Alpay Oğuş

Alpay Oğuş

Cumartesi, 12 Kasım 2011 20:11

Canavarlar

 

Kimin hayatını yaşıyorsun sen? Kendininkini mi? Öyle mi? Hep mi? Dursan baksan şimdi ne kadar kendin kaldın bu hayatta? Kendinde ne kadar sen

varsın? Dursan baksan şimdi, kendini ikna ede ede ne kadar yol gittin

kendinden? "Olması gereken bu" diye, "Hayatın zaten pek fazla numarası yok"

diye? "Zaten daha ne olacaktı?" diye... "Burası iyi, güvenli" diye diye diye
diye...

Ne kadar yol gittin kendinden kendine hikayeler anlata anlata? Düşünsene, o
hikâyelerle ne kadar çok zaman oyalandın aslında başkasının olan hayatlarda?Oysa bir g

ün...
Kendine geri yürüyeceksin. Bu yüzden dikkat et de fazla uzaklara gidip geri

dönüş yolunu kaybetmeyesin.
Beyaz çakıllar bırak...Dikkat et. Bir g

ün geri dönüş yolu için kendine küçük, beyaz çakıl taşları
bırak mümkünse. Çünkü sonra dönüp geriye baktığında kendine geri giden yolu hi

ç bulamayabilirsin. Yerini yönünü şaşırıp, ormanda çöküp kalmış bir çocuk
gibi etrafında çoğalan seslerden korkabilirsin.Bir g

ün, söylüyorum sana, büyük bir sarsıntıyla kendini bir vitrin camında
göreceksin. İnsanlar gelip geçecek arkandan, hayat arkada akmaya devam edecek. Sen donakalacaks

ın.
Elinde çantan olacak belki, çantana şaşıracaksın. Üzerindeki paltoyu kim yap

ıştırdı sana, bu atkıyı kim sardı boynuna? Bu yüze bu çizgileri hangi
kayıp zamanlar çizdi? Sen orada mıydın o zaman?"B

ütün onlar oldu mu?" diye şaşıp öylece vitrin camında eskidenki bir halini
göreceksin. Kendini ne kadar özlemiş olduğunu düşünüp öylece, arkadan insanlar akarken, yollar geçerken arkandan, içinde çekirde

ğin burularak, bir
gün, söylüyorum sana, kendine geri dönmekten başka bir çaren kalmadığını g

öreceksin.
"Bedeli neyse ne!" diyeceksin, "Kim üzülürse üzülsün!" diyeceksin "Olacaksa

olsun bütün ayıplar". İnsan ancak yeniden canlanınca anlar ne kadar
cansızlaştığını. Yeniden kıpırdamaya başlayınca damarın anlarsın o ana kadar

kendini uyuttuğunu. Yaşamaktan başka ne varsa onları yapıyor olduğunu.

İşte tam o zaman önünde derin, dibi görünmeyen bir uçurum açılacak. Sen eğero yardan aşağı atlamazsan en derin karanlıklardan daha karasına gömülecek
gibi hissedeceksin kendini.

Artık bu hayat, bu başkasının olan, yakanı paçanı bıraksın, o uçurumun dibinde en beter cehennem olsa da atlayay

ım isteyeceksin. İşte böylece,
tuhaf bir yanılsamayla, kendinden binlerce hayat mili uzaklaşmış olsan da, tuhaftır hakikaten bu yanılsama, bir anda kendine geri d

öneceksin. Kalbin
yeniden sana ait olacak o zaman, ellerin sana geri gelecek ve bu çanta, bu

palto senin üzerindeki bir şaka gibi duracak.
Hiç korkma, oldu mu? Çünkü hayat, kendini hayattan geri alanın önünde eğilirsadece. Gerisi sadece

ödüldür. Ancak kendi kendine kavuşan insan geceleri köpeklerin saldırısına uğramadan uyur.
Yatakların altından canavarlar gider bir anda, evler ferahlar, sokaklar

kıvrıla kıvrıla gıdıklar yeryüzünü. Yatakların altından canavarlar temizlenir, bir kere daha s

öyleyeyim.
Korkuları yenebilmekSana ne diyeceğim biliyor musun? Anladım ben b

ütün o masallarda neden
canavarları öldüren bir garibana verdiklerini prensesleri. Çünkü ancak korkular

ı öldürenler hak ediyor o güzel kızları, kraliyet sofralarını, o sonsuz şölenleri. Ancak canavarları öldürenler ispatlıyor insanlara yeniden,
korkuların yenilebileceğini.

Onlar işte, insanlığın aradığında bulacağı geri dönüş yollarındaki, beyaz, parlak, k

üçük çakıl taşları gibi duruyorlar. Her gün aslında onlar ve her
gece, sana, bana, diğerlerine herkesin kendine ait olabileceğini, herkesin

sadece kendine ait olduğunu söylüyorlar. Ah! Ne güzel oluyor o zaman. Ne
güzel oluyor uyandığın ilk sabah...

Kazdağı'nın binlerce yıl öncesinden gelen adı İDA'dır. Türklerin Anadolu'ya yerleşmesi ile zaman içinde İda adı Kazdağı'na dönüşmüştür. İda'nın sözcük anlamı üzerinde kesin bir uzlaşma yoktur. Yok olmuş bir Anadolu dilinden geldiğini söyleyenler olduğu gibi, Yunan dilindeki "ide-düşünce" sözcüğü ile özdeş sayan, ağaç ya da orman anlamına geldiğini savlayan, İda-İdaia adının Kybele'nin bir sıfatı olduğunu ileri süren görüşler vardır. Edremit Körfezi'nin bir adınında İdaion olması, bu son tezi desteklemektedir. Özellikle Homeros'un İlyada adlı destanında İda adı çokça geçer ve daima "hayvanların anası" ya da "kaynağı bol İda" olarak tanımlanır. 
Antik çağdan bize ulaşan eserlerden anladığımız kadarıyla İda, çoktanrılı dinler döneminde kutsal bir dağdır. Bu çağlardaki inanışa göre baştanrı Zeus, Girit'te bulunan bir İda dağında anatanrıça Kybele ile kainatın efendisi Kronos'un birleşmesinden doğar. Adı İda olan bir kral kızı Zeus'a sütannelik eder. Bundan sonra Zeus'u İda/Kazdağı'nda görürüz. Burada kızkardeşi Here ile evlenir ve söylencelere konu olan ünlü Troia Savaşı'nı İda'nın doruklarından yönlendiririr. 
Bilindiği gibi, Hristiyanlık ilk ortaya çıktığında daha çok Anadolu'da taraftar bulmuştur. İsa'nın öldürülmesi ile Meryem Ana ve ona inananlar bugünkü Selçuk ilçesinde bulunan Efes'e yerleşmişler ve tektanrılı dinlerini yaymaya çalışmışlardır. Zamanla bu din tüm Anadolu'yu elinde bulunduran Roma İmparatorlu'ğunun resmi dini haline gelmiştir. Ortalama bin yıl sürecek olan bu zaman dilimi içinde İda dağı yine kutsal olma niteliğini korumuş ve Hristiyanlığın Avrupa'ya yayılmasında köprü işlevini görmüştür. Ünlü St. Paul, İda dağından geçerek bu günkü Odunluk İskelesi'ne ve buradan Bozcada'ya geçerek Avrupa'ya ulaşmıştır. Kuzey Ege'de yer alan Edremit, Altınoluk, Hristiyanlığın merkezi durumuna gelmiş ve İda dağı çok sayıda papaz okulu ile manastırı eteklerinde barındırmıştır. Dönemin isimleri bugün bile yaşamakta ve yörede pek çok mekan papazlık kilise alanı ve manastır gibi adlarla anılmaktır. 
Müslüman olan Türkler'in bölgeye hakim olmalarına karşın İda dağı'nın kutsal niteliği değişmemiştir. Aksine Türkler'in bölgeye hakim olmalarına karşın İda dağı'nın kutsal niteliği değişmemiştir. Aksine Türkler, İda adını KAZDAĞI'na dönüştürmekle onun tanrısal anlamını devam ettirmek istemişlerdir. Şöyle ki; Ortaasya'dan Anadolu'ya gelişleri süresince Türkler, Müslümanlık dinini kabul etmişler, ancak daha önce sahip oldukları Şaman dininin bazı ögelerini de korumuşlardır. Türk boylarından bazılarının Şaman inanışlarında KAZ Göktanrı'yı sırtında taşıyan kutsal bir hayvandır. İda dağı da tanrılar tanrısı Zeus'u doruklarında taşıdığına göre, zaman içinde Göktanrı'yı sırtında taşıyan kaz motifi ile baştanrıyı doruklarında taşıyan dağ motifi özdeşleşir ve İDA adı yerini KAZDAĞI'na bırakır. Kaz motifi de bölgeye yabancı değildir. Romalı şair Vergilius ( M.Ö. 70-19), Aeneas isimli destanında, Küçükmenderes (Skamandros) nehri ovalarında yayılan yaban kazlarından söz eder. Assos antik yerleşim alanından çıkan bazı kapların üzerinde yaban kazı motifleri vardır. Yani kaz, eski çağlardan beri bölgede çokça var olan bir hayvandır. 
Yüzyıllar boyu süren zaman dilimi içinde Türkler'in inançları, antik yöre inançlarının yerini alır. Bu uyumlu geçişin sonucunda İda adı Kazdağı'na dönüşürken, dağın en yüksek zirvesi olan ve İlyada destanında Zeus'un oturduğu doruk olan GARGAROS adı, yine kutsal göktaşı anlamına gelen KARATAŞ'a yerini terkeder. Zeus'un simgesi olan KARTAL, Kartalçeşme ve Kartalçimen gibi adlarla yine ününü sürdürür. Ancak kutsal alanın adı artık KAZAVLUSU olmuştur. Dağın yeni sahibi Kaz'dır artık. Yöre insanı da her yılın 15 Ağustos haftasında, Kazavlusu sınırları içindeki Kartalçimen yaylasında çadırlarını kurarak Kazdağı'nın antik dönemden beri süregelen kutsallığını günümüze taşır.


COĞRAFİ KONUMU 
Tarihin ünlü coğrafyacısı Amasya'lı Strabon ( M.Ö. 64-M.S.21), Geographika adlı eserinde İda dağının Zelea (Gönen-Sarıköy) yakınlarındaki bir burunla, Lekton (babburnu) arasında sınırlandığını söyler. Bu bölgenin antik adı TROAS'tır. Troas İlionlular'ın topakları ya da Troia toprakları anlamına gelir. Biz ise bu bölgeye BİGA YARIMADASI diyoruz. Kazdağı bu yarımadanın tamamı üzerine yayılır ve yarımadanın coğrafi doğal sınırlarını belirler. Kazdağı, Edremit Körfezi'nin kuzey kıyısını takiben ve doğu-batı yönünde 60-70 km. boyunca bir duvar gibi uzanır. Batıda Ege denizi boyunca ve kuzeyde Marmara Denizi'ne doğru, araya nehirleri ve vadileri de alarak devam eder. Bu görüntüsünden dolayı Homeros, Kazdağı'nı bir ahtapota, Strabon ise kırkayağa benzetir. Kazdağı'nın en batı ucu olan Bababurnu (Lekton-Lektos), aynı zamanda Anadolu anakarasının da en batı ucudur. İdari açıdan ise Kazdağı, Çanakkale ve Balıkesir illeri arasında paylaşılmıştır.
 
FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ 
Kazdağı'nın anakütlesi Çamlıbel köyünün kuzey doğrultusunda yer alır. Yörenin tamamen ağaçsız olan bu tek kütlesinin üzerinde üç zirve sıralanır. Eski çağlarda İda ya da günümüzde Kazdağı dendiğinde asıl olarak bu kütle anlatılmak istenir. Bu kütlenin adı resmi kayıtlarda BABADAĞ'dır. Yöre insanı için ise kütleni bir adı da CILBAK'tır. Burada adı geçen "Cılbak Baba", Sarıkız söylencesindeki Sarıkız'ın babasıdır. 
Kaplumbağa sırtı görünümünde olan bu anakütlenin denizden yüksekliği ortalama 1700 metredir. Üzerindeki en yüksek nokta ise 1774 m. İle KARATAŞ (Gargaros-Gargaron) zirvesidir. Bu tepe Edremit Körfezi'ne hakimdir ve Midilli'ye kadar geniş bir görüş alanı vardır. Bunun kuzeybatısında 1750 m. ile BABATEPE (Kotilos) yer alır. Sarıkız'ın babasının mezarı buradadır. İki zirve arasında yürüyüş ile 45 dakikalık bir uzaklık vardır. Buradan Troia ve Çanakkale'ye doğru olan kıyılar ile Marmara Denizi'nin kıyıları seyredilir. Karataş tepenin güneydoğusunda ve 30 dakikalık bir yürüyüşle ulaşılan uzaklıkta SARIKIZ zirvesi (1720 m.) yer alır. Bu tepe Edremit Ovası ile Balıkesir yönüne hakimdir. Sarıkız'ın mezarı da bu tepenin üzerindedir. 
Bu anakütle Edremit Körfezi'nin kuzey kıyısı boyunca ve yükseklik kaybederek Assos'a doğru bir duvar gibi uzanır ve Bababurnu'nda denizle buluşur. Sıradağ'ın körfeze bakan güney yüzü, sayısız derin vadi ile yarılmıştır. Bu kanyonlardan akan sular çok çabuk denize ulaştıklarından yüksek çavlanlar oluştururlar. Bu nedenle yürüyüş sporu yapanlar dağın güney yamaçlarını tercih ederler ve bu doğal güzellikleri yaşamak ve görüntülemek şansına sahip olurlar. Dağın bu yüzünde dağ ile deniz arasında ovalar yoktur. Dağın kuzey yüzü ise Ege ve Marmara Denizi'ne doğru bağımsız tepeler halinde uzanır. Bu tepelerin arasında hayli uzun nehirler ve geniş ovalar vardır.