BİZ, kentlerin kıyısında bulunanlar. Diken üstünde oturanlar. Kendini dağların, patikaların, yamaçların serinliğine vuranlar: galiba doğa insanları; ne yapmalıyız?
Önce yaşıyoruz .Herşeye rağmen, tüm yapaylığına, programlanmışlığına, defalarca yaşanmışlığına rağmen kentlerde; değersizleştirilmiş, yozlaştırılmış sokakları ve evleriyle artık kimsenin olamayan kentlerde; sürekli kıtlaşan suyunu, havasını, toprağını tüketerek yaşıyoruz.
Düşünüyoruz sonra. Rahatsızlığımızın nedenlerini, kökenlerini sor-guluyoruz. Sorgulamalıyız. Tüketim çılığınlığının, sınırsız kalkınma ve büyümenin bizi getirdiği noktada, yalnızlığımızı çoğaltan kent kalabalıklarından kaçıp sığındığımız doğa parçalarında, doğanın bir parçası oluşumuzu duyumsayabiliyorsak; yabancılaştırıldığımız insanlığımızı anımsayabiliyorsak, çok daha net, çok daha duru sorgulayabiliyoruz demektir üstelik.
Ulaştığımız dünya imgesinin, büründürüldüğümüz kılıkla ne kadar örtüşse de, derinlerimizde kalan o "şey"le çelişmelerini sorgulayabiliyoruz demektir. Yeşil düşünce bir bakıştır. Endüstrileştirilmiş insanın ulaştığı bir bakış. Bir kabuğu kırma çabası belki. Binlerce yıllık insan soyunun yaşamışlığından, yüzlerce yıllık yazılı düşünce geçmişinden geçilerek ulaşılan noktalardan biri. Bir ardıl. Yeşil düşünce, düşünen ve sorgulayan insanın, okuyan ve özümseyen insanın ulaşabileceği bir bakış sağlıyor bize. Yeşil düşünce ne bazılarının sandığı gibi gökten zembille inmiştir; ne de eko-liberallerin öne sürdüğü gibi vakıf hayratıdır. Yaşamın tüm yönlerini sorgulayan, temel kaygılardan ayrıntılara inerken düşülen açmazlara yaklaşımı kolaşlaştıran yada dönüştüren, gerçekliğe müdahale eden bir bakıştır.
Yeşil düşünceye ancak bu bakışla üreterek ve yaşayarak ulaşabiliriz. Köklere inmeli, düşünmeli, tartışmalıyız. Medyanın, yani tüketim tellallarının pazarladığı çevreciliği de bu bakışla sor-gulayabilmeliyiz.
Biz dağcılar ve doğanın içinde, doğayla uyum içinde, hangi şekilde olursa olsun yeralabilmek için bir yolunu bulan tüm insanlar, işte bu noktada galiba bir önceliğe sahibiz. Bu bakışı edinmek hem daha kolay, hem de daha dolaysız, basit. Çünkü yaşayarak, doğanın kendi kurallarının, akışının ve yaşamın basitliğini görerek, solunan havanın değerini farkederek,. dünyaın tekliğini, bütünlüğünü kavrayarak değerlendirilebilir ve pek çok şey. Tabii önce soru sormasını bilmek gerek. Dağcılar, doğa insanları. Yeşil yanımızı açığa çıkarmalıyız.
Ümit Şahin
When you subscribe to the blog, we will send you an e-mail when there are new updates on the site so you wouldn't miss them.