Nepal’in yüksek dağlarına her gidişimde, Everest ana kampına her yürüyüşte gördüğüm bir dağ olagelmiştir Pumori.. Bu piramit şekilli buzdan zirveye yıllardır tırmanmak istiyordum- ama düşününce gördüğüm hangi zirveye tırmanmak istemiyordum ki? Yine de, Pumori’nin bendeki yeri ayrı olmuştur. Ama Dablam’ı Khumbu boğazında yürürken görüyordunuz mesela ve sonra uzun süre görmüyordunuz. Ama Pumori’yi iki ay boyunca Everest ana kampından ve yüksek kamplardan her gün seyrettim, değişik açılardan gördüm onu, ana kampta geçen uzun günlerde buzlu yamaçlarından düşen çığları, üzerinde ona tırmanmak için çabalayan dağcıları, parıl parıl parlayan mavi buz duvarlarını dürbünle uzun uzun seyrettim. Nasılsa bir gün yolum onunla kesişecekti.. Ama ne zaman?

Pumori01: Zirvede Phuri Sherpa ile beraber resmimiz, Turk ve Nepal bayraklariyla.
Pumori, 7161 metrelik yüksekliğiyle Nepal-Tibet sınırında yeralan ve Everest Dağı’nın yaklaşık 10 km. kadar batısında yükselen bir Himalaya zirvesi. Dağın ismi, 1920’li yıllarda ünlü İngiliz dağcısı ve kaşifi – sonradan Everest’e Tibet tarafından tırmanmaya çalışırken hayatını kaybeden- George L. Mallory tarafından verilmiş ve Sherpa dilinde kabaca ‘evlenmemiş kızkardeş’, yani ‘Everest’in kızkardeşi’ olarak tanımlanıyor. Dağın klasik rota olarak tanımlanmış doğu yüzü ve kuzeydoğu sırtı daha çok dik buz ve dik kar tırmanışından oluşmakta ve belli mevsimlerde –özellikle de karın çok biriktiği muson sonrası sonbahar döneminde- ciddi çığ tehlikesi içerebiliyor. Pumori’nin ilk tırmanışı, 1962 yılında bölgeye giden bir İsviçre ekspedisyonu tarafından gerçekleştirilmiş. Pumori, Nepal’in 7000 metrelik dağları arasında özellikle zor bir dağ değil, ancak yine de 7000 metrelik bir zirvenin tüm zorluklarına ve tehlikelerine sahip bir dağ. Bazı yerlerde ‘Nepal’in en kolay 7000’lik dağı’ olarak adı geçiyor ama bu bir espiri konusu: Nepal’de Peak Lenin tarzında kolay, yürüyüşle çıkılan 7000 metrelik dağ hiç yok ve hepsi teknik tırmanış; Pumori de bunlar arasındaki ‘görece kolay’ 7000’lik zirve..

2004-2005 kışı devam ederken, kış sonunda Pumori’ye gitmek istiyordum ama finans durumum hiç iyi değildi ve normal şartlar altında bu iş imkansızdı.. yine de, 2004 yılı sonbaharında, üç ay önceki Ama Dablam tırmanışında fiilen tanışmış olduğum ve yıllardır karşılıklı yazıştığımız ünlü İngiliz ekspedisyon lideri Daniel L. Mazur ile Pumori için yazışmaya devam ettim. Bu tırmanışa gitmeye niyetliydim, cebimde birkaç yüz dolarım haricinde kuruşum yoktu ve bir mucize de beklemiyordum aslında. Son anda bir tür mucize tezahür etti ve gereken tüm parayı edindim! Bunun nasıl olduğunun detayını anlatmayacağım, bu bir sponsorluk filan değil bir dost yardımıydı desem yeter zannederim. Ne olduğu önemli değil, çok mutluydum, rokete yakıtı koymuştum ve Nepal dağları beni bekliyordu, bir kez daha.
Katılacağım tırmanış, ticari bir tırmanıştı ve ben de, benim gibi beş kişi dahil, tırmanışa yardımcı lider olarak katılacaktım. Yapacak çok iş vardı, bürokratik işlerden, izinlerin alınmasından, ilaç- ilkyardım setlerinin toparlanmasına, yak ve hamalların organize edilmesine, tırmanışa gelecek 20 kişinin (müşterilerin!) malzemelerinin kontrol edilmesine ve bu kişilerin her çeşit derdi ile birer birer uğraşılmasına kadar tüm işler bizimdi! Karşılığında ise, tırmanışa son derece minimal ücret ödeyecektik. Bunun güzel bir anlaşma olduğunu düşünüyordum.

Sonunda 25 şubat günü İstanbula gidip, Everest trekking gazisi dostum Volkan Hürsever’in beni havaaalanından selametlemesiyle maceram başladı; Quatar havayolları yetkilileri devasa hurcum nedeniyle benden önce 590 dolar istediler, sonra giderek fiyatta düştüler ve en sonunda havalarını aldılar! Neyse, maceraya böylesine hızlı ve pazarlıklı girişten sonra, o gün Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Quatar ülkesinin başkenti Doha’ya, oradan da ertesi günü Nepal’e, başkent Katmandu’ya uçtum. Hızlı şekilde ekiple buluşacağım otele yerleştim ve benim gibi yardımcı lider olarak gelen tüm insanlarla tanıştım. Herkes mutlu ve heyecanlı gözüküyor.. Katmandu son gelişimden farklı değil, sadece henüz kış sona ermemiş ve geceleri fena ayaz var.
Sonraki beş gün boyunca yukarda saydığım tüm işleri ve fazlasını hallettik; özellikle bakanlıktaki izin prosedürü ve ekspedisyon brifingi sıkıcı ve boğucuydu. Ekspedisyonumuz için iki ayrı izin gerekiyordu çünkü oldukça kalabalıktık; Pumori yüksekliğinde bir dağ için her ekspedisyon tırmanış izni 12 kişiyi barındırıyor ve izin kafabaşı 1000 dolar civarına patlıyor.
İngiltere, Amerika, Almanya, Norveç, Avustralya, İsveç, Latviya, Çin ve Hollanda gibi değişik ülkelerden gelen tecrübeli, tecrübesiz, her yaştan dağcı var ekibimizde; bir kısmının Pumori’ye tırmanmasının daha ilk görüşte imkansız olduğunu düşünmüştüm - düşüncem ne yazık ki doğru çıkacaktı. Neyse tüm hazırlıklara koşturup çok yorucu günler yaşadıktan ve her gece ekipçe Katmandu’da yemeğe gittikten sonra, 3 mart sabaha karşı, gün ağarmadan oteli bir hurç ve çanta cehennemi halinde terkederek Katmandu Tribhuvan alanının (Niğde garının eski salaş halini feci şekilde anımsatan!) iç hat terminaline gittik. Yine o garip Lukla uçuşu: tonlarla yükümüz ve toplamda 40 kişiye varan ekibimizle üç uçak sırf bize çalışıyor! Neyse, biraz gecikmeyi takiben uçaklarımız sorunsuz havalanıyor ama dağa yaklaşırken feci sallanıp hava boşluklarına düşüyoruz, kulaklarımda walkmende Megadeth bağırıyor ama motorun yoğun sesini engelleyemiyor. Tatsız ve sarsıntılı yolculuk, piste sert bir teker vuruşuyla sonlanıyor ve küçük uçağın içinde herkes birbirine gülebiliyor.. tekrar yerdeyiz ve hala yaşıyoruz!

Tüm hurçların ve yüklerin kahvaltı ettiğimiz Lodge’a (pansiyon/çay evi) gelmesiyle beraber Everest ana kampı yollarına düşüyoruz. Kutsal topraklardayım. Küçük köyler, mani taşları, dua bayrakları, her iki tarafta buzlu, sivri Himalaya zirveleri ve devamlı olarak karşılıklı ‘Namaste’ (Nepalce, merhaba) çektiğimiz güleç, ufak tefek, esmer insanlar.. her şey, her şey güzel. İlk gün 2400 metredeki Phakding köyünde, ikinci gün Sherpa başkenti Namche kasabasında, 3345 metrede geceliyoruz ve üçüncü gün burada dinlenme ve aklimatizasyonla geçiyor. Ekipte şimdiden mide sorunları ve yükseklik meseleleri başladı bile, ilerleyen günlerde daha da büyük sorunlar olacak. Bana gelince, rahat hissediyorum, adım başı Khumbu’da yaşayan olsun, turist olsun, yerli olsun arkadaş ve dostlarla karşılaşıyorum ve sonsuz Nepal çayı içip bol fotoğraf çekiyorum. Memleketteyim!
Tam karşıdaki dağın yamacında çok ünlü bir donmuş şelale var; yüksekliği 700 metre kadar ve nefes kesici gözüküyor. Bu kış Namchede bile çok soğuk olmuş, ısı –25leri buldu diyor Sherpa’lar. Dördüncü gün 3950 metrede, Ama Dablam Dağı’nın altındaki Pangboche köyüne çıkıyoruz; benim buradaki öncelikli isteğim manastıra gidip başrahip Lama Geshi’yi bulmak ve ona (dört ay önce onun bana verdiği kutsanmış kartla) Ama Dablam’ın zirvesinde çekmiş olduğum fotoğrafı vermek.. İngilizce konuşamayan, bordo- sarı renk cübbeli, yanık suratlı adamcağız çok memnun oluyor onu görmemden, fotoğrafı tören odasında en yüksek yere asıp bana özel bir puja töreni yapıyor ve tırmanışımı kutsadıktan sonra bir başka kutsanmış karta adımı Tibetçe yazarak, bunu Pumori’ye taşımamı istiyor. İzin alındı bir kere, durur muyum?
Beşinci gün sisli ve çok rüzgarlı bir havada 4200 metredeki Pheriche köyünde çadırlarımızı kurduk, karşımızdaki Tawoche ve Cholatse adlı 6000 küsur metrelik zirvelerin eteklerinde, vadiye akmış devasa donmuş şelaleler.. Gözlerimi alamıyorum mavi buzdan, tanrım şunların bir tanesi Türkiyede olsa ne olurdu ki?

Altıncı yürüyüş günü bozbulanık bir havada başlıyor ve benim bugünkü görevim ilkyardım setiyle Gamov torbası (yüksek irtifa hastalıkları için portatif hiperbarik oda)’nı taşıyan hamalımızla beraber, ekibin en gerisinden gelip, olası hasta ve yaralılara bakım yapmak.. Bu işi her gün ayrı bir yardımcı lider üstleniyor ve çok zahmetli, sıkıcı ve yavaş bir yürüyüş garanti. Bu kez de aynen öyle oluyor, en geriden adım adım, 8000 metrede tırmanırcasına yavaş giden bazı zavallı, yorgun, bitik adamlarımızı toplayarak, akşamüzerinin tipi ve sisi içinde, -15 derece ısıda 4950 metredeki Lobuche yerleşimine varıyoruz. Bu gece, yürüyüş sırasında ilk kez bir yapıda kalacağız… gelecek 30 gün için son çatı altı!
9 mart sabahı, yedinci yürüyüş günümüz başlarken hemen herkeste bir hastalık, yılgınlık durumu var. Bu arada herkes, yüksek irtifa hastalıklarında önleyici bir rol oynayan diamox (acetozolamid) ilacını alıyor, ekipte sadece ben ve Latviya’lı bir arkadaş almıyoruz! İlaca karşın birçok kişide akut dağ hastalığı belirtileri gözüküyor; basit uykusuzluk, geçmeyen başağrısı, iştahsızlık, vb. Yola devam, engebeli ve donuk bir buzul moreni üzerinden geçerek, artık karşımızda beyaz - mavi bir koni olarak yükselen Pumori’ye doğru ilerliyoruz. Son yerleşim olan 5150 metredeki Gorak Shep’te kısa bir çay molasını takiben, 5300 metredeki ana kampımıza ulaştık - nihayet be! Ana kamp iki adet tamamen donmuş ve çatlamış gölün kıyısında ve taşlık, kayalık, çöl gibi kumluk bir arazide, ama donmuş, karlı bir çöl bu.. Dağımız karşımızda muazzam buzullar ve kaya sırtları, buz duvarları şeklinde durmakta. Ana kampa ilk gelen adamlardan olarak, en şık ve güzel zeminli yere konuşlanıp çadırımı kurdum.. Karşımda, diğer yanda fantastik bir manzara var: Everest, Lhotse ve Nuptse dağları.

Pumori06: 6500 metredeki 2. kamptaki çadırlarımız. Aşağılarda Khumbu buzulu gozukuyor.
Ana kampta bir yemek çadırımız ve bir de mutfak çadırımız bulunuyor; aşçımız Kipa Sherpa günde üç öğün gerçekten çok lezzetli yemekler yapıyor ve bizi eksiksiz besliyor..
10 mart tam bir dinlenme günü oluyor. Birçok insan bariz hasta, yükseklik hastalığı, üst solunum yolu enfeksiyonları ve mide- bağırsak dertleri var genelde. Bugün son derece açık ve ayaz bir hava var, günün olayı ise insanlara tırmanış dersi vermek. Ana kampın yanındaki büyük bir kayaya ip hatları attık ve insanlara iple inip jumarla tırmanma, istasyona girme talimi yaptırıyoruz; tahminimden de vahim durumda olan, hayatta ipe, teknik malzemeye elini değmemiş, çok tecrübesiz tipler var. Umarım birilerine birşey olmaz bu dağda (temennim gerçekleşmedi maalesef!). Nasıl gelmiş bu adamlar buraya diye kendi kendime hayretlere düştüm doğrusu. Ekspedisyon lideri olan Dan’a bu adamların dağa nasıl tırmanmasını beklediğini sorunca da, aldığım cevap ‘nereye kadar giderlerse artık’ kabilinden birşey oluyor!
Hava normalde sabahtan açık ve iyi başlıyor; öğlen gibi kapatıyor, akşama çok soğuk oluyor ve tipi geliyor genelde, gece olup ısı –15’lere düşünce de yerde bir parmak kar birikmiş oluyor. Sert bir iklim..
11 mart gri ve mat bir gün; yüksek dağların uçları kalın bir nimbüs bulut katmanına girmiş, gözükmüyorlar. Sabahın geç saatlerinde tipi başlıyor ve ısı gündüz bile –15 derecenin altında! Ama bugün benim görevim kamptan yarım saat uzaktaki dikçe bir kayalığa gidip, ertesi gün herkesin eğitim yapması için bir ip hattı döşemek. Böylece Shera ve Phuri Sherpa’larla yola çıkıp, soğuk ve grilik içinde 150 metrelik bir tırmanış, yan geçiş ve iniş hattı yaratıyoruz. Bunu yapmak bile beni müthiş eğlendiriyor, havaya giriyorum iyice, tırmanmayı nasıl da özlemişim! Bir an önce dağda tırmanışa başlamayı iple çekiyorum gerçekten.

Gece ısısının –25’lere düştüğü bir ana kamp gecesinin sabahında, çadırımın içinde herşey buzlamış, kırağı kaplıydı. Isı gittikçe düşüyor galiba. Ama dışarıda dağlar mücevher gibi parlıyor bu 12 mart sabahında. Sadece Everest müthiş bir yoğunlaşma bulutuyla kaplı, Tibetten esen kuvvetli Jetstream rüzgarı dağı acımasızca dövüyor. Kahvaltıdan sonra 5700 metredeki ileri ana kampa (Advanced Base Camp) bir posta yük taşımak üzere hazırlandım; Tenzing Sherpa ile bugün yukarı gidecek ufak ekibin önünden yola çıktık ve iki saat içinde kampa vardık. Pumori’nin ileri ana kampına çıkmak hiç zor değil, engebeli taşlıklar arasındaki belli belirsiz bir patika ve sonra taşlık dik araziden, kolay kayalık yamaçlardan kampa ulaşılıyor. Ama bugün zeminde 20 cm. taze kar var ve herşey çok kaygan, her adımda dikkatli olmak gerekiyor. Tenzing arkada ben önde, üç çadırın önceki günlerde Sherpa’larımız tarafından kurulduğu kampa çıkıyoruz; ben yükümü bir çadıra depolayıp burada iki saat geçirir, bol sıvı alırken rotanın gözüken kısmını uzun uzun inceliyorum. Tenzing ile beraber bir çadır daha kurup sabitliyoruz. Sonunda, hava kapatır gibi olurken ana kampa dönüşe başlıyorum. Ana kampta tüm öğleden sonramı bir Tom Clancy romanı olan ‘Kızıl Fırtına’yı okuyarak ve bol sıvı alarak çadırımda geçiriyorum..
13 mart günü çok şiddetli rüzgar olmasına rağmen, Puja töreni yaptık. Mutfak ekibimizdeki Sherpa’lardan biri olan Konori bir budist rahibi ve bize tırmanışımızı kutsayacak, Budistlerce dağlarda ikamet ettiği düşünülen tanrılardan izin alacak olan Puja Törenini o yapacak.. bu tören yapılmadan, dindar olan çoğu Sherpa dağa adım atmıyorlar. Taşlardan yapılmış büyük bir babanın önüne adaklar, yiyecekler ve içkiler kondu, göndere dua bayrakları çekildi ve Konori Tibet Budist ilahileri okuyarak töreni yaptı, tüm ekibin tırmanış malzemeleri de kutsandı bu arada. Törenin sonunda Sherpa’ların pirinç rakısı olan chhang ve yağlı tuzlu özel Tibet çayı elden ele dolaşıyordu.
14 mart sabahı güzel bir gündü.. Kahvaltıdan sonra bizim ekibin bir kısmını sabit hatlara eğitime götürdüm ve ardından da, ikinci bir posta yükü sırtlanarak ileri ana kampa hareket ettim. Amacım, İleri ana kampta bir gece geçirip ertesi gün 1. kampa, 6100 metreye çıkmak ve aynı gün ana kampa dönmekti. Geceyi planladığım gibi ileri ana kampta geçirdim ama zeminin berbat derecede bozuk olması nedeniyle dönüp duruyordum, adam gibi uyku çekmek sadece bir hayaldi.
15 mart günü 1. kampa yola çıkmak için Dan Mazur ve bizim ekipten 7 kişiyle yukarı hareket ettik ama ekip, rotanın ilk etaplarında bile çok yavaş hareket ediyordu. Bu böyle gidemezdi, bu kadar yavaş, sarsak ve tecrübesiz bir ekip dağda ancak bela getirirdi. Böylece Dan ile konuşup, bugün için tırmanışı bıraktım ve ana kampa dönme kararı aldım. Maalesef, esas planım olan 1. kampa çıkış bugünlük yatıyordu ama ip hattı bu kadar kalabalıkken bu tırmanışı yapmak tehlikeye davetiye çıkartmak olurdu. Bir beceriksizin kafama taş düşürmesini hiç istemiyordum!

Aynı gece ana kampta Dan ile konuşuyoruz ve benim tırmanışın geri kalanında Sherpa ekibiyle çalışmam konusunda anlaşıyoruz. Dan beni oldukça seviyor ve bana şöyle diyor: ‘Sahip olduğun tırmanıcı ruhunu asla kaybetme!’ Hayat amacım bu, şef.. Böylece tırmanışın geri kalanında Sherpa ekibi ile tırmanıp ip vb. malzemeleri taşıyorum, çadır yeri açıyorum, kısaca bol bol çalışıyorum. Bu durumda bebek bakıcılık işi bizim diğer adamlara kalıyor ki bu durumdan çok memnunum.
Gecenin sürprizi, bizim aşçı olan Kipa’ya tarif üzerine yaptırdığım yeşil biber dolması oluyor! 16 mart günü güzel bir dinlenme günü, hava nefis derecede açık ama –10 derece kadar soğuk var. Biraz çamaşır yıkamak, bol kahve içmek, sonsuz tıkınmak günün esas aktiviteleri halindeler. Hava o kadar güzel ki, bizim lider yardımcısı arkadaşlardan Avustralyalı Kirk Morley ile beraber kamp yerinin çevresindeki devasa granit kayalarda boulder çalışıyoruz. Granitin yapısı gereği iyi basamak yok, küçük krimpler var ve hep negatif.. akciğer hacmini geliştirici, çok eğlenceli üç ayrı rota yaptıktan sonra yorulduğumuza karar veriyoruz. Bu hesapta bir dinlenme günüydü, kolları koparana kadar tırmandık oysa! Bugün aşağıdan yedi kişilik bir Kore ekibi geldi ve kamplarını gölün karşısına kurdular. Pumori’de bizimkiyle aynı rotaya gireceklermiş.
17 mart günü tekrar ve nihai olarak dağa hareket ettim ve ileri ana kampa tırmanıp orada yattım. Bu kampta kalıcı bir mutfak ekibimiz var ve bize basit yiyecekler ile sıcak çay verebiliyorlar. Son haberler, biz aşağıdayken bizim dört kişilik Sherpa timi 1. kampa kadar ip hattı döşemiş ve kampı kurmuş! Süper. 18 mart sabahına dinlenmiş olarak kalktım, hazırlanıp iki saatte 1. kampa tırmandım. Hava mükemmel ve manzara gerçekten inanılmaz, Everest ve diğer zirveler tam karşımda dikiliyorlar. Rotada tırmanış çok güzel, ortalama 55-60 derece sert kar ve buz tırmanışı var; etap etap, özellikle de birinci kampa varılan etapta dimdik buz duvarları ve çok keskin sırtlar çıkılıyor- burayı lider tırmanmak isterdim gerçekten de! 1. kamp ise 6105 metrede, her iki yanı uçurum olan bir kar sırtı üzerine kurulmuş; rotanın üst kısmı üzerimizde bir serak bantları ve buz duvarı cenneti şeklinde yükseliyor.. aslında kamp yeri biraz riskli, küçük çığlar kampa ulaşmadan yanlardaki kulvarlardan akıp gider belli ki, ama büyük bir serak çığı olursa… geçmişte bu kampta dört kişilik bir Polonya ekibinin çığ nedeniyle öldüğünü daha sonradan öğrendim!
1. kamptaki ilk günümü propan ocağında kar eritip bol yiyip içerek geçiriyorum. Aşağıdan gelen ve kamp yükü veya alüminyum merdiven taşıyan Sherpa’larımıza çay kaynatıyorum devamlı. Bu arada ekipten bazı üyeler de kampa varıyor; onlara ortalama 5 ila 8 saat süren bir yol bu..
19, 20 ve 21 mart günlerini de 6100 metrede, 1. kampta ve üzerinde geçirdim. Bu arada hergün değişik işler yaptım; yukarı, 2. kampı kurmaya çıktığımız 20 mart günü 300 metre statik ip taşıdım, önceki gün rotadaki bazı buzul çatlaklarına merdiven hattı döşeyen Jangbu Sherpa, Tenzing Sherpa, Lakpa Kongli Sherpa ve Dan ile beraber 6300 metre üzerindeki çok dik buz duvarlarının tırmanılmasına eşlik ettim.. Rotanın 1. kamptan çıkışında, yukarıdaki asılı buz duvarlarından gelebilecek olası çığlara açık bir kulvar vardı ve buradaki 100 metrelik yükselen yan geçişin çok hızlı, seri şekilde geçilmesi gerekiyordu. Tüm rotada en çok asabımı bozan, en korkutucu olan yer burası oldu bence; zira belli aralıklarla buz çığları- irili ufaklı- gelip duruyordu buradan. Bu etabı her seferinde gözüm yukarıda, nefes nefese ve olabildiğimce hızlı geçtim, hiçbir seferde de hoşlanmadım buradan.
Rotamız 6300 metrenin üzerindeki etaplarda gerçekten dik, ortalama 70-80 derece eğimli, porselen kıvamında kış buzu içeriyordu ve Jangbu Sherpa burayı gerçekten çok etkin ve güzel şekilde lider tırmanıp ip sabitledi. 6500 metredeki 2. kamp yerine çıktığımızda öğleden sonranın bulutlu, rüzgarlı saatleriydi ve ısı –35 derecelerdeydi gerçekten, üzerimde kaztüyü ceketle aralıksız kar kürekliyor ama yine de doğru düzgün ısınamıyordum! Devasa bir kayanın dibindeki devasa bir buzul çatlağının yanına, eğimli bir yamaca çadır platformları açtık ve bir adet beşi çubuklu çadır kurup ağır malzemelerimizi, başka çadırları ve ipleri içine attık. Neyse ki bu kamp yeri çığ tehlikesi içermiyor ama rüzgara gayet açık. Bu günler sonunda adım ‘Tunc Sherpa’ya çıktı artık, Sherpa’lar için başka ırktan birine, hele ki bir batılı’ya Sherpa demek bir onurmuş meğerse, gerçekten o kişiye değer verirlerse bunu söylerlermiş, ne hoş! Akşam olurken, döşeli sabit hatları kullanarak 1. kampa geri indik ve bolca yiyip içtik. Kendimi çok aklimatize hissediyorum, zirveye bir adım daha yaklaştık artık.
Ertesi gün olan 21 mart gününü 1. kampta dinlenerek geçirdim; esas prensibim kendimi asla tüketmemek ve her çalışma gününün ardına mümkünse bir dinlenme ve onarım günü koymak. Bu yükseklikte yeterince kalori alamıyorum kesinlikle, kilo kaybım olacak gibi. Bugün Dan ve bizim Sherpa’lar 2. kampa çıktılar, ben de yarın hareket etmeyi planlıyorum.
22 mart günü kapalı, gri ve uğursuz görünüşlü bir havada tek başıma yola çıkıp, bu kötü havada daha da mavi gözüken buz duvarlarını tırmanarak 2. kampa ulaştım. Hava çok sert ve rüzgarlı, yolun yarısında çok üşüdüğümden dolayı kaztüyü ceketimi giymem gerekti. Kampta Dan ile çadır paylaşıyordum; o gün çadır dışına hiç çıkamadık. Hava her an daha da bozarak berbat, sıfır görüşlü bir tipiye çevirdi. Günü tulum içinde yarı yatar konumda geçirdik ve her konuda bol sohbet ettik.
23 mart günü, 32. doğumgünüm! Ama bir parti yapmak için çok soğuk ve çok yüksekteyiz.. gece ısı eksi kaç oldu bilmiyorum, belli bir dereceden sonra hiç farketmiyor artık, çadırın içi kırağı ile, sanki birisi buz püskürtmüş gibi donuk durumda ve dışarıda rüzgarla biriken kar çadırı eziyor.. Bugün 1. kampta bile –40 derece ölçülmüş ısı, varın bu irtifadaki ısıyı siz düşünün! Yeni bir yaşta morukluyor muyuz, tecrübeleniyor muyuz derken günü yine kampta, 6500 metrede geçiriyoruz, hava olabildiğince açık ama rüzgar çok sert, kesintisiz esiyor: Zirveye giden sırtı görmek için giyinip kuşanıp dışarı çıktığımda rüzgar beni neredeyse yere vuracaktı ve rüzgar yönüne bakmak, savrulan karın yüzüme jilet gibi vurması nedeniyle mümkün olmuyordu. Yine de, parlak buzlu zirve sırtlarını biraz olsun izleyebildim. Dan ve bazı Sherpa’larımız 1.kamptan gelecek bazı arkadaşlara yardımcı olmak için sabit hatların yarısına kadar geri inerken, ben de Lakpa ve Tenzing ile beraber biraz kar küredim. Soğuktan el ayak hissetmiyor valla, ama insan denen mahluk herşey gibi buna da alışıyor! Fizik ve moral olarak çok iyi hissediyorum, yetersiz, kıt yiyeceklere karşın başağrısı vb. hiçbir yükseklik derdim yok, uykum da fena değil, sadece herşeyimi üzerime giydiğim için kafamı koyacak bir yastığım yok ve bu nedenle de boyun ağrım var. Bu arada, buraya –5 derecelik zavallı bir tulumla geldim (hafif ve küçük ya!), yatarken kaztüyü ceketin kapşonunu çıkarıp ayaklarıma sarıyorum, softshell polar ceketimi bacaklarıma sarıyorum, ceketi de tulumun üstüne, gövde kısmına seriyorum ve böylece sıcak uyuyabiliyorum.
Akşam hava kararırken Mark, Liga, Alex, Alex’in kişisel Sherpası Phurba, Dan ve Jangbu geldiler, hepsi ceset kadar yorgundu ve çok üşümüşlerdi. 1. kamptan buraya çıkmaları neredeyse 10 saat almıştı!
24 mart günü zirveye gitmek amacıyla erkenden uyansak da gidemiyoruz, hava donuk ve gri.. rüzgar yine çok sert, gidip de eli ayağı dondurmak işten bile değil. Değil zirveye, çadır dışına çıkmak bile zorlayıcı oluyor bugün. Günü zaten az olan yiyecek ve gaz stoklarımızı daha da azaltarak geçiriyoruz. Dan ile iyice samimi olduk, devamlı tulum içinde sohbetteyiz! 6500 metrede üçüncü gecemizde derin uyuyoruz. 25 mart sabaha karşı tüm Everest bölgesi yüksek basıncın etkisinde; buz gibi donuk bir gecede gökte milyonlarca yıldızla tabak gibi bir ay parlıyor. Sabaha karşı üçte uyanıp askı ocağını ateşliyoruz. Evet, nihayet beklediğimiz zirve günü!
Güneş Everest’in ardından keskin huzmeler saçarak doğarken biz de kramponlarımızı takıyorduk, önceki günlere tezat gibi, hava aşırı soğuk değildi ve durgundu. Müthiş bir şafak manzarası vardı, ayaklar altında tüm Himalayalar, aşağılarda Khumbu boğazı hala karanlık.. ve güneşe, ılıklığa boğulmuş halde tırmanışa başladık. Jangbu, Tenzing ve ben tırmanıyoruz, ekibin kalanı 35 dakika kadar geriden geliyor; tırmanış sonuna kadar bu böyle devam edecek. Rotamız parlak mavi buz duvarlarıyla bölünmüş görece yatık kar alanlarından oluşuyor ve rotada çok sayıda açık ve gizli buzul çatlağı var. Üçümüz önden ip hattı döşeyerek tırmanıyoruz, Jangbu daima lider gidiyor ve Tenzing ile ben de ip taşıyıp, ipleri açıp, ona ip veriyoruz.. Yükseldikçe Tibet platosu, Tibet’in üçgen şekilli dağları, Everest’in kuzey sırtı rotası ve uzun Rongbuk buzulu daha da net gözüküyor, işte sana Tibet!! Hava apaçık, Nepal tarafında da her zirve net gözüküyor artık; Ama Dablam, Nuptse, Lhotse, Baruntse..
Hava açık ve durgun ama gayet soğuk.. Jangbu etapları tırmanana kadar, Tenzig’le ben üşüyerek hareketsiz, istasyona bağlı ayakta duruyoruz, sonra terleyerek tırmanıyoruz. Derin, dar buzul yarıkları aşıyoruz ve sonunda, bulutların gelmeye başladığı öğlen saatlerinde zirve sırtlarına ulaşıyoruz. Yükseklik 7000 metre, sonuda ipimiz bitiyor. Gerisini, ortalama 55 derece eğimli, altı buz, üstü karlı bir omzu ipe girerek serbest gideceğiz, arada bir emniyet atarak.. Bu şekilde Jangbu, Tenzing, Phuri ve ben yarım saat kadar tırmanıyoruz, zirvenin hemen altında bile derin buzul çatlakları aşıyoruz vee.. zirve! Güneşli, durgun bir an bu, arkada Everest, diğer yanda 7890 metrelik Gyachung Kang Dağı. Arkada kahverengi Tibet platoları. Nepal tarafında dönüp dolanan bulutlar.. Sherpa’larımızın gülümseyen, kapkara, badem gözlü Tibetli suratları.. Benim yüzüme de önleyemediğim bir sırıtış yerleşiyor. İşte bana geç kalmış bir doğumgünü hediyesi. 7161 metrelik Pumori’nin zirvesi 50 metreye 50 metre ebadında dümdüz bir kar platosu. Burada bile çatlaklara karşı iple birbirimize bağlı olarak dolaşıp resim çekiyoruz, tüm Sherpa’lar ve ben. Bu arada Amerikalı Mark da zirveye ulaşıyor, diğer ekip daha bayağı aşağıda olmalı. 40 dakika sonra, inme vaktinin geldiği aklımıza gelmiş olacak ki toplanıp inmeye başlıyoruz; zirveden 120 metre kadar aşağıda Dan, Alex, Alex’in kişisel Sherpası Phurba ve Liga’ya rastlıyoruz. Dan oldukça sıkkın çünkü ekibi çok yavaş, Alex ise zombi misali yürüyor.. Bol şans dileyip iniyoruz, onlar yukarı gidiyorlar.
İniyoruz, iniyoruz, güneş dağın ardına kaçtığı için gölgedeyiz artık, hava çok soğuk ve rüzgar acımasızca esiyor, eli yüzü donduruyor. Ama inişteyiz, hızla, sabit hatlardan irtifa kaybediyoruz ve ben bir saatte 2. kampa inip tüm malzememi topluyorum, yola devam edip 30 dakika kadar bir sürede 6100 metredeki 1. kampa kadar iniyorum. Geceyi burada geçireceğim, hemen bir çadıra dalıp ocak yakıyor ve bol sıvı ile bol besin alıyorum.. Çok ama çok açım, üç gündür oldukça kötü beslendim, hep lanet kraker ve konserve! Bulduğum toz halindeki tek hazır yiyecek türü olan jambonlu omleti, çayla beraber dünyanın en güzel yemeği zannederek mideye indirip, o saatlerde yukarıda gerçekleşen trajediden habersiz, derin uykulara dalıyorum..zemin berbat, ama kim takar?
26 mart sabahı, dağda yukarı ilerleyen Kore takımıyla selamlaşarak önce ileri ana kampa, oradan da ana kampa iniyorum. Kötü haberi kamptakiler veriyor; Alex ve kişisel Sherpası Phurba Tamang, zirveden inişte serbest inilen kısımda kayarak düşüp hayatlarını kaybetmişler.. Üzüntü verici bu haberin üzerine düşünüyorum; Alex dağcılıkta son derece tecrübesizdi, fiziki olarak da zayıftı ve çok kuvvetli olan, her işini yapan yardımcısına, kişisel Sherpa’sına güveniyordu. Kısaca onun bu dağda olması ciddi bir hataydı. Ancak onun bu hatası Sherpa’nın da hayatına malolmuştu..
Ana kampta bol yiyip içiyor ve dinleniyorum; vücudumu ısıtan yakıcı güneşin altında kahve yudumluyorum. Hava açık ve dağım karşımda zümrüt gibi parlıyor, zirvesinden göklere uzanmış, atkı gibi bir kar bulutu ile. Her ne kadar üzerlerinde acı olaylar olsa da, dağlar o kadar güzeller ki.. Dağlara giden ve akıl sahibi herkes onların insan yaşamına uygun yerler olmadığını, bizim oralarda sadece ziyaretçi olduğumuzu bilerek, itinayla gidiyor olmalı..
Biraz temizlik ve biraz dinlenme sonucunda iyice kendime geldim, ne de olsa burada, 5300 metrede oksijen çok daha fazla. Yarın geri dönüş yolculuğu başlıyor, dinlenmeye fırsat bulamadan yürümeye başlayacağız. Akşam olurken yüksek kamplardaki herkes ana kampa döndü ve aşağıdan yak’larımız geldiler. Ben de hurcumu toparladım.. Gece, aşçımız Kipa’nın bana güzel bir doğumgünü pastası hazırlamış olması çok hoşuma gitti. Dan’ın masaya çıkartığı iki şişe Mount Everest viskisi kaybedilen arkadaşların şerefine açıldı; şişelerin derhal boşalması hiç şaşırtıcı değildi.
Hikayenin gerisi, Khumbu boğazından aşağılara geri yürüyüşümüzden ibaret. Ekibimiz geldiğimizin tam yarısı sayıda kalmıştı - 13 kişi geri dönüyorduk. Geri kalanı çok çeşitli hastalıklar ve sıkıntılar yüzünden tırmanışı terkedip çoktan Namche ve Katmandu’ya dönmüşlerdi bile. Korelilerle yaptığımız anlaşma sonucu sabit hatlarımızı onlara bırakmıştık; ancak bizden sonra bu ekipten de iki kişinin düşerek hayatını kaybettiğini üzülerek öğrendik. Pumori bu sene oldukça sert davranıyordu ziyaretçilerine anlaşılan.
30 mart günü, feci derecede sallantılı ve korkutucu bir uçuşla Katmandu’ya geri döndük ve Pumori seferini noktaladık. Böylece ‘Everest’in Kızkardeşi’yle başarılı bir randevuyu gerçekleştirmiştim!
TUNÇ FINDIK, NİSAN 2005
www.tuncfindik.com
NOT: Bu tırmanışa maddi destek veren, adını burada yazmayacağım sevgili tanıdığıma, tırmanış malzemesi desteği veren SALOMON ve MİLLET firmalarıyla ALPİNİST LTD.’ye ve film desteği veren KODAK İNC.’e teşekkürü borç bilirim.