Bu sayfayı yazdır

Tırmanışa İlk Adımlar ve ADB

 

1986 da, İstanbul Üniversitesi ile başladığım dağcılığa kısa bir süre sonra kulüpten koparak ferdi devam ettim. Bunda, hem klüp içi ast üst ilişkileri hem de klübün kaya tırmanışına olan soğuk yaklaşımı etkili olmuştu. Bu nedenle, ’86 yazındaki Alaca ve Lahitkaya etkinliği klüple beraber ilk ve son Aladağlar faaliyetim olmuştu. Ancak, bu faaliyette çok güzel arkadaşlıklar kurdum ve bunlar ileride, dağcılıktaki seyrimi yönlendirecek tarzda önemliydi.

Tamamen tesadüfen gelişen bu durum, bir dinlenme gününde, Valikonağında kamp yapan ve aralarında Recep Çatak’ın da olduğu bir grup ADB’li dağcının kampımıza kısa bir ziyaret yapmaları ile başladı. Aslında, Ankara’dan gelen dernek başkanı Muzaffer Tıraş’ı karşılamak üzere gelmişlerdi ama bu esnada sohbet derinleşmiş ve Recep bizim gruba Ömer Tüzel ile yaptıkları Parmakkaya denemelerini anlatmaya başlamıştı. O zamana kadar çarşakta yürümekten öteye gidememiş biri olarak bundan tam bir sene sonra parmakkaya’ya ilk ciddi denememi yapacağımı söyleseler ben de inanmakta zorluk çekerdim. 

Duvar ve kaya tırmanışı benim için tamamen yeni kavramlardı ve maalesef İstanbul bu işlerde Ankara’nın çok gerisinde idi. Ballı’da bir tek İTÜ’lü Rıfat Başar ciddi anlamda kaya tırmanmaktaydı ve onunla da ‘86 Aladağlar yaz faaliyetinde tanışmıştım.Kulüp faaliyeti bittikten sonra Rıfat, ben ve Emin Elker’den oluşan üçlü Kızılkaya, Direktaş ve Demirkazık Batı rotası çıkışlarını da tamamlayarak faaliyete noktayı koymuştuk. Dağdaki performansımın iyi olması ve kaya tırmanışa olan ilgim Rıfat’la olan serüvenimizin de başlangıcı sayılırdı. 

İstanbul’a döndüğümüzde düzenli Ballı mesailerimiz başladı ve kısa bir sürede hem kaya derecemi hem de teknik bilgilerimi geliştirerek aramızdaki farkı kapattım ve bu işin duayenleri arasına girdim. Daha sonra aramıza katılan David ile de serbest tırmanış ve derecelendirme konusundaki eksikliklerimi geliştirdim. Şüphesiz David’in rota bulma konusundaki becerileri de o aşamada bizden daha iyiydi. Zira, Ballı’daki Ripper (parçalayıcı) ve gelmiş geçmiş en popüler rota Percussion onun eseriydi. Ancak, hepimizin bir eksikliği vardı o da dağda duvar tırmanışı tecrübemiz olmaması. Maalesef bu konuda kendimizi aşmamız kendi imkanlarımız ile pek mümkün olmadığından Ankara’daki ADB’li abilerimizle irtibata geçtik. Ankara’daki muhataplarımız Recep Çatak ve Batur Kürüz’dü. ADB’lerin biraz kendini beğenmiş olduklarını bildiğimizden beraber tırmanalım fikrini götürürken bayağı çekinmiştik ama korktuğumuz gibi olmadı ve mülkiyeliler mekanında oldukça sıcak karşılandık. Birkaç Ankara turundan sonra 1987 Temmuz’unda dörtlü bir tırmanış faaliyeti yapmaya karar verdik. 

Aslında birçok konuda birbirine rakip olan bu iki şehirden, birbirlerini sadece ismen tanıyan kişilerin biraya gelip sıfırdan tanışarak elbirliği yapmasını bugünün koşullarında bile çok değerli buluyorum. Bu, saygısı sadece yaptığı işe olan ve ortak paydası rekabet değil ancak gelişmek olan insanların takınabileceği bir tutumdur.

Nihayet beklenen gün gelmiş ve Rıfat’la ben 1 gün önceden Çukurbağ’a gitmiştik. Ertesi gün, (31 Temmuz 1987) Demirkazık köprüsü sapağında sabah vakti Recep ve Batur’la buluştuk. Adamların iki hurç dolusu malzemelerini görünce acayip heyecanlanmış ve sıkı bir faaliyet çıkaracağımızı hissetmiştim. Tüm teknik malzemeler ve kamp yükü Mehmet amcanın doğurmak üzere olan atına yüklendi ve biz de hafif yük ile Demirkazık doğu duvarının dibindeki göle doğru hareket ettik.Dağın bu tarafına ilk kez geliyordum ve Demirkazık kuzey duvarının heybeti karşısında çok etkilenmiştim.

1 Ağustos sabahı erken kalkıp kahvaltının ardından Kuzey Doğu sırtına doğru yöneldik. Hızlı bir tempoyla kuleye kadar olan kısmı Recep ve Batur önden giderek 2 ekip halinde tamamladık. Kuleden aşağı Recep indi ve geri geldiğinde gidilebilir olduğunu ancak gitmemizin zaman ve kalabalık olmamızdan dolayı riskli olacağını söyledi. Batur ve ben gidelim diğerleri dönelim deyince eşitlik olduğu için geri dönme kararı aldık. Bu deneme ve faaliyetin devamı ile ilgili olarak, Batur, ADB’nin 88/1 bülteninde Demirkazık Kuzeydoğu – İt Oturumu Güney başlıklı bir yazı yazdı.

Ertesi gün kampı toplayıp dağın güney tarafına, Narpuz’a kamp atmak üzere yola koyulduk. Ancak, küçük bir ayrıntı vardı o da Mehmet amcanın atının eksikliği. Onlarca teknik malzeme, yiyecek ve kamp yükünü çantalara bastığımızda inanılmaz ağır olmuştu. Çarşaktan yükselmek daha zor geldiğinden direk kayalara girmiş ve zaman zaman 3+ lık pasajlarda çantalarla zorlanmadan çıkınca Recep, ‘abi kayacılarla dağa gelmek de ayrı bir zevk’ diyerek memnuniyetini gizlememişti. O gece, Recep bize dağda ilk defa deneyeceği kuru bamyayı pişirmek istemiş ama, önceden ıslanmadığı için saatlerce kaynatmamıza rağmen bir türlü kıvamına gelmeyen bambiş günü aç ve sinirli bir bitirmemize neden olmuştu.

Ertesi gün David ve arkadaşı Sarah’ da bize katıldı ve hep beraber İt Oturumu’na doğru yola çıktık. David ve Batur güney tarafında Recep, Rıfat ve ben batı tarafında bir rota denemeye karar verdik. Bunlar daha önce çıkılmamış, tamamen yeni rotalardı. Günün sonunda benim olduğum ekip 5 ip boyu tırmanarak adını Hinterstoiser koyduğumuz güzel bir rota yaptık. Batur ve David ise zor bölümleri geçmelerine rağmen geri dönmüşlerdi. Faaliyetin devamında ben ve Recep iki yeni rota daha açarak (Akilonya ve Zegabon) ortak faaliyetimizi noktaladık. 

 

soldan sağa : Rıfat Başar, Recep Çatak, Batur Kürüz, Emre Altoparlak, David Smeathon



Kendi açımdan, dağdaki hedeflerime çok iyi bir başlangıç yapmıştım.Üstelik tırmandığım 3 rotanın da yeni rota olması bunu daha anlamlı kılmaktaydı.Ekip olarak ise büyük bir uyum sergilemiş ve yeni dağ planlarını konuşmaya başlamıştık. Şüphesiz bu faaliyet ile büyük bir dostluğun da temelleri atılmıştı. Rıfat ve ben ADB’ye üye olmuş ve Ankara ile daha sık görüşür olmuştuk. Recep, İstanbul’a gelişlerinde bizimle buluşur ve Türk dağcılığına ilişkin projelerini anlatırdı. Aklında federasyon başkanlığı olduğu açıktı. 1989’da Ağrı’da onu beklenmedik ve talihsiz bir kazada yitirmemiz hem dağcılığımız hem de dostluğumuz açısından önemli bir kayıp olmuştur. 

Recep’in ölümü ile beraber dağcılığımızın seyri de yeni bir mecraya girmiştir. Maalesef, Ankara ve ADB önemli bir aktörünü kaybetmiş ve Batur’da İstanbul’a transfer olunca dengeler bir hayli değişmişti. İstanbul’daki tırmanıcıların sayısının artması kaya tırmanışına olan ilgiyi artırmaktaydı. Yıldız Teknik Üniversitesindeki arkadaşlarla (Fikret Yetişkin, İskender Iğdır, Alper Sesli) olan yakın dostluk ve mesai bu kulübün bugünkü çizgisinin de başlangıç noktasıdır.

Okunma 8967 defa Son Düzenlenme Cumartesi, 22 Aralık 2012 21:15
Yorum eklemek için giriş yapın