0); text-decoration: underline; ">Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

0 533 657 69 68

Salı, 14 Ağustos 2007 01:00

Kaçkar Büyük Buzul Tırmanışı

Yazan



Faaliyete Katılanlar
Volkan Çakır(itüdak), Tayfun Arıkan, Hülya Erşah(pandül)

Malzeme
Herkeste 3 K, emniyet ve iniş malzemeleri ayrıca 1 yarım ip,7 buz burgusu, 7 kilitli karabin, 4 Express,  yeterince perlon ve yardımcı ip mevcuttu.


Hava Durumu
Faaliyet boyunca güneşli ve açıktı.





Tırmanış
Pazar sabahı kalkıp çok acele etmeden Ayder’den araçla Yukarı Kavron’a doğru hareket ettik. Öğlen gibi Yukarı Kavron’a varıp, hazırlanıp Mezovit’e doğru yürüyüşe başladık. Saat 16 da mezovitte kampımızı attık. Ancak buzulun görüntüsü hiç iyi değildi. Üzerindeki çok fazla kaya döküntüsünden dolayı hayli kirli görünüyordu. Hatta ana çatlaktan sonra üstündeki bele kadar olan bölüm tamamen siyah görünüyordu, sanki buzul üstü çarşak kulvarı gibiydi. Bu bizi hem zeminin oynaklığı hem de daha çok taş düşmesi yönünden hayli endişelendirdi. Yine de sabah rotaya girip duruma bakmaya karar verdik.
Saat 3 30 gibi kalkıp 4 30 da kamptan ayrıldık.5 30 da buzulun altındaydık. Hazırlandık ve girişteki 1 ip boyu 60 derecelik etapta emniyet açmayı uygun gördük. Tüm ekip sete gelince ip birliğine girip 30–40 derece eğimle seyreden buzulda yükselmeye başladık. Uzaktan gördüğümüz gerçekti, buzulun üstü düşen taşlarla örtülmüştü hatta yer yer buzul üstü çarşak olmuştu.




Saat 8 gibi ana çatlağa vardık. Biraz mola verdikten sonra ana çatlağın üstündeki 50–60 derecelik son etaba göz attık. Tamamen siyah gözüken bölüm belin oradaki buzulun 20–30 metre kadar aşağıya doğru erimesinden dolayı düşen taşlarla buzul üstü çarşak etabına dönmüştü.
Ana çatlağı geçmek için kullanılan soldaki kar köprüsünün olduğu yerde çok fazla düşen taş yığıntısı olması ve biz oradayken o bölgeye taş düşmesi yüzünden kar köprüsünden geçmekten vazgeçtik. Sağ taraftaki sağlam bir kaya bloğunun altında kalan bölümden geçmeye karar verdik. Ancak buradan geçmek için 90 derecelik 4–5 metrelik buzul tırmanışı yapmamız gerekti. Ana çatlağın üstü kazma krampon tutuculuğunu etkileyecek kadar kirliydi. Hatta bu yüzden 2–3 metrelik bir düşüş yaşadım. Sağlam olarak düşündüğümüz bu kaya bloğundan da taş düşmeye başlayınca buzuldan çıkıp en sağdaki III, IV derece gibi gözüken kaya etabına girmeye karar verdik. Kaya için gerekli emniyetleri çıkartıp hazırlığımızı yaptık. Ancak saatin iyice geçmesi ve sağ bloğun güneş almaya başlaması yüzünden o bölgeden de ufak tefek taş düşüşleri başladı. Bunun üzerine son etap kısmet değilmiş deyip dönmeye karar verdik.




Öğlen gibi kampa döndük. Günün gerisini dinlenme ve muhabbetle geçirdikten sonra ertesi sabah kampı toplayıp yukarı Kavrona indik.
Daha önceki birçok raporumda da sık sık yazdığım küresel ısınmadan dolayı eleştiri alsam da yine bahsetmeden geçemeyeceğim. Türkiye’deki birçok buzul ne yazık ki küresel ısınmanın etkisiyle hızla erimekte. Küresel ısınmanın bu şekilde gitmesi durumunda tırmanacak buzul bulamayacağımız gibi kuraklık yüzünden uzun vadede hayatta kalmamız bile mümkün olmayabilir. Bu konuyu ne kadar sık gündeme getirirsek insanların enerji kullanımlarında o kadar dikkat etmesini sağlayabilir, belki de süreci biraz olsun yavaşlatabiliriz.


Volkan ÇAKIR





































Perşembe, 07 Mayıs 2009 01:00

DHAULAGİRİ DAĞI (8167 m.) TIRMANIŞI

Yazan



Bildiğiniz gibi 22 mart 2009 tarihinden beri, Himalayalarda bulunan ve 8167 metrelik irtifasıyla ile yeryüzündeki en yüksek 7. dağ olan  Dhaulagiri tırmanışı icin Nepalde idim.

23 Mart günü,  bu  tırmanışı beraber yapacağım  arkadaşım Dawa Sherpa ile, Katmandu’nun akut sorunlarından olan  elektrik kesintisi içinde doğum günümü kutladım. 27 Martta, sadece ana kamp hizmetlerini paylaştığım  9 Polonyalı kurtarmacı, Iranlı dostum Mehdi Etemad Far ve Dawa Sherpa ile beraber Batı Nepal’deki Pokhara şehri  yönünde yola çıktık. On küsür saatlik dolambaçlı bir minibüs yolculuğu ile, yürümeye başlayacağımız Beni kasabasına (830 m.) ulaştik.  Buradan sonra Babiyachaur (950 m.), Darbang (1180 m.), Naumane (1300 m.),  Jugapani (1450 m.), Bolgara (2080 m.), Dobang (2520 m.), Sallageri (3100 m.),  Italian Base Camp (3660 m.),  rotasını izleyerek, Myagdi Khola nehri boyunca derin bir vadide yükselmeye devam ettik. Toplam 70 kilometreye varan bu yürüyüş ile Dhaulagiri’nin kuzeyinden dolaşarak, Chonnbardan buzulu üzerinden Dhaulagiri’nin 4750 metredeki ana kampına vardık. Dağa yaklaşım yürüyüşü toplamda 8  gün sürdü ve son derece zorlu bir trek niteliğinde idi. Genel olarak çok derin ve ormanlık bir kanyonun taban ve yamaçlarından çok inişli çıkışlı, arada gerçekten çok dik etaplar geçilmesini gerektiren ama zevkli ve güzel manzaralar sunan, vahşi bir rota.
Bazı gün ve gecelerde ciddi yağışlar oldu, bunun sonucunda bir tür ‘hamal isyanı’ oluştu ve 89 hamalımızdan sadece 13′ü bizimle  kalıp tüm eşyalarımızı ana kampa taşıdılar. Neyse, en nihayet ana kampa varabildik! İki Çek dağcı arkadaşımız, David Fotjik ve Pavla Pilchova’nın da katılması ile ekip tamamlandı.

Dhaulagiri çığ ve buzul çatlakları açısından, en azından 1. kampa kadar gayet riskli bir dağ. Biz ulaştığımızda orada halihazirda  tırmanıyor olan Polonya ekibinden Pietr Morawski, 35 metrelik gizli bir buzul çatlağina düşerek hayatını kaybetti. Bu dağ üzerinde hızlı hareket etmek ve 1. kampa kadar rota üzerinde hiç beklememek  hayati önem taşıyordu. Bunu gözönüne alarak, partnerim Dawa ile beraber dağda zirve dahil 3 sefer yaptık ve yükseklikte (ana kampın üzerinde) sadece 6 gün geçirdik:

İlk seferde Chonnbardan buzulunun oluşturduğu boğazdan, 1. kampa tırmanıp kamp kurduk (5800 m.),  orada yattık ve ertesi gün bir buzul omzunu tırmanarak 2. kampa çıkıp (6400 m.), aynı gün ana kampa indik.

İkinci seferde  1. kampa tırmanıp yattık, 2. kampa tırmanıp (bu sefer çığ tehlikesi nedeniyle kampı daha yüksekte, 6700 metrede kurarak) yattık, yükseğe uyum sürecimizi tamamladık ve  dinlenmek üzere ana kampa indik.


Üçüncü ve son sefer zirve için oldu. Ana kamptan aynı gün doğrudan 2. kampa (6700 m.) tırmandık ve ertesi günü, geçici olan 3. kampı, 400 metrelik, 55-60 derece eğimli bir kara- mavi buz duvarını tırmanarak  7265 metrede kurduk. Bu kampı zirveden önce ve sonra iki gece kullandık.

Havanın tırmanışa uygun olacağını  arkadaşımız Jamie Mc Guiness’in hava raporlarından bildiğimiz 1 mayıs 2009 gecesi saat 02.00 gibi şiddetli  rüzgar altında yola çıktık. Dhaulagiri’nin kuzeydoğu sırtında 200 metre yükseklikte, 55-60 derece eğimli kapkara bir buz duvarını karanlıkta tırmanarak başladık. Ekip ben, Çek dağcı David Fotzik, Iranlı dağcı Mehdi Etemad Far, partnerim Dawa Sherpa, 8 Koreli dağcı  ve Sherpadan oluşuyordu. Koreliler sadece sabit hat olunca ve çok yavaş tırmanıyorlardı.  Gündoğumunu takiben kayalık, setli etaplar ve sert buz, ardından derin kar dolu kulvarlar tırmanıp zirve buz yamacına ulaştık. Öğlen saat 12  civarında 7900 metrelere ulaşmıştık; David, ben ve Koreli Kim sırayla iz açıyorduk. Ancak hava bu dağda 12′den sonra bulut topluyor ve fırtına geliyor. Biraz geç kalmıştık, rota tahminimizden çok uzundu. Zirve sırtına çıkış icin, 8000 metre civarında sağa doğru 45-50 derece eğimde uzun bir yükselen buz traversi yaptık, bu noktada serbest buz tırmanararak ilerliyorduk, ip filan yoktu tabi ki. Hata yapmamak gereken, cam gibi buzlu, azami dikkat isteyen  bir zemin vardı önümüzde.
Zirve buz kulvarının tabanına ulaştığımda (saat 14.20 civarı)  artık bembeyaz tipi içindeydim- geri dönüş için önceden pusula açısı almayı akıl etmiştim. Isı sıfır derecenin çok altındaydı, sert bir rüzgar başlamış ve görüş şartları  birkaç yüz metreye düşmüştü bile.  Ama zirve yakındı ve David çoktan zirvedeydi, ben de buz kulvarını sebatla serbest çıktım (’inemeyeceğim hiçbir yeri serbest çıkmam’ prensibimi fazla ihmal etmeden!). Bu 8150 metrelere uzanan etap yorucu ve galiba da yavaş oldu, ama sonunda dikleşen, 60 derece eğimi aşan  buz kulvarını bitirip, dağın kuru,  rüzgarla kavrulmuş ve yatık kaya sırtına vardım. 8160 metreler ve zirve sırtı.. Hemen orada, yerde X biciminde yatan kramponlu bir cesedin yanından, sola biraz yükselerek yürüyüşle zirve.. Ve fırtına! Zirve sırtında inanılmaz elektrik vardı- hayatımda ilk sefer sırt ve omzumda sızıldayan bir elektrik hissettim! Dhaulagiri’nin zirvesi, evet, Dünyanın en yüksek 7. noktası, 8167 metre, ama her an beni kül edecek bir yıldırım çakabilirdi, derhal bir iki resim çektim ve koşar adım kulvardan geri iniş- daha doğrusu kaçış! Seremoniye, törene yer yok, acele etmek gerek, yerdeki ceset bu nedenle mi burada acaba?? Bu sefer zirve keyfi filan yok..

Pis, ağzı yüzü buzlatan bir tipi içinde, kulvarı krampon- buz aleti geri geri tırmandım. 90 metre kadar aşağıda, Mehdi müthiş bir yorgunluk içinde bana bakıyordu. Kulvarın tabanındaki kaya adasının kıyısında bir hayalet misali oturmustu, iki kelime ettik- ‘geri dön, hava kötü’ dedim ama yukarı gidecekti kesin, onun bu dağa ikinci seferiydi ve zirveye çıkmayı çok istediğini biliyordum. Sonradan, arkamdan gelen David, sert mavi  buzda kayıp takla atarak düştüğünü görmüş.  Yorgunluktan olmalı..


23 derece geri açı ile pusulamı kullanarak 8000 metrede, buz alanında, kör tipide sabırla beni bekleyen Dawa’yı buldum ve inişe beraber devam ettik. Ağız yüz buz kaplı, rüzgar ile sarsılarak, derin birikmiş karda iz açarak, gece saat 19.40 gibi 7265 metredeki 3. kampa geri inmiştik, dik zeminde birçok ip inişi ile.  Neyse ki, 7600 metrelere inince tipi bitti ve hoş bir ayışığı dağları kucakladı- ama gece yine de zifiri karanlıktı ve fena halde soğuktu. Geceyi 3. kampta  tek tuluma sığışarak ve  sefilce dinlenerek geçirdik.

2 Mayis günü hava çok durgundu ve güneş o5.30 gibi kampımızı sardı.  Kampı topladık, buzda ip inişleriyle 2. ve 1. kampları da toplayarak ana kampa, öğleden sonranın ıslak tipisi altında vardık. Buzula varıp tüm tehlikeleri geride bırakınca Dhaulagiri’nin ilk Türk tırmanışını yaptığımı anımsayabildim! Kayakla bizden birkaç saat önce ana kampa varan David ellerini hafifçe, ayaklarını ciddi şekilde dondurmuştu (frozbit- maalesef ayak parmaklarını kaybetti) , bu nedenle onu iki gün sonra helikopterle tahliye ederek erkenden Katmandu’ya yolladık.

Sonuçta, bu sefer sadece David, ben ve birkaç Koreli (birisi Kim Hong Bin olmak uzere) zirveye çikabildik: Polonyalı kurtarma ekibi tırmanışı başaramadı. Korelilerden birisi, zorunlu olarak geceyi zirve civarında geçirince  ellerini dondurarak kaybetti. Dediğim gibi, İranlı dostumuz Mehdi, maalesef zirve kulvarından düşerek hayatını kaybetti.

Ana kampı paylaştığımız Hint Ordusu ekspedisyonu ve Alman DAV ekibi de bize çok sıcak ve iyi davrandılar. 8 Mayıs gunu Hint Ordusu ekibinden 6 kişinin zirveye vardığını ve sağ salim indiğini sevinçle  öğrendim :-) Alman ekibi ise 16 mayıs’tan sonra zirveye başarıyla ulaştı.
Ana Kampta, yarım metre kar yağışı olan iki günlük dinlenmenin ardından, 5 mayıs günü 30 kilometrelik bir kar treki ile,  5350 metrelik French Col ve 5200 metrelik Dhampus Col geçitlerini tırmanıp, Kali Gandaki nehrinin aktığı vadiye, elmasıyla ünlü Marpha’ya, 2750 metreye indik. Çok yorucu oldu, 1 günde 3 günlük yolu geçerek medeniyete geri kavuştuk. Sonra, Tibet’e yakın Mustang bölgesinin büyük kasabalarından olan Jomosom’dan uçağa binerek once Pokhara’ya, sonra da Katmandu’ya indik. Katmandu  çok sıcaktı,  ne de olsa yükseklik 1000 metrelerdi, hava tropik ılıklıktaydı!
TUNÇ FINDIK
{jcomments on}

Emler Batı Yüzü Çift Kat Kulvarı 7/8/9 Şubat 2009

Karayalak Vadisi’ni, Yedigöller’e bağlayan kapıya yakın bir yerlere kampımızı kurduktan sonra küçük bir keşif yapmak üzere yola çıktık. Gireceğimiz rotanın son noktalarını geçen bahar farklı bir rotadan, Kayacık zirvesi üzerinden tırmandığımız için biliyorduk. Ama bu gireceğimiz rota hakkında daha önce tırmanıldığına ilişkin bir kayıt veya rapor göremediğimizden, bizim için tam bir bilinmezdi.

Ben, Hayri ve Ozan küçük bir keşif için yola çıktığımızda; yanımızda sadece batonlarımız vardı. Vadi sessiz ve terkedilmiş karlar ülkesindeki yalnızlığı içerisindeyken, biz beyaza kesen dünyaya ses olmuş, yerdeki vahşi hayvan izlerinde doğayla bütünleşmiştik. Klasik rotadan gidenler bilecektir. Karayalak Vadisi biter ve döne döne bir patikadan yükselmeye başlarsınız. O yol sizi Çelikbuyduran’a ve Yedigöllere götürdüğü gibi; önünüzde başka zirvelerin kapılarını da açar. Ama bizim yolumuz kapıdan geçmiyordu. Kapının sol yanından devam edip, sanki bir merdiven altına doğru devam ettiğinizde, sol yandan yukarı çıkıp; Kayacık vadisi ile birleşen kulvar bize yol olacak, açılacak ve zirveye ulaşacaktık. Kamptan çıkıp rota başına geldiğimizde karşımızda görünen, bir el ayası gibi çukurlaşmış bir görüntü ve ağır ağır açısını artırarak yükselen büyüleyici bir kulvardı. Bizim bu faaliyette bilinmezimiz, kapımız bu el içinden yükselen beyazlıktı.

Rotanın güzelliğine dalmış düşünürken; vadiden Çelikbuyduran’a doğru giden yolda sanki bir gürültü, haykırışlar, çığlıklar duyar gibi oldum. Birileri bağırıyor muydu ne? Akan karın altından çığlıklar mı geliyordu? Soner son gülümsemesi için kimin fotoğraf makinesine poz vermişti? Ya da Nilgün? Zümrüt’ün saçları beresinden çıkarak alnına mı düşmüştü? Sahi, Bahar kamptan çıkmadan önce içtiği çayın tadında neler hissetmişti? Şimdi çığlıkları geliyor gibi. Aynı gün değil belki, ama mevsim aynı, zaman aynı, beyazlık aynı. Gökyüzü aynı… Üç yıl önce yaşamlarını yitirdikleri yere onlar için gelmiştik. Genç nefeslerine bir tırmanışla nefes olmaya, özledikleri bir dağ hikayesi ile onları anmaya, bu sevdayı anladığımızı anlatmaya gelmiştik. Onlara ve bütün dağ dostlarına, dağlarda yaşamını yitiren, seyircisiz ve sadece kendileri için dağları, doğayı severken giden tüm dostlara…

Rotanın başından gittikçe artan bir tırmanışla yükselirken bir taraftan da kar durumunu inceliyorduk. Yer yer sertti. Bazı yerlerde yumuşaklıklar olsa da bu kar oturmuş ve risksiz gibiydi. Yine de her olasılığa karşılık mesafeli yürümeye ve iki yanımızda yükselen kayaların arasında ses çıkarmamaya dikkat ediyorduk. 45-50 derecelerde olan rotamız, ilerden sola döndü. Sonra ortaya aldığı bir kaya sonrasında sağa doğru dikleşerek devam etmeye başladı. Girişi görmek için gelmiş ama rotanın güzelliğine kendimizi öylesine kaptırmıştık ki; yavaş yavaş kararan havanın farkına geç varabildik. Yanımıza olası bir durumda kullanabileceğimiz hiçbir malzeme almadığımız gibi, kafa fenerlerimizde yoktu. Yardım isteyecek telsiz de. Aynı yoldan dikkali ve yine aynı adım izlerine basarak mesafeli ve sessizlik içinde inerek; kampa doğru yollandık.

Kampımız 2300 metrelerde ve Karayalak Vadisinin içerisindeydi. Mehmet’in traktörü ile gidilebilecek en uygun noktaya kadar Sakartaş üzerlerine kadar gitmiş, oradan vadiye geçerek uygun olduğunu düşündüğümüz tabana çadırlarımızı kurmuştuk. Vadi yakalarında, akacak ve bize sorun yaratacak kar yoktu ve o anlamda rahattık.


Kampa ulaşıp, diğer arkadaşlarla sabah saat 05:00’de kampı terk ederek rotaya girmeye karar verdik. Hava aydınlanmaya başladığında, bilmediğimiz rotanın içinde olacaktık ve daha iyi görecek, tehlikelerden uzak olacaktık. Çadır arkadaşım Hayri ile hemen akşam yemeği hazırlıkları yaptık ve sonrasında çantamızı hazırlayarak kendimizi gökyüzünde ki yıldızlara ve ayın çağrısına bırakarak uyumaya çalıştık. Gözlerimin kapanıklığı bir çadırda çalan telefonla şekil değiştirdi, sonra aynı kapanıklığa ulaştı, bir telefon sesi daha… Artık uykum yok. Bütün gece vadileri ziyaret etmiş kara koyunların çitten atlayarak kaçışlarını sayabilirim. Uyumuşum.

Sabah kalkıp, son hazırlıklardan sonra dışarı çıktığımızda; dün gece ki o güzel hava gökyüzünde yaşamaya devam ediyordu. Bu iyi dedim kendi kendime. Hava bozmazsa aynı gün geri inebileceğimiz hesapları yapıyordum çünkü. Ve gerimizde; çadırlar ve yedek kıyafetler dışında başka eşya bırakmayarak rota girişine doğru ilerlemeye başladık. Yer ekibi olarak kampta kalacak Gönül ve Mahir de rota girişine kadar bizimle gelecek ve nereden gittiğimizi göreceklerdi. Soğuk olmayan bir hava, yumuşak kar ve gittikçe dikleşen bir rota. Bu risk demekti. Kapıya yaklaştığımız sıralarda, pek yüksekliğe alışamayan Mahir küçük bir baş dönmesi yaşadı. Kampa dönmesinin daha doğru olacağını düşünerek geri dönmelerini ve ilk telsiz temasımızı saat 08:00 gibi yapacağımızı söyleyerek ayrıldık. Yol uzun ve bilinmezliklerle doluydu.

Ozan öne geçti. Önceki akşam bastığımız ayak izlerini takip ederek ve mesafeli bir şekilde yükselmemizi sürdürdük. Parkur neredeyse birbirinin aynısıydı. Bazen sert, bazen toz kar. Genelde kaya diplerine yakın olmaya, ortalardan gitmemeye ve karı kesmemeye dikkat ederek yola devam ettik. Hava aydınlandı. Sırtımızda Eznevit’in doğu yanı duruyor. Kısa molalarla, ancak zaman zaman iyice dikleşen rotada o bölgeyi sıra ile geçmeye, en küçük bir dikkatsizlikte sorun yaşayacağımızı bilerek ilerlemeye, yükselmeye devam ettik. Alt ekiple telsizle haberleşmeye çalışmamız başarısız olunca, hem İstanbul’da ki Enis’le, hem de alt ekiple telefonla iletişim kurmaya başlıyoruz. Bütün hatlar rota boyunca sorunsuz çekiyor gibi.

Saat 10:00 sularında birden karşımıza çıkan 6-7 metrelik bacaya benzeyen bir duvar bize oyun oynamaya başladı. Önce sağ taraftan yükselerek arka tarafa inmeyi düşünsem de bu aşırı risk demekti. Sonra emniyet kemerlerimizi giyerek, bacadan tırmanmaya karar verdik. Hayri ve Ozan’ın birlikte aldığı emniyetle bacayı tırmanmaya başladım. Tutamak ve ayağıma destek olacak pek bir yer olmamasına rağmen klasik baca tırmanışı ile rahat bir şekilde yükselerek kayayı geçtim. Sonra yukarıdan aldığım emniyetle; Hayri ve Konuralp sorunsuz bir şekilde yukarı geldiler. Sonra çantalar ve Özgür ile Ozan. Bütün bunlar olurken biraz zaman kaybettik tabi ki. Bu noktada aynı zamanda dinlenme olanağı da bulmuş olduk. Ve vadi ağzı henüz görünürde yoktu.

Yola devam. Neredeyse birbirinin aynı olan kulvarda ilerliyoruz artık. Kar bazen yumuşuyor bazen sertleşiyor. Bu alanı krampon kullanmaksızın sadece kazma ile geçtik. Sonra yolumuzu hafiften kayacık eteklerine doğru çevirerek, kulvardan çıktık. Artık ayağımızda olan kramponları bazen kayada, bazen buz alanlara saplayarak yükselmeye, bir an önce vadiyi görebilmek için sabırsızlanarak yola devam ettik. O sırada, Aladağlara aynı otobüste geldiğimiz 4 kişilik İTUDAK ekibi, klasik batı kulvarından Kayacık zirvesine ulaşmış, inişe geçmişlerdi. Vadide çok kar olduğunu, Emlere gitmekten vazgeçerek inişe geçtiklerini söyleyerek geldiğimiz kulvar içinde kaybolup gittiler. Bu arada rüzgar yavaş yavaş hızını artırmış, bir şeyler dönmeye başlamış gökyüzü desen gibi bulutlarla dolmuş gibiydi.

Kayacık vadisine ulaştığımızda, vadi sislenmeye başlamış ve Emler zirvesi görünmez olmuştu. Bir süre kayacık zirveye yakın ilerleyerek, sisler içerisinde iyice kaybolmaya başlayan Emler sırtına doğru vadi içinde yürüyüşümüze devam ettik. Görüş alanı iyice düşmüş, kar yapısı daha bozulmuş ve oldukça dik ilerlemeye başlamıştık. Önde ilerlerken birkaç yerde gördüğüm çatlaklar bir an için keyfimi kaçırsa da daha dikkatli olarak ilerlenmesi konusunda arka tarafı uyararak devam ettim. Üst tabaka birkaç santim kardı ve basınca kırılıp altta ki toz kara gömülüyordum. Bu riskti. Hem de fazla risk. Her an daha güçlenerek artan rüzgar, bazen alıp savuracakmış gibi zorluyor ve yol bir türlü zirveye ulaşamıyordu. Zaman akşama yaklaşmış ve zirveye çıkamadan karanlık iyice ineceği, sırtta veya zirvede bivak sorunu yaşayacağımızı düşünerek alçalmaya ve uygun bir yerde geceyi geçirmeye karar verdik. Rüzgar her yöndeydi ve nereden estiği belirsizdi. Yüzümüze vurduğu karları hangi yamaçtan alıp savuruyordu oda belirsizdi.

Emler’in eteklerinde toplanmış karları kullanarak beş kişinin barınacağı bir mağara yapmaya başlasak da, bir süre sonra bu fikrimizden vazgeçerek, sadece baş kısmımızı sokacağımız bir oyuk hazırlayarak zemini indirdik ve düzelttik. Sonra kar eritip sıcak sıvı alarak sandviçimizi yiyerek karnımızı doyurduk. Ama esen rüzgar, her an soğumaya devam eden hava nedeniyle, bacaklarımızın titremesine engel olamıyorduk. Matlarımızı sererek, çantalarımızı üstü açık barınağımızın yanlarına yerleştirerek bivak torbalarımıza girdik. Bu gece uzun olacaktı. Gökyüzünde yıldız yoktu, sayılacak kara koyunda…

Bir önceki gecenin sabahında, alt taraftan üşümemi sağlayan şeyin, patlak matım olduğunu anladığımda, bivaklarsak üşüyeceğimi düşünmüştüm ama yapacak bir şey yoktu artık. Uyku tulumum ile mat arasına çeketi, tulumun içine de polar montumu sererek, alt taraftan gelecek soğukluğu izole etmeye çalıştım. Ve sanırım bunda başarılıda oldum. Bir süre sonra başlayan yoğun kar yağışı, gecenin bize bedel ödetmeye çalıştığının işareti gibi geldi. Ve sürekli bir birimizi kontrol etmeye seslenmeye başladık. Saatler geçmek bilmiyor ve üzerimizde kar her an daha çok birikiyordu. Zaman zaman sağa, sola kımıldayarak üzerimden yanlara akıttığım karları alta doldurmaya başladım. Yapacak bir şey yoktu. Sürekli kalkıp karları kürümenin bedeli daha ağır olabilirdi. Sırtıma doldurduğum karlar sayesinde neredeyse dik oturur konuma gelmiştim. Ayaklarımı topladığım yer karlarla dolmuş, üzerime ağırlık iyice çökmüştü. Sol yanımda ki Hayri kenarda olduğu için üzeri 60-70 cm kar ile dolmuş, sadece başının bir bölümü nefes alacak şekilde dışarıda kalmıştı. Konuralp, Ozan, Özgür ise yine aynı, karlar altındalar…

Saat 19:00’da girdiğimiz uyku tulumlarında saatleri sayar olduk. Zaman ve gece geçmiyor. Ancak aklımız zirveden de kopamıyor. İçimizde bir umut ile havanın açmasını ve zirveyi yapıp klasik rotadan inmeyi düşünüyoruz. Sabah saat 06:00 gibi kalkmayı ve bivak alanını ya zirveye yada kamp alanına dönüş için terk etmeyi hesaplıyoruz. Kar dinmiyor, rüzgar hız kesmiyor. Sabah her durumda beklemeden inmek lazım. Elbiseler ıslak ve üşüyoruz. Bir kişide bir sağlık sorunu yaşasak aşağı indirmek büyük zorluk olacak.

Saat 06:00. Fırtına devam ediyor. Artık kalkmak ve dağı terk etmek zamanı. Kalmanın bir anlamı olmadığı gibi, yollar daha fazla karla dolmadan gitmek lazım. Taze karın kuracağı tuzaklara yakalanmadan, geldiğimiz rotadan geri inmeliyiz. Kalkıp üzerimizdeki karları temizliyoruz. Hayri; çığ altında kalmak ne demekmiş çok iyi anladım diyor. Üzerimize ve yanlarımıza inen karların ağırlığı, kısa surede sertleşmesi hareket etmeyi engelliyor. Hızla toplanmaya başlıyoruz. İlk iş tulumların içinden botları çıkarıp giyinmek. Sonra bir metre kar altında kalan çantaları çıkartmak ve malzemeleri yerleştirmek. Hızla toplanıyoruz. Daha birkaç saat önce açılan kayalıklar yine görünmez oluyor. Fırtınanın getirdiği karlar yüzümüzü ellerimizi dövmeye acıtmaya devam ediyor. Bivakların altı kar dolu. Matlar 40-50 cm kara gömülmüş, bulmaya çıkartmaya çalışıyoruz. Hızla bölgeyi terk edip kulvarlara girmeliyiz. En azından rüzgar orada böyle dövmez desek de bir süre sonra yanıldığımızı anlıyoruz. Rüzgar aynı şerrefsiz rüzgar ve acıtmaya devam ediyor. Artık adına çift kat dediğimiz, bir daha bu rotaya gelmem diye Davos esprileri yaptığımız kulvardan dikkatli ve aralıklı olarak alçalıyoruz.

Çıkışta karşımıza çıkan bacadan iniş için emniyet noktası oluşturarak inmeye başlıyoruz. Ancak son inecek kişiden sonra ipi bırakmak zorunda kalacağız. İpin kısa olması, yanımızda sikke olmaması, yakın bir noktadan emniyet alabilecek yer olmayınca, bırakmaktan başka yol kalmıyor. İpi bırakıyor ve ayrılıyoruz. Fırtına tüm gücü ile devam ediyor. Geldiğimiz izler çoktan yeni yağan karda kaybolmuş. Dikkatli ve sağlıklı bir iniş için bütün çabamızı kullanarak nihayet aşağıya, rota başına ulaşıyoruz. Yorgunuz, açız, susuzuz…

Adımlar artık daha yavaş atılıyor. Bitik vaziyetteyiz. Uzaktan gördüğümüz çadırlar, her adımda daha büyüyor. Ve sıcak su diye bağırıyorum dönüşümüzü haber vermek için çadırlara doğru. Gönül ve Mahir geldiğimizi anlayınca yardıma geliyorlar. Merak etmiş, kaygılanmışlar. Su zaten hazır ve sıcak sıvı içimizi ısıtıyor.

Kampta fazla kalmamaya karar veriyoruz. Tulumlar ve elbiseler ıslak. Bir an önce aşağı inip Alabalık çiftliğinde değiştirmeye karar vererek, toplanıyoruz. Yavaş yavaş, Sokulunun altında ki yolda bekleyen Mehmet’in yanına doğru ilerliyoruz. Artık dengeli adım atamıyoruz. Islanan kaz tüyü tulumlar, çantalar, kıyafetler külçe gibi ağır. Bitsin artık şu son adımlar…

Balık tesisindeyiz. Ve çalışanların yaşadığı odada gürül gürül yanan sobanın başında yorgunluk atıyoruz. Kıyafetleri değiştirip, dağınık çantaları topluyoruz artık. Islak botlar sobada kurutuluyor ve Alabalıklar bol salata, bira ve gazozlar eşliğinde yeniyor. Sonra biz açlar için Niğde’de Adana kebaplar yeniyor birde. Hem de birer buçuk porsiyon. Ve hareket saati gelen otobüsümüze binerek “Bu Nasıl İstanbul” diyerek, şehre ve sürgünümüze geri dönüyoruz.


Faaliyet süresince desteklerini esirgemeyen tüm dostlara sıcak selamlar. Ayrıca faaliyet için teknik yardımda bulunarak, ekip için çığ çubuğu yapan Henkel Tuzla Fabrikası teknik ekibine çok teşekkürler…

Faaliyet Ekibi;

Tirmanis Ekibi : Cem Ergün, Hayri Aytar, Ozan Eksioglu, Konuralp Tolan, Özgür Konya
Kamp Ekibi : Mahir Çoban, Gönül Ercan
Sehir Ekibi : Enis Kayserilioglu, Zeynep Basibüyük
Fotoğraflar : http://picasaweb.google.com/erguncem/EmlerBatiYuzu


Yüzümüzde gülümseme hep olsun…

Cem Ergün

İDAK… İstanbul Dağcılık Kulübü



Teknik Rapor


Faaliyet Amaci : Istanbul Dagcilik Kulubumuzun yillik faaliyet programinda yer alan Emler Bati Sirti Kis tirmanisini, 2006 da Emler çikisi sirasinda 4 arkadasimizin hayatlarini kaybetmelerinin yil dönümü ( 11 Subat) olmasi nedeniyle son derece olumsuz hava kosullari neticesinde zirve yapamasak da daglarda yitirdiklerimize adiyoruz.
Tirmanis Ekibi : Cem Ergün, Hayri Aytar, Ozan Eksioglu, Konuralp Tolan, Özgür Konya
Kamp Ekibi : Mahir Çoban, Gönül Ercan
Sehir Iletisim Ekibi : Enis Kayserilioglu, Zeynep Basibüyük.
Teknik Ekipman : Kazma, Krampon, Kask, 30m 11mm ip, Perlon bantlar, Kemer, HMS, ATC, Kilitli karabin, Ekspres, 4 adet telsiz, GPS, 3 adet kürek ( Bu malzemelerin tamami kullanildi).
Buz vidasi, 5 adet çig çubugu ( 2 si kamp ekibinde), ilkyardim seti.
Ayrica olasi kaza durumunda hizli ve sorunsuz iletisim için ekipteki tüm cep telefonlarinin PIN kodlari kaldirildi.
Hedeflenen Rota : Karayalak vadisi kapidan sola girerek vadi içinden Kayacik vadisine çikis, Emler Bati sirtindan zirve.
Iletisim : Saat basi kamp ekibiyle rutin telsiz, zaman zaman Istanbul koordinasyon sorumlusu Enis ve Zeynep ile telefon görüsmesi yapildi.
Telsiz ve telefonlar hemen hemen tüm faaliyet boyunca her yerden çekti ve sorunsuz kullanildi.

Faaliyet Kronolojisi :
9 Subat Cumatesi
Metro Turizm ile saat 07,30 da Nigde'ye gelindi. Kahvalti sonrasinda minibüs ile Çukurbag' a varildi ve traktöre binildi. 12,30 da Sakartasa gelmeden traktörden inildi, vadi içine inerek 13,15 de Sakartas'in Karayalak vadisi tarafina kapiya 15 dakikalik mesafeye kamp atildi (2330 m).
14,30 da Ozan, Cem ve Hayri rota baslangicina bakmak için Kapi tarafina yürüdü. Sabah saat 05,00 de yola çikmak üzere yatis verildi. Saat 20,00 civarinda hava tamamen açti ve dolunay belirdi.
Hava: Açik, zaman zaman parçali bulutlu
Rüzgar : 2/8 Sokullu - Karayalak Kapi arasinda
Kar : Sokulluda 5-10 cm, Sakartas altinda 20 - 25 cm

10 Subat Pazar
Sabah 05,05 de yola çikildi. Kamp ekibi de kapi girisine kadar tirmanis ekibi ile beraber yürüyecekti. Ancak Mahir kendini iyi hissetmeyince daha erken bir mesafeden Gönül ile beraber geri döndü. Tirmanis ekibi olarak Ozan'in iz açisiyla Kapidan Karayalak vadisine girmeyip soldan Kayacik vadisine baglanan rotaya girdik. Muhtemel çig parkurlarindan mesafeli dizilisle tek tek geçerek alt vadiyi üstten ayriran bir kaya bloguna geldik. Normalde 15m den fazla olan ancak yukaridan süpürülen karlarla yüksekligi 6m ye inen kaya blogunda bulunan bacadan önce Cem çikti. Cem'in ardindan önce Hayri sonra da Konuralp bacadan geçti. Cem, Konuralp ve Hayri ile perlon, ekspres ve ATC kullanarak emniyet aldi. Ardindan önce sirt çantalari ardindan Özgür ve Ozan bacadan yukariya çikti. Ekipman toplanarak vadi içinden rotaya devam edildi. Kayacik sirtinin alt taraflarinda vadiden saparak Kayacik sirtinina döndük ( saat 14,00) Bu sirada kava iyice kapatti ve rüzgar esmeye basladi. Ayni saatlerde bir gün önce karsilastigimiz ve kamp yapmadan cumartesi sabahi rotaya giren 4 kisilik ITUDAK ekibi vadi içinden inise geçiyordu. Kayacik vadide çok kar oldugnu bu nedenle Emler'e gitmeyip Kayacik civarinda bivaklayip geri döndüklerini söylediler. Kayacik'i Emlere baglayan sirti yükselmeye basladigimizda rüzgar siddetini iyice arttirdi. Gün boyunca yumusayan karin rüzgarla çig riskini arttirmasi ve sirtta siddetli firtinada bivak problemi nedeniyle daha fazla zorlamayip 3330 m civarindan asagi dönme karari aldik ve Kayacik vadisi dibine inip bivak yeri aradik. Uygun bir yer buldugumuzda ( saat 17,00) önce kar eritip sicak sivi aldik. Sonra küreklerle 5 kisinin kafa - gögüs mesafesi araliginda girebileceği kar magarasi kazip saat 19,00 da bivak ve tulumlarimizin içine girdik. Bu saatten sonra rüzgar firtinaya dönüstü ve siddetli tipi basladi. Zaman zaman tipi kesildiginde ise rüzgarin etkisiyle süpürülen karlar bivaklarin üstünü kapatmaya devam etti. Üstümüzdeki kar kalinligi her 15-20 cm ye ulastiginda silkelenerek kardan arinmaya çalıştık. Silkelenmedigimizde kar buza dönüserek üstümüzde ciddi bir baski yaratiyordu. Alt ekiple irtibati kesmeden tam 11 saat boyunca (Pazar saat 06,00 ya kadar) 3100m civarinda  bivağın içinde siddetli firtina, kar ve tipi ile sabahi bulduk.
Hava : Sabah 05,00 de açik. Saat 14,00 den sonra parçali bulutlu ve sisli, hafif kar yagisli, saat 19,00 dan sonra siddetli tipi.
Rüzgar : Sabah 05,00 de hafif esintili 1/8, saat 14,00 den sonra orta 4/8 ( Kayacik sirti alti) Saat 16,00 civari sert rüzgarli 6/8, Saat 19,00 dan sonra Firtina 7/8
Kar : Kapi civari 40 cm batak kar , Kayacik vadi içine kadar 60-70 cm sert kar, Kayacik yamaçlari 0 - 50 cm arasi toz kar ( bazi yerler 2-3 cm sert kar alti toz kar), kayacik vadisi 50-60 cm sert kar.

 

 

11 Subat Pazartesi
Saat 06,00 da bivaklardan çiktik. Üstümüzde sertlesen kar nedeniyle Ozan ve Cem, Konuralp'in bacak kismini, Özgür'ün kar duvariyla bitisen sag kol ve bacak kismini, Hayri'nin ayni sekilde sol kismini kürek yardimiyla açti. Insan üstünde biriken toz karin ne kadar kisa sürede betonlastigi anlatilmisti, bu deneyim bile bunun ne kadar dogru oldugunu anlamaya yetti. Bivak içinde uyumadan 11 saat geçirmistik. Islanan kaz tüyü ve sentetik tulumlar, karla kapanan bivaklar malzeme kullanimi konusunda çesitli deneyimler yasatti. Zaman kaybetmeden tamamen kara gömülen çantalari çikarip bivak alanini topladik. Siddetini arttiran firtina ve tipi nedeniyle tepemizde dikilen Emler'e göz kirpip tipi ve firtina altinda zirveyi denemekten vazgeçip Kayacik Vadidini takip ederek inise geçtik. Çikarken ip açtigimiz bacada iniste Konuralp emniyet aldi ve ekibin kalani ile çantalari tek tek asagi indirdi. Saat 10,00 da kamp alanina ulastik. Biraz dinlenip pesimizi birakmayan rüzgarda kampi toplayip saat 13,30 da traktöre bindik. Sonrasi alabalik ve Nigde'de kebap.
Hava : Kapali, zaman zaman sisli.
Rüzgar : Kayacik vadisi boyunca çok siddetli rüzgar 8/8, Kamp alani ve Sokullu siddetli rüzgar 7/8.
Kar : Kayacik vadisi gece yagan karla 80-100 cm toz kar, Kamp alani ve Sokullu gece yagan yagmur nedeniyle 20-25 cm civik kar.
Faaliyet boyunca sürekli iletisim görevinde bulunan kamp ekibi Mahir ve Gönül'e, sehirde aldigi bigileri mail grubunda paylasan Enis ve Zeynep'e, faaliyet öncesi ve sonrasi iyi dileklerini paylasan ve ekip ruhunu en üst düzeyde tutan tüm üyelerimize ve zaman zaman çadir-pol tamiri, teknik malzeme bakımı gibi is disinda tuhaf isteklerimizi gerçeklestirmeye alisip 1 saat içinde 4 adet çig çubugu imal eden Henkel Tuzla Fabrika Teknik Ekibine gönülden tesekkür ediyoruz.

Tirmanis ekibi adina
Özgür KONYA
İDAK... İstanbul Dağcılık Kulübü