20.07.2006’da saat 11:40’da İzmir Adnan Menderes Havalimanındayız. Uğurlamaya gelenler arasında Tolga NAZLIAY, Bahar NAZLIAY, Ümit YILMAZ, Yusuf SAYIT, Burak ve Irmak ÖZTAŞ vardı. 13:00’da THY ile İstanbul’a hareket ettik. 13:45 İstanbul Atatürk Havalimanındayız. 17:30 İstanbul’da Dürdane’nin ablası Nesrin bizi uğurlamaya geldi. Yarım saat rötarla Bishkek’e hareket ettik. 10:10’da Bishkek Manas Havalimanındayız.(Şu an Kırgız saati ile 01:10, Aramızda 3 saat zaman farkı var.) Bundan sonraki etkinlik Kırgız saatine göre yazılacak. 17:30’da yarım saat rötarlı uçmaya başladık. Uçağımızda hiç hostes yok hepsi Host. Bu yol 5 saat Host ile çekilir mi bilmiyorum. Şimdi 18:15 Oral ve Dürdane şaraplarını zirve şerefine kaldırarak yudumladılar.

21.07.2006 01:10 (Kırgızistan yerel saati) Bishkek’te gümrük işlemleri sıkıntısız oldu. 02:30 gibi Manas havalimanında 10’ar Dolardan iki taksi tutarak 30 Km. sonra şehir merkezine geldik. 5-6 otel dolaştık hiç boş yer bulamadık. Çaresiz taksiciler bizi bir eve getirip sahipler ile görüştürdüler. Burası iki katlı pansiyon olarak kullanılan eski bir taş bina. Pansiyonun sahibi Sabribek (Emekli mimarlık bölümü profesörü, babası ise ünlü bir Kırgız yazarı) Geceliği 1 kişi 5 Dolardan kalmaya karar verdik. Sabribek’in yeğeni Alımhan üniversite öğrencisi çarşaflarımızı değiştirirken Sabribek’te bize çay servisi(Peynir, ekmek) yaptı. Saat 04:00’da yattık. Sabahsaat 09:30’da kalkıp kahvaltımızı yaptık.(Kişi başı 50 com. 1 Dolar = 40 com). 4 yıl önce Peak Lenin’den tanıştığımız Begimay ile buluşup organizasyonları yapmak üzere yola koyulduk. Biz gelmeden önce DOSTUCK firması bizim için over(izin) belgelerini almıştı. (1 Kişi = 10 Dolar). Buraya gelmeden önce Türkiye’de son bir ay içinde telefon ve mail yoluyla sıkı bir iletişim kurmamıza rağmen bir türlü kendi planımıza zamanımıza ve bütçemize göre hiçbir firmayla anlaşamadık. Çünkü genelde dağ organizasyonu yapan bu firmalar yapılacak faaliyetin tamamı için full fiyat veriyorlardı. Bizim istediğimiz gibi kısmi hizmet alımlarına hiç ilgi göstermiyorlardı. Bu durumda hiçbir şeyi netleştirmeden yine düşmüştük yollara.(Yine kafamızı sağa sola çarpa çarpa , ata ata gideceğiz). Kaldığımız pansiyonda Arjantinli Nikolay’ın (Dürdane çok hayran oldu) verdiği adrese gidip, görüştük. Sonra DOSTUCK firmasına uğrayıp, uzun uzun detayları görüşüp ayrıldık. Son olarak da Begimay’ın araştırdığı Kyrgyz Consept diye bir firma ile görüşüp, tüm alternatifleri değerlendirip, DOSTUCK ile anlaşma yapmanın doğru olacağına karar verdikten sonra gecenin geç saatlerinde yorgun argın bir şekilde yatıp uyuduk.
22.07.2006 saat 08:30 kalkıp, kahvaltıdan sonra Müjgan ve Dürdane’yi çarşıya yolladık, Soner, Oral ve ben hem çevreyi tanımak hemde spor amaçlı yürüyerek DOSTUCK’a vardık. Bishkek son derece sakin, caddeler geniş hertarafı çok büyük ağaçlarla dolu, büyük parklarıyla huzur dolu bir şehir. Mustagh-Ata ile ilgili Bishkek’ten Torugart sınır kapısına kadar 5 kişilik ekip için 445 Dolara anlaştık. 620 Km. lik yol iki günde gidilecek. Öğle yemeği, Tashrabat’ta bir gece konaklama, akşam yemeği ve sabah kahvaltısı dahil. Sınır kapısından sonrası için de DOSTUCK’un Çin’li partneri bizi karşılayıp Kashgar’a kadar götürecek. Bunun içinde ekip olarak 320 dolara anlaştık. Kashgar’dan sonrası bizim için bilmece, karşımıza neler çıkacak bilmiyoruz. Ama başkada şansımız yok. Mustagh-Ata dönüşü ise anlaştığımız DOSTUCK firması bizi 08.08.2006 tarihinde Torugart sınır kapısından alıp, Naryn, Issyk-Kul’dan Karakol’a oradanda 2700m. deki Mayda helikopter pistine götürecek. Oradan helikopterle 4100m. Khan-Tengri anakampına bırakacak. 16.08.2006 da ise anakamptan helikopterle alıp, 2700m ye, oradanda Issyt-Kul’da bir gece kaldıktan sonra 17.08.2006 tarihinde Bishkek’e getirecekler. Bu hizmetler karşılığında kişi başı 720 Dolara anlaştık.(Helikopterin gidiş gelişi 330 € bunun içinde) DOSTUCK’tan ayrılıp tekrar kaldığımız pansiyona döndük. Hepbirlikte şehir merkezini dolaşmaya çıktık. North Face mağazasına gidip, alışveriş yaptıktan sonra güzel bir lokantada akşam yemeğini yiyip şehri dolaştık. İnsanlar çok mutlu sakin alımlı ve bakımlı hanımlar. Pansiyona döndük, pansiyondaki Alımhan 18 yaşlarında genç bir kız. Elinde eldiven ve temizlik bezi sürekli yerleri ve sağı solu temizlerken dilinde sürekli bir şarkı. Halinden öyle memnun ve mutlu ki, kartondan yaptığı kumbarayı önümüze koyarak amacının 3 yılda 3000 Dolar toplayıp, son bir yılı okuluyla ilgili yurtdışında staj yapmak olduğunu söyledi.
23.07.2006 sabah kalkıp toplandık. Kahvaltıyı dışarıda çok temiz ve güzel bir kafede yaptık. 14 Dolar ödedik. Hikayenin bundan sonraki kısmını Dürdane’nin ağzından dinleyeceğiz.

Tashrabat’a Yolculuk..
Saat 09:30’da Tashrabat’a gitmek üzere yola çıkmamız gerekiyordu. Pansiyona geldik. 09:00 gibi telefon geldi. (Sergei’den) 10:50’de bizi almaya geleceklerini öğrendik, ancak saat 12:00’de Sergei almaya geldik. Minibüs’ün arka koltuklarına eşyalarımızı yerleştirdikten sonra yola çıktık. Saat 14:00’da öğle yemeği molası verdik. Yemeğimizi yiyip 15:00’de arabaya bindik ama arabamız çalışmadı. 15:40’a kadar uğraşıp arabayı çalıştırdılar ve hareket ettik. Saat 18:00’de tekrar arabamız bozuldu bir saat kadar sonra tekrar yola çıktık. Kırgızların sanata yatkın bir toplum olmasından dolayı yol boyunca sık sık heykellere rastlıyoruz. Bundan sonra çıkacak her heykeli bir kişiye adadık. Birinci heykel benimdi geyik çıktık. İkinci Adnan Ağabeyindi keçiyi ıslah eden adam heykeli çıktı. Adnan ağabey çok güldü, çünkü bana hep keçi diyor. Beni ıslah ettiğini söylüyor. Saat 19:00’da araba üçüncü kez bozuldu (Su kaynattı – 2800m. deyiz) 19:15’ te tekrar yola koyulduk. Üçüncü heykel Müjgan Ablanındı kartal heykeli çıktı. Dördüncü Oral’ın, ona da kartal heykeli çıktı. Beşinci Soner’in, ona da koç heykeli çıktı. Saat 20:15’te Naryn’e geldik. Tien-Shan (Tanrı Dağları) göründü. Naryn nehri Orta Asya’nın en uzun nehri. 530 Km uzunluğunda Amuderya’ya gidiyor. 50.000 nufuslu 2100m. yükseklikte bir şehir. Naryn’de hiçbir benzin istasyonunda benzin bulamadık. Aracımızın benzini de bitmek üzere. Bundan sonra benzin istasyonu yok. Evlerden kovalarla benzin alıyoruz. Minibüsümüzün üzerinde Egzotik Travel VIP servis yazıyor. Ama biz hiç VIP göremedik. 2350 metredeyiz. Red Blade (Kızıl Çamur) geçidini geçiyoruz. Yağmur yağdığında kırmızı topraklar karışıp kıpkırmızı akarmış. Tilki, geyik, kurt, dağ keçisi, marmut ve çok yükseklerde çok az kar leoparı bu dağlarda yaşarmış. Hava karardı 2570 metredeyiz ama aracımızın farları yanmıyor. Alacakaranlıkta gidiyoruz. Sergei “sanırım ayışığı bize yardımcı olacaktır” dedi. Bir benzinciye uğradık. İki kova (22 litre) benzin aldık. Farlarımız hala yanmıyor. Karşıdan araba geldiğinde Adnan ağabey ve Oral kafa lambalarını yakıp yakıp söndürüyorlar. Bir saate yakın farsız gittik. Sonra beklenen mucize gerçekleşti ve farlar yanmaya başladı. Bizimde keyfimiz yerine geldi. Soner bize şarkılar türküler söylüyor. Sesi iyi değil ama takdir etmemek elde değil. Ve nihayet 12 saat yolculuktan sonra 23:50’de Yurt kampına (Tashrabat) geldik. Otağ ve Topak çadıra onlar YURT diyorlar. Harika görünüyor içinde soba var ve tezek yakıyorlar. Hava çok soğuk, yemekler hazırlandı karnımızı doyurduktan sonra sobayla ısınmış Yurdumuzda sıcacık yatıp uyuduk.
24.07.2006 Tashrabat’tan Kashgar’a yolculuk…..
06.30’da kalktık. Oral ve Soner dağlara çıkmışlar (3000 m.) Alabildiğine yeşil ve tepelerle çevrili, vadilerin olduğu harika bir manzara. Saat 07:00’de Tashrabat Kervansarayına gitmek üzere yola çıktık. Biz Tashrabat şehri beklerken 15. yy’da yapılmış kocaman bir taş bina ile karşılaştık.(3150 m.) Bu bina yerli halk tarafından yapılmış. Orta Asya’nın 15.yy.’dan kalma en büyük taş yapısıymış. Büyük taşlar muhtemelen Yaklarla dağlardan getirmiş. Bilim adamları taşların nerelerden getirildiğini bilmiyorlar. Çünkü bu civarda bu kadar büyük taşlar yok. Tashrabat’ı gezmek ücretli. Tashrabat çevresinde yöre halkı besicilik yapıyor. Etraf yak ve büyük baş hayvanlarla dolu. Buradan saat 08:00’de ayrılıp Yurda dönüyoruz. Yurtta kahvaltımızı yaptıktan sonra 08:55’de aracımızla sınıra doğru yola çıkıyoruz. Yolda sürekli kaçışan marmutlarla karşılaşıyoruz. Saat 10:30’da birinci kontrol noktasına geldik (3300m.) Pasaportlarımızı kontrol ettiler ve geçtik. Solda At Başı dağları, Sağda da Karlı Dağlar var. Çok güzel bir manzara. 3574 metredeyiz. Karagöl’e yaklaşıyoruz. Bayağı büyük bir göl. Saat 11:45 ikinci kontrol noktasına geldik ve problemsiz geçtik. Kırgızistan ve Çin gümrük kapıları arasında 15-20 km.lik bir insansız(Tampon) bölge bulunuyor. Bu bölgenin tam ortasında takas yapılıyor. Çin’den gelenleri Kırgız, Kırgız’dan gelenleri Çin tur rehberler karşılıyor ve değiş tokuş yapılıyor. Bu geçiş noktas 3752 metrede.Saat 13:30’da Çin tarafına geçip 24 kişilik güzel bir minibüse bindik. Bizden başka yolcusu yok. Çin tarafı birinci kontrol noktasına doğru ilerliyoruz. Çok uzun bir kuyruk var. Bu kapılar daha çok TIR ların geçiş yaptığı çok işlek olmayan bakımsız (Ağıl kapıları gibi kapıları olan) gümrük kapıları. Bu gümrükler hava koşulları iyi ise mesai saatlerinde açık, Cumartesi, Pazar günleri ve geceleri kapalı. Buradan Kashgar 170 km. 60 km.si toprak yol 110 km. si asvalt. Saat 14:50’de birinci kontrol noktasına geldik. Soner ve benim için yeşil pasaportlarımız biraz problem oldu. Ama sonra telefonla konuşup hallettiler. Buradan yola çıktık 16:30’da ikinci kontrol noktasına(2200m) geldik. İşlemlerimiz 1 saat kadar sürdü. 17:30’da Kashgar’a doğru yola çıktık. Saat 18:00’de Mr.Kong Kashgar’da bir otele bizi bıraktı.(Mr.Kong ile Mustagh-Ata için fiyatta anlaşamadık, çünkü kişi başı 1365 dolar para istedi). Oteldeki resepsiyon görevlileri İngilizce bilmiyorlardı. Anlaşamadk. Mr.Kong’da hiç bizimle ilgilenmedi ve işi zora sokuyordu. Adnan ağabey adama yiyecek gibi bakıyordu. Kong bunları bilinçli yapıyordu. Bizimkilerde hiç taviz vermediler. Hatta kartını yırtıp attılar. Mr.Kong çekip gitti. Biz çaresiz otele yerleştikten sonra Adnan ağabey, Soner ve Oral alternatifler araştırmak üzere dışarı çıktılar. 3 saat sonra geldiklerinde birkaç alternatif bulduklarını ancak dağa giriş izni için en az 5-6 gün beklemek gerektiğini söylediler. Bu arada Mr.Kong 20:20’de otele bizimle tekrar anlaşmaya geldi. Az sonra Mr.Kong’un patronu Mr.John’a geldi. O biraz daha anlaşmaya yatkındı en son 1100 dolar önerdiler. Biz 600 dolar dedik ve kabul etmedik kibarca gitmelerini söyledik. Gece yarısı olmuştu akşam yemeğini yemek üzere dışarı çıktık. Yolda Çin’lilerle mutlaka pazarlık edip, anlaşmamız gerekirdi düşüncesinde birleştik. Çünkü izin almak mümkün değildi ve bizim onlar daha önceden izin almışlardı. Yemekten sonra otele döndüğümüzde Adnan ağabey hepimizle konuştu, herkes çok gergin ve mutsuzdu. Kaç ay hayal ettiğimiz Mustagh-Ata hayal oluyordu sanki. Adnan ağabey ve Müjgan abla birer sigara içtiler. Adnan ağabey duygusal hareket etmenin bize bir yararı olmayacağını söyleyip, Çin’lilere gitmenin en doğru yol olacağına karar vermişti. Sabah 08:00’e kadar onlar bizi aramazlarsa biz onları arayıp, anlaşma yoluna gidecektik.

25.07.2006 Problemlerin Çözüldüğü Gün….
Neyse beklenen oldu sabah 06:20’de Çin’li telefonla Adnan ağabeyi aradı. Soner dışarıda olduğu için Oral’ın yarı İngilizcesiyle kişi başı 800 dolara anlaşma yapıldı. Bu anlaşma hepimizi çok mutlu etti. Çünkü bu gün yola çıkacaktık.Yarım saat sonra Mr.Kong ve Mr.John odamıza geldiler. Her ayrıntıyı Adnan ağabey konuşup, birde imza altına aldırdı. Her şey tamamdı. 5 hedik kiraladık(tanesi 50 dolardan) 14 adet bütan propan tüpüde (tanesi 6 dolardan) onlardan temin ettikten sonra saat 10:00’da yola çıkmayı planladık. Ana kampta bizimle ilgilenecek kişide geldi adı David miş. Anlaşmaya göre bize verecekleri hizmetler
- Araçla Kashgardan subaşına 3700 metreye 4 saat
- Subashından 4450m anakampa develerle çantalar
- Anakamptan Subashına araçla
- Subashından Kashgara yolculuk.
- Kashgarda otelde bir gece konaklama
- Kashgardan Torogart sınır kapısına kadar ulaşım.
- Dağa giriş için Permit (izin belgeleri bedelleri)
Dağın Eteğine Tutunmak….
Otelden eşyalarımızı indirdik. 10:20’de araba geldi ve John ile yola çıktık. Onların ofisine uğradık, IDADİK.org’a mail attık, para bozdurduk 1 dolar = 8 Yuan. DOSTUCK firmasına dönüş için tarihi ok. ledik. Kashgar’dan 11:00’de Subashına doğru yola çıktık. 11:45’te yemek molası verdik Mola verdiğimiz yer de Uygur Türklerinin yaşadığı bir belde. Etler dışarıda asılı üzerinde binlerce sinek lokantaların içide bir o kadar pis. Servisler elle yapılıyor. Yani makarnayı eliyle alıp, sündürüp tabaklara koyuyorlar. Adnan ağabeyde o makarnayı zevkle yiyor ve bize neden yemiyorsunuz diye fırça atıyor. Masaların altında kocaman çöp leğenleri koymuşlar. Etlerin kemiklerini oraya atıyorlar. Zaten leğeni görünce değil yemek yemek, kusmamak için zor tuttum kendimi.Ben bir şey yemedim. Çok büyük kaselerde çay servisi yapılıyor ama çayla hacı emmimin abdest suyu gibi. Saat 14:00 2935m. karşımızda Kongur dağı görünüyor (7700m) bembeyaz gelinlik giymiş kız gibi duruyor. 3560 metredeyiz sağda Mustagh-Ata göründü. Kongur ve Mustagh-Ata iki komşu dağ. Saat 15:15 Subashı kampındayız 3720 metre. Bizi firmanın elemanı Mr.Cav karşıladı. Burası alabildiğine geniş ve uzunca üstünden Pakistan’a giden otobanın geçtiği bir plato. Mr.Cav’la yarın gidiş saatimizi konuştuk (develerle). Yurtta kalacakmısınız dediler. Çadır kurmamızın daha doğru olacağını düşünerek onlara hayır dedik. Çadırlarımızı kurduk. Güneş çok yakıcı fena halde yanıyoruz. Akşam yemeği hazırlamaya başladık. Akşam yemeğimiz. Kavurmalı patates ve pilav. Bu arada bizim Türk olduğumuzu duyan Kırgız ve Uygur misafirler geliyor sürekli. Sinema gibi bizi izliyorlar. Belli ki buralara Türkiye’den gelen yok.Adnan ağabey buradan anakampa ne kadara gidileceğini sordu. 80 kg. yük 200 Yuan yani 25 dolar olduğunu söylediler. Akşam yemeğini 18:30’da yedik. Burada hava çok aydınlık. Tamamen kararmıyor. Saat 20:00’da yattık. Dışarıda çok rüzgar var ama hava sıcak. Tulumlarımız açık yattık.
26.07.2006 Dağın Koynunda Olmak….
Sabah 04:00’de uyanıp, hazırlıklarımızı yapıp develerin gelmesini bekledik. Develer saat 07:55’te geldiler. Develer yüklenirken başka devecilerde geldi. Aralarında tartıştılar. Mr.Cav bu yerel bir mesele sizinle ilgisi yok dedi. Develere burunlarından geçirdikleri bir halka ile ancak zaptedebiliyorlardı. Develer başlarına gelecekleri bildikleri için sürekli bağırıyorlardı ve gözlerinde resmen yaşlar akıyordu. Bu durum bizi gerçekten çok üzmüştü. 08:45’te yaya olarak yola koyulduk. 3 deve arkamızda yola çıktılar. Adnan ağabey “arkadaşlar 3735 metre platosunda yürüyorsunuz. Bunu hissedin” dedi. 3950 metrede Adnan ağabey beni tebrik etti. “Çıktığın en yüksek noktayı (Kaçkarlar) geçtin” dedi. 12:25’te ana kampa ulaştık. Soner 11:45’te ana kamptaydı bizi karşıladı. Uygurlar’la sohbet ettik. Bize “Türk gardaşlarımız” diyerek memnuniyetlerini belirttiler. Anakampın bulunduğu alan oldukça geniş. Her tarafından dereler geçiyor. Bu alan üzerinde kurulu birçok firmaya ait anakamplar ve hepsine ait mutfak ve çadırlar var. Anakampa kadar 4x4 çeker araçlarla da gelinebiliyor. Anakamp civarında kar yok. Kar rota üzerinde 5500 metreden sonra başlıyor. Telefon çekiyor. Her firmanın kendine ait tuvaletleri var. Çöpler toplanıp kapalı beton yapı içerisinde benzin dökülüp yakılıyor. Buna rağmen etraf çok ta temiz değil. Çadırımızı kurarken birileri gelip buranın başkası için hazırlandığını söyleyip itiraz ettiler. Bizim Türk olduğumuzu öğrenince hemen çekip gittiler. Aynı kişiler daha sonra gelip bizi çaya davet ettiler (Abdülvahap ve Abdülşükür). Çadırımızı kurup yerleştik. Çadır etrafında oyalandık. Uygurlar Soner’e beni göstererek “Kızın mı?” diye sordular. Bu çok hoşuma gitti. 15:30’da aklimatize için yürümeye başladık. 5000 metre Adnan ağabey ve ben. 4900 metre Soner. 4770 metre Müjgan abla. Oral’ın başı ağrıdığı için erken döndü. 5000 metrede olmak beni inanılmaz mutlu etti. Çünkü daha 4000 metreyi bile görmemiştim. 3 yıllık dağcı iken 5000 metredeydim ve hedefim 7546 idi. Önceleri ütopya gibi geliyordu. Bundan 8 ay önce Adnan ağabey Mustagh-Ata etkinliğini programa aldığında bizde gelebilir miyiz demiştim öylesine. O da tabi gelebilirsiniz illa zirve yapmak şart değil alt ekip olursunuz demişti. 5000-6000 metrede kalmak bile bana hayal gibi geliyordu. Ama kendimizi öyle iyi hazırlayıp motive ettik ki. Hedefimiz artık zirveydi. Adnan ağabey “herkesin çıkabileceği bir yer vardır” dedi. Alt ekip olarak görev alırsınız derken bize ilk kapıyı açmıştı. O kapıdan içeri girdikten sonra da sürekli hedefi yükseltip bizi motive etti. Eğer o ilk kapı açılmasaydı bunları görme şansımız ve kendi kapasitemizi tanıma olanağımız olmayacaktı. Rehberlik böyle bir şey olsa gerek. Saat 18:00’de anakampa döndük. Yemeğimizi yedikten sonra bizi çaya davet eden Uygurların mutfağına gittik. Çay kuruyemiş ve bisküvi ikram ettiler. Sohbet ederken konu yaş meselesine geldi. Uygurlu dostlarımız yaşlarımız konusunda tahmin yürüttüler. Adnan ağabey için 58, Müjgan abla için 54 (Eş durumundan büyük söylediler). Oral için 25, Soner için 35, Benim için 36 yaş dediler. Adnan ağabey çok bozuldu.
27.07.2006 Mustagh-Ata’nın avlusundayız…
Bugün İzmir’den ayrılışımızın birinci haftası oldu. Tüm hazırlıklarımızı yaptıktan sonra 5500 metreye çadırın birini kurup bir kısım eşyalarımızı çadıra bırakmak için 10:15’te yola çıktık. Adnan ağabey herkes kendi temposunda yürüsün dedi. Çünkü hava çok güzel, rota çok açık, patika çok belirgin ve inip çıkan bir sürü insan var. Böyle bir yerde kaybolmak mümkün değil. Adnan ağabey ve ben bayağı önden gidip, 13:50’de çadırımızı kurduk. Eşyalarımızı yerleştirdik. Diğer arkadaşlarımızı beklemeye başladık. Çadır kurarken bize Aman Kul adında bir Kırgız delikanlısı yardımcı oldu. 5500 metrede Adnan ağabey beni kutladı. Ekibin tamamı 16:00 gibi birinci kampa ulaştı. Onların eşyaları da yerleştirilip saat 16:30’da ana kampa inişe geçtik. Adnan ağabey ve ben 17:35’te anakamptaydık. Oral, Soner ve Müjgan ablada 18:15 de geldiler. Yemeğimizi yiyip, bulaşıkları bile yıkamadan 22:00’da yattık.
28.07.2006 Saat 04:00 gibi yağmur yağmaya başladı. Yarım saat sonra durdu. Bugün hava kapalı. Dağ hiç görünmüyor. 05:30 gibi kalkıp Adnan ağabeyin yaptığı nefis kaşarlı yumurtalı kahvaltımızı yaptık. Eşyalarımızı hazırladık. 5500 metre kampına (1nci kamp) tırmanacağız. 08:15’te yola çıktık. Müjgan ablanın çantasını Aman Kul taşıyacak fakat bizim burada anlamadığımız bir şey var. 30-35 kişi toplandı aralarında tartışıyorlar. Eşyalarımızı Aman Kul taşıyacak dediğimizde topluluk bayağı tepki gösterdi. Onlarda sanırım bir sıra var ve Aman Kul’un yaptığı şey korsanca. Ama biz bu durumun böyle olduğunu bilmiyorduk. Aman Kul hiçbirşey demedi öne doğru ilerledi. Biz de tüm eşyalarımızı aldık ve yola koyulduk. Adamlar birer ikişer dağıldılar. 5-6 kişi bizimle gelmekte ısrar ediyorlardı. Aman Kul ile sonunda anlaştılar. Birer çanta paylaştılar (10 kilo 10 dolar). Bütün bu kargaşadan sonra 10:15’te nihayet yola çıktık. Adnan ağabeyin çantasını da taşıyıcılara verdik. Benim çantamı dönüşümlü taşırız dedik ama Adnan ağabey tek başına taşıdı. Bende iki tane bel çantası taşıdım. Müjgan abla 12:40’da 5500 metredeydi. 10 dk. sonrada ben ve Adnan ağabey kampa vardık. Çadır yerini Adnan ağabey ve Müjgan abla hazırladılar. Ama çadır taşıyıcıda olduğu için çadırı kuramadık. Bu arada bende yazı yazmakla meşguldüm. 13:46’da Oral kampa geldi. 13:50’de de Soner ulaştı. 15:00’de çadırımızı kurup yerleştik. Çadır kurarken yerleştirirken bayağı zorlandık. Nefes almakta güçlük çekiyoruz ve çok çabuk yoruluyoruz. Müjgan abla biraz kötü başı ağrıyor. Sabah kahvaltısı ile duruyoruz. Adnan ağabey ve ben birer tane Beypazarı kurusu yiyoruz Müjgan ablayada zorla yediriyoruz. Müjgün abla Apranax içip yattı. Bugün yemek işini Oral ve Soner’e verdik. Harıl harıl çalışıyorlar. Biz üçümüzde çadırdan çıkamadık. 3 gündür hiç uyumadım.(Bütün etkinlik boyunca uykusuzluk devam etti). Gözlerimin altları şiş. Uzanıp uyumaya çalıştım ama nafile. Nasuh Mahruki’nin “Bir Dağcının Güncesi” kitabını okuyorum. 14 sene önce bizim bu etkinlikte yaşadığımız sorunların benzerini o da yaşamış. 18:00’de Oral ve Soner’in yaptığı çorba, makarna ve kavurmayı yedik. Yemekler güzeldi ama bizde iştah yok. Hele Oral çok kötü görünüyor. Yemeğini doğrudüzgün yemedi ilaç alıp yatmaya gitti. Saat 21:00’de yattık.Bu gece zorlu bir geceydi.Müjgan ablanın baş ağrısı ilaca rağmen geçmedi.Adnan ağabeyin midesi ekşidi ilaç aldıktan sonra güzel uyudu.Ben her zamanki gibi hiç uyumadım.4. gecedir uykusuzum ama sağlık problemim yok.

29.07.2006 07:30 gibi kahvaltı yaptık.Aklimatize yürüyüşüne çıkacağız.13:08’ de yola çıktık.Sabah çok soğuktu.Gece de soğuktu çadırın içindeki sular buz tutmuştu.16:50’de 5850 metreye çıktık.Kar çok yumuşaktı ve batıyordu. Saat 17:45’te birinci kampa geri döndük. Oral inişte bizden önce kampa ulaştı çünkü yanında getirdiği snowboard’la 5850 m. yükseklikten inen beklide ilk Türk oldu. Önce indiği için bize su kaynatmıştı. Bugün yemekte de ilave olarak aşure yaptık. Gece çok soğuk değildi ama sabahları bayağı soğuk oluyor.
30.07.2006 Saat 04:00’de kalkıp su ısıtmaya başladık. Aman Kul çantamızı almaya gelecekti. Biraz geç geldi. Onun plastik ayakkabı, tozluk, eldiven gibi aksesuarlarını tamamladıktan sonra çantanın birisini verip, onu gönderdik. Saat 09:30 gibi bizde hazırlanıp çıktık. Epey yorucu bir yolculuktan sonra 15:40’ta ikinci kampa ulaştık. (Adnan ağabey ve ben) Çadır kurmamız 1 saat 40 dakikamızı aldı. Çok yorulduk. Hemen yola çıkmamız gerekiyordu, karanlığa kalabilirdik yoksa. Dönüş yolu bir hayli tehlikeliydi. Karlar eridikçe buz çatlakları ve serakları genişliyordu. Beni buz çatlakları çok ürkütüyor. 17:22’de ikinci kamptan ayrıldık. Yanımıza bivak aldık eğer gidemezsek bivaklayacaktık. Ben hiç bivakta kalmadım ve çok korkutuyor bivaklama düşüncesi bile. İnşallah kampa yetişiriz diye çok dua ettim. Yol boyunca genişleyen buz çatlaklı yerlere önce Adnan ağabeyi göndererek ben peşinden gittim. Neyse karanlığa kalmadan kampa yetiştik. Oral ve Soner 6030 metreden tekrar birinci kampa dönmüşler, dönerkende yanlarındaki eşyaları karda bir yere gömmüşler.
31.07.2006 Sabah Soner ile Oral arakamp yapmak için (6000m) saat 08:00’de ayrıldılar. Dün sabah 04:00 gibi çıkarız diye konuşmuşlardı ama hazırlanamadılar herhalde. Biz uyandık ama tulumdan çıkmamız 09:00’u buldu. Adnan ağabeyin başı ağrıyor. Benimde boynum tutuk ve gözlerim çok ağrıyor. Uykusuzluk problemim hala devam ediyor. Müjgan abla 5500 metrede kalmaya karar verdi. 5850 metre benim için yeterli dedi. Durumu oldukça iyi uyum sağlamış durumda. Anamız gibi bize habire hizmet ediyor, kahvaltı yapıp çadırın içinde uzanarak biraz keyif yaptık. Çünkü bugün tek etkinlik yapmadığımız gündü. Soner’lerin çadırının yerine ocak kurup su ısıttık. Su almak için ark yaptık. Müjgan abla saçını yıkadı. 5500’ün en temiz kadını seçtik. Bu arada Adnan ağabeyde çadırın ön ve arka bagajlarını kayrak taşlarıyla döşüyor. Adeta mimar gibi çalışarak çadırımızın etrafını çok güzelleştirdi. Burada tuvalet sorun çünkü her yer açık. O yüzden bivak torbası ve batonları kullanarak tuvalet inşa ettim. Yan komşularımız İtalyan Fabia ve eşi güleryüzlü insanlar. Onlarda çadırlarının önünü düzenliyorlar ve su yolu açıyorlar. Çay yaptık. Nilüfer ve Elvan’ın aldığı çerezleri yiyoruz. Dağcılığı unutup, hemen ev kadını –adamı- imajına büründük. Biz bulaşık yıkarken konuşuyorduk. Adnan ağabey 5500 metrede de dedikodu yapmayın diye bize bağırdı. Çadırımızın çevresi ile bir hayli ilgilendik kayrak taşları toplamaktan anam ağladı. Ama Adnan ağabey öyle güzel bagaj inşa etti ki yorgunluğum geçti. Çadırın önüne de üç tane oturak yaptı. Oraya oturup pipomu içerken etrafın güzelliğini izledim. Hava çok güzeldi. Akşam yemeğimizi yedikten sonra üzerine nescafemizi içtik. Benim bardağa şeker diye tuz atmışım, biraz da Adnan ağabeyin bardağına (Gerçi son yudumlarında fark etti ama) Ben içmedim. Şimdi saat 18:37 çadırdayız. Dolu yağıyor ama hava güneşli. Çok ilginç bir görüntü. Bu ilginçliği Adnan ağabey fotoğrafla ölümsüzleştiriyor. İlk kez kamera kullanıyorum diye çok seviniyor. Adnan ağabey üç ayrı yerde kampımız var dedi. Sonra altı yerde de malzememiz var dedi.5500 de bir çadır. 6000 metrede bir çadır. 6200 de bir çadır. Malzemelerimiz ise Tashrabat, Bishkek ve Muztagh-Ata anakampta.
01.08.2006 Bütün gün siste yürümek….05:40’ta kalktık. Bugün Adnan ağabey ve ben 6200 kampına gideceğiz. 08:00’de yola çıktık. 6000 metrede Oral kampı toplamış yürümeye hazırdı. Soner daha önceden yola çıkmıştı. Oral’ın yükü ağırdı. Adnan ağabey çadırı kendi çantasına bağladı. 6200 kampına Adnan ağabey 14:47’de ben 15:13’te Oral’da 16:00’da ulaştı. Soner biraz daha önce kampa ulaşmıştı. Bugün ben ve Oral çok zorlandık. Onlar ara kamp atmıştı ama biz birinci kamptan geliyorduk ve yükümüz çok ağırdı. 6200 kampına geldimde ben bitmiştim. İki gün önce Adnan ağabeyle kurduğumuz çadıra girip, uyku tulumuna yattım. Adnan ağabey diğer çadırı kurmaya başladı. Kötü kader, bütün çadırları kurmak onun görevi sanki. O da çok halsiz ve başı ağrıyor. Tek başına ıhlaya tıslaya kurdu. Çadıra girdik, bende çantalarımızı boşalttım. Çadırda doğru dürüst bir yer yapmadan yatmışız. İkimizin de durumu iyi değil. Oral ve Soner’de bizden farksız. Hele ben berbatım. Bütün gün siste yürümemize rağmen işaret flamaları sayesinde rotadan ayrılmadık. Epey yattıktan sonra çadırımızın içini düzeltip çantalarımızı başımızın altına yastık yaparak yattık. Gece çok iyi geçmedi. Ben hala uyuyamıyorum. Adnan ağabey de döne döne sabahı sabah etti. Ben nefesimi kontrol edemiyorum sabaha ancak düzeldim. Boynum müthiş acıyor.
02.08.2006 Sabah uyandık. Gece boyunca devam eden öksürük beni perişan etti. Antibiyotiğe başlamam gerekli sanırım. Kahvaltı bir işkence sanki, düşündükçe -hele de soğanlı ekmeği- midem bulanıyor. Adnan ağabey çorba yapalım mı dedi. Ben bir şey yemeyeceğim, uyku tulumundan da çıkmayacağım ama sen bir şeyler ye dedim. O da olmaz öyle şey yemelisin dedi. Patrona karşı çıkılmaz. Peki dedim. Onunda biraz başı ağrıyor. Hepimizden boğaz kuruluğu ve ağrısı var. Yutkunurken sanki jiletle kesiyorlarmış gibi bir ağrı hissi veriyor. Soner’in sesi geliyor. En erken o kalkar ve suyu hep o ısıtır. Yine su ısıtmak için, daha doğrusu kar eritmek için bizim bagajdan tencereyi alıyor.(En temizini). Çünkü bulaşık yıkamıyoruz. Kuru temizleme ile işimizi hallediyoruz. Ben çadırdan hiç çıkmadım. Dışarıda hava çok güzel. Sıcak ve güneşli. Adnan ağabey fotoğraf makinesini alıp dışarıya çıktı ve fotoğraflar çekti. Hatta paraşütle atlayan birinide görüntülemiş. Bize de seslendi biz de gördük.Yamaç paraşütünü kaç binde açtığını bilmiyoruz ama 6500 metreden süzülerek geçtiğini görmek çok heyecan vericiydi. Tuvalet ihtiyacını gidermek çok güç. Her yer kabak gibi ortada. Neyse kampta kimse yok diye çıktım. Gorateksin üstünü çadır gibi yapıp işimi görüyorum. Yukarıdan iki kişi geliyor. Ama ne yapayım insanın fizyolojik ihtiyacı. Artık bu tür şeylere alışmaya başladım. Adnan ağabey dedi ki “işte yeni yeni dağcı oluyorsun bu tür şeyleri kafana takmayacaksın.”Oral paso yatıyor.Soner ise 10:00’dan 13:00’e kadar yürüyerek 6500 metreye ulaşmış.Yarım saat dinlendikten sonra 14:12’de tekrar kampa döndü.Yolda üç kişiyle karşılaşmış teknik malzemeye ihtiyaç olmadığını söylemişler.Yarınla ilgili plan yapıldı.Saat 4-5 gibi kamp toplanıp 6800 m kampına gidilecek. Fazla eşyalarımızı da burada bırakacağız. Çadırımıza uzanıp, sohbet ediyoruz. Hava çok güzel bagajımız açık. Kafalarımızı bagaja dayamışız Adnan ağabey Mahsuni’den “İşte gidiyorum çeşmi siyahım” ı söylüyor. Of ulan of diyerek bitiriyor. Daha önce Neriman TINLAYAN ile ilgili güzel bir rüyasını anlatıyor. Tekrar Mahsuni’den “Bu yıl benim yeşil bağım kurudu” türküsünü söylüyor. Soner yan çadırdan volümü arttır ağabey diye sesleniyor. “Mavilim” i söylüyor ve de şakır şakır oynuyor. Karşıdan bir dağcı bakıyor. Sanırım kafayı yedi diyor. Adnan ağabey de ne bakıyorsun kardeş dedi ve göbek atmaya devam etti. Allah neşemizi bozmasın pek neşeliyiz bugün. Yan çadırdaki komşularımızın bir alt kampa inecekleri için fazla yiyeceklerini ve tüplerini bize bıraktılar. Biz de olmayan ne varsa onlarda vardı. Kayısı pestili bile vardı. İki çanta yiyecek çok makbule geçti. Birinci kampa gideceklerdi. Adnan ağabey Müjgan ablaya mektup yazıp onlarla gönderdi. 20:30 gibi yattık. Yine iyi bir gece değildi.

03.08.2006 Üçüncü kapıyı aralamak… Sabah 05:30’da kalktık, çadırın içinde götüreceklerimizi ve burada bırakacaklarımızı ayarladık. Yola çıkışımız 08:40 idi. Soner ve Oral bizden 10 dakika kadar önce yola çıktılar. Adnan ağabeyin performansı çok iyi. Oral bayağı zorlanıyor. Yükümüz ağır. Birkaç saat sonra Soner’e yetişiyorum ve önüne geçiyorum. Adnan ağabey ile aramız gittikçe açılıyor. Artık gözden kayboluyor. Oral’la da aramız açılıyor. O çok geride kaldı. Ancak hava açık ve rota çok belirgin. Herkes kendi başına çok rahat gidebiliyor. Adnan ağabey 6750 metreye 11:55’te ulaşıp çadırımızı kurmuş. Soner’lerinde çadırının yerini hazırlamış. Kürek olmadığı için ayaklarıyla düzeltmiş. Bayağı enerji sarfetmiş. Ben 14:05’te Soner 14:10’da 6750 metreye geldik. Ben çok yorulmuştum. Adnan ağabey sağolsun çadıra girip uzan dedi. Ayakkabılarımı o çıkardı. Beş on dakikada düzeldim. Hatta çok iyiyim. Adnan ağabaye gel sende uzan diyorum. Ama o Soner’e yardım ediyor. Biraz sonra geliyor başının ağrıdığını söylüyor. Ağlamasını duyuyorum. Birşey yok ben dağlarda hep ağlarım duygulanırım diyor. Bende salya sümük ağlamaya başlıyorum. Bende sevdiklerimin ağlamasına dayanamam diyorum Koro halinde ağlıyoruz. Oral’ı merak ediyoruz. Adnan ağabey biriniz biraz aşağıya inip bir bakın görünüyormu diyor. Ben giyinip aşağı iniyorum. Epey bir mesafe indim ama görünmüyor. Çıkarken zorlandım. Bu arada Soner de sağolsun her zamanki gibi bize kar eritiyor. Onun durumu gayet iyi. Oral bivaklayabilirim demişti. İnşallah bivaklamıştır diye konuşuyoruz ama durumunuda çok merak ediyoruz. Saat başı telsizle konuşmayı planlamıştık. Nihayet saat 18:00’de sesini duyduk. İyiyim 6600 metredeyim bivaklayacağım dedi. Adnan ağabey ile yarınki zirve planı ile ilgili epeyce konuştular. Onun sesini duyduğumda yine duygu dolu anlar yaşadım. Ya başına bir şey gelmişse diye çok meraklanmıştık. Ben yine salya sümük ağladım. Sevinç gözyaşlarıydı. Bu yazıyı yazarken yine gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Neyse bu sefer Adnan ağabey uyuyor ve görmedi. Akşam yemeği için sadece elimizde makarna var. Ama tuz yok. Çünkü Oral aşağıda kaldığı için yiyecekler bölündü. Bulunduğumuz yerde de bizden başka çadır yok. Makarnaya salça kattım ama hem suyunu çekmedi hemde tuzsuz oldu. İğrenç bir yemekti. Adnan ağabey bile yiyemedi döktük. Oral iki gün bivaklamıştı.
04.08.2006 Zirveye niyet bivağa kısmet… Sabah Soner 07:00’de zirve için yola çıktı. Adnan ağabey ve bende 08:50’de çıktık. Hava kapalı ve sisliydi. Fakat işaret flamalarını takip ederek 7300 metreye kadar ulaştık. Artık flama görünmüyordu. Siste birkaç metre önümüzü bile göremiyorduk. Burada önemli kararlar almak durumundayız dedi Adnan ağabey. Bozuk hava muhtemelen yarın ve ertesi gün devam edebilir. Eğer bugün üçüncü kampa inersek birdaha zirveyi deneme şansımız olmayabilir dedi ve tereddüt etmeden bivaklamamız gerektiğini söyledi. Fakat bir tane çift kişilik bivağımız vardı. Biz bivak yeri hazırlarken Soner kalıp kalmamak arasında hala karar verememişti. Esen rüzgarın etkisiyle arada bir açan havada flamaları görerek üçüncü kampa inebileceğini söyleyerek yola çıktı. Saat 14:30’da bivak yeri hazırladık. Aman tanrım bivak benim için ölüm demekti. Mezar gibi bir şey 7300 metredeyiz. Uyku tulumu ve mat yok. Çantalarımızı altımıza, tozlukları da ayaklarımızın altına serdik. Gorateks üstlerimizi bacaklarımıza sarıp üstümüzde kaz tüyü montla uzun oturarak arada sırada uyuyarak (Adnan ağabey uyudu) 20 saat bivakta geçirdik. Gece boyunca üstümüze yağan hatta bivağa giren karları dışarı atmaya çalıştık. Sadece yarım litre suyumuz kalmıştı. Yiyecek olarakta kuruyemiş ve iki çikolatamız vardı. Sabahta uyuyamadık ve bivaktan çıkamadık. Hava bozuktu.
05.08.2006 Ve zirve günü… Saat 11:10’da bivaktan anca çıkabildik. Zirve için hiç uygun bir gün değildi. Ama başkada şansımız yoktu. Ortalıkta bizden başkada kimse yoktu. Zirveye sadece 246 metre vardı. Bu mesafeden dönmekte doğrusu biraz zor du . Çok sisli, rüzgarlı zaman zaman karlı bir havada yürümeye başladık. Ara sıra hava açtığında da dağı görmeye çalıştık ve nihayet 7500 metrede Batı kulvarından gelen rotayla kesiştik. Oradan sola dönüp zirve istikametine doğru yürümeye devam ettik. Sık olmamakla beraber flamaları görüyorduk. Çok düşük bir eğimde zirveye yaklaştık. Saat 14:10’u gösterdiğinde zirvenin birkaç metre altında durduk. Adnan ağabey diz çöküp üç kere yeri öpüp alnını yere koydu. Üç kerede karı yüzüne sürerek “Allahım sırtını çiğneyerek tepesine kadar çıkmamıza izin verdiği için Muztagh-Ata’ya bizim için hayır dualarını esirgemeyen dostlarımıza, benimle zirveye kadar çok iyi partnerlik yaptığı için Dürdane’ye ve herkese teşekkür ederim” dedi. Beni öperek zirvemi kutladı ve ağlaştık. Çantasından çıkardığı bayrak ve flamayı bana vererek önce sen git hak ettin bunu dedi. Bildiğim kadarıyla Mustagh-Ata zirvesine gelen ilk Türk kızı sensin dedi. Zirveye doğru giderken çok farklı duygular hissettim. Hayalimdeki zirve karla kaplı bir zirveyken buranın çok az da olsa kayalık ve taşlık olduğunu gördüm. Zirvede Çin bayrağı ve bir çok flama asılıydı. Adnan ağabey bayrak ve flamayı açmamı söyledi. Koynundan çıkardığı fotoğraf makinesiyle fotoğraflarımı çekti. Yusuf SAYIT’in oğlu Emir’in vermiş olduğu Türk Bayrağını oradaki boş bir direğe bayağı görünen bir yere astık. Türkiyeden Muztagh-Ata’nın zirvesine bırakacağımız en güzel şeydi. Bende Adnan ağabeyin fotoğraflarını çektikten sonra zirve taşlarından toplayıp çantalarımıza koyduk. 14:30’da zirveden ayrıldık. Sisli hava devam ediyordu. Bivakladığımız yere kadar geldik. O gün hava kötü olduğu için hiçbir dağcı zirve denemedi. Bivakladığımız yere o sisli havada gelmek mucize gibi bir şeydi. Adnan ağabey havanın açmasını bekleyelim dedi. Ben de “Adnan ağabey ben senin içgüdülerine güveniyorum. Ne olur gidelim bir gece daha bivaklamak istemiyorum. O zaman ölürüm” dedim. Adnan ağabey de peki o zaman gidelim dedi. Sürekli irtifa kaybedip flama arıyorduk. Flamaları bulduk ama bizim çıkış rotamıza ait flamalar değildi. Batı rotasına ait ti. Bu yüzden sağa doğru dönüp, bizim rotayı bulmak için büyük bir buz serağının ve buz çatlağının hemen altından 80 derecelik uzun bir dik çıkıştan sonra (resmen dimdik bir çıkıştı. Çok tehlikeliydi. Adnan ağabey herhalde hafızasını kaybetti diye düşündüm. Hiç kimse ne kendini ne de bir başkasını bu kadar riske atmaz yoksa dedim. Ama hiç tereddüt etmeden peşinden gittim.) Batan karda 20:30’a kadar yürüyüp zorunlu olarak bivaklamak durumunda kaldık. Adnan ağabey 7000 metrelerde kaybolduk dedi. Zirve günü yarım litre olan suyumuz zaten bitmişti. Pet su şişelerine kar doldurup, kaz tüyü montlarımızın içine koyduk. 7050 metrede bivakladık. Birer gofret yeyip sabaha sağ çıkarmıyız diye düşündük. Bugün bir önceki günden biraz daha iyiydi. Biraz fırtına ve kar yağışı oldu. Bir gün önce çok fazla kar yağdığı için bivağın içine kar dolmuştu. Havalandırmayı açtığımızda içeriye kar doluyor, az açtığımızda ise resmen içeride buz tabakası oluşuyordu. Çok susuzdum ve zaman zaman o buzları yalayarak ağzımı ıslatıyordum. 7050 metrede hiç uyumayarak Adnan ağabey uyuduğu zamanlarda da Adnan ağabey uyuma diyerek uyandırıyordum. Uyuyunca uyanmayacağından korkuyordum. Adnan ağabeyin kafası bivağın dışındaydı. Çünkü boyu uzun geliyordu. Bivağın içi buz tutmasın diye Adnan ağabey nefesini bivağın dışına vermek için kafasını dışarıda tutuyordu. Sürekli havayı kontrol ediyordu. Hava açacakmı diye. Gece bir ara hava açtı, yıldızlar çıktı dedi. Soğuktan uyuşan el ve bacaklarımızı masaj yaparak açmaya çalışıyorduk. Adnan ağabey ve ben yarın hava mutlaka iyi olmalı üçüncü kampta olmalıyız, kampı toplayıp birinci kampa inmeliyiz diye plan yapıyorduk. Bu arada arkadaşlar bizi merak eder diye sürekli telsizle ulaşmaya çalışıyorduk. Ama bir türlü bağlantı kuramadık. Biz de onları bilhassa Oral’ı (Bir gece önce bivaklamıştı) çok merak ediyorduk. Farklı duygular yaşıyorduk. Sevdiklerimizi düşünüyorduk kendimizi düşünüyorduk. Acaba kampa sağ salim ulaşabilecekmiydik. Bu sorular ancak yarın cevaplanabilecekti.
06.08.2006 Hüzünlü ve mutlu buluşma… Sabah kalkıp hazırlandık ve 07:40’da aynı yükseklikte bizim rotayı kesecek şekilde yan geçişe devam ederek önümüzdeki tepeyi aştıktan sonra bizim rotanın flamalarını gördük. Bivakladığımız yerden flamalara kadar yarım saatte gelmiştik. Aşağıdan 6 tane tur kayakçısı yukarıya çıkıyordu. Çadırlarımızı ve Soner’in dışarıda beklediğini gördük. Sonradan öğrendiğimize göre tur kayakçılardan birine Soner bizimle ilgili bilgiler vermiş. “İki arkadaşım iki gündür yoklar. Zirveye çıkmak için gittiler. Şu ana kadar gelmediler. Mutlaka ölmüşlerdir. Ne olur üzerlerindeki pasaportları ve değerli eşyalarını bana bırakır mısınız” diye tembih etmiş. Soner onlarla konuştuktan 15-20 dakika sonra hüzünlü buluşmamız gerçekleşti. Soner’le sıkıca sarılarak hüngür hüngür ağladık. Çünkü insana arkadaşlarının ölüm haberlerini beklerken kendileri ile karşılaşması tarif edilmez çok zor bir duygu. Daha sonrada Adnan ağabeyle de öyle hüzünlü bir duygu seli yaşadılar ki görmeliydiniz. Soner bize iki gün boyunca geleceğiz diye sıcak su hazırlayıp termoslara doldurmuş. “Ağabey sularınız hazır” dedi. Duymak istediğimiz en güzel sözdü. Hemen içtik. Susuzluk çok kötü bir şeymiş. Biz biraz toparlanalım diye çadırımıza girdik. Uyku tulumlarına girip uyumak için. Adnan ağabey çorabını çıkardığında iki ayak baş parmağından birinin don ısırığı olduğunu diğerinin de (Daha önceden Erciyes’te donan parmağının) donmuş olduğunu söyledi. Elle masaj yaptık daha sonra Hüdai beyin verdiği damar açıcı Pentox ve bebe aspirinini içirdik. Hüdai bey etkinlik öncesi tüm gerekli ilaçlarımızı hazırlayıp, neyi nasıl kullanacağımızı bize detaylı olarak anlatmış hatta not yazdırmıştı. El parmakları da don ısırığı olmuştu Adnan ağabeyin. Ağabey ben senden dayanıklı çıktım canavar gibiyim. On gündür hiç uyumamama rağmen. Biraz yattık. Ben bile bir saate yakın uyumuşum. Adnan ağabeyin yatar yatmaz o meşhur horlama sesleri geldi. Birkaç saate yakın uyudu. Kalkıp çadırımızı topladık ve ikinci kampa doğru yola çıktık. Soner bizden birkaç saat önce ikinci kampa inmişti. İkinci kampa geldiğimizde Soner ve Oral’da oradaydı. Daha önceden bivakta bıraktığımız eşyalarımızın yanındaydılar. Oral’ı görünce şaşırdık. Çünkü iki gün önceden birinci kampa gitmiş olduğunu düşünüyorduk. İki gece 6600 metrede bivakladıktan sonra ikinci kampa inmiş, bir gecede ikinci kampta bivaklamış. Oral çok iyi görünmüyordu. Onun çantasınıda yerleştirdik. Bu durumda eşyaların hepsini taşımamız mümkün görünmüyordu. Bu yüzden eşyaları ikinci kamptan birinci kampa taşımaları için adam tuttuk. Saat 17:30’da ben ve Adnan ağabey inmeye başladık. Biran önce inmemiz lazımdı çünkü Müjgan abla bizi iki gün önce bekliyordu. Onu daha fazla merakta bırakmamamız lazımdı. Soner ve Oral’da bizden 5-6 dakika sonra inişe başladı. Buz seraklarını ve çatlaklarını sabit hatla emniyetli bir şekilde geçtikten sonra saat 19:15’te birinci kampa geldik. Müjgan abla beni kapıda karşıladı. 2-3 dakika ağlaştık. Müjgan abla kötü görünüyordu. Sizi öldü zannetim, iki gündür ağlamaktan gözlerim şişti, her gelip geçenden sizleri sordum bildiğim bütün duaları ettim diye anlatıyordu. Sonra Adnan ağabey geldi. Onunlada sarılıp ağlaştılar. Biraz çadırın dışında oturduk. Soner ve Oral’ı beklemeye başladık. Havanın kararmasına rağmen hala görünürde yoktular. Çantaları taşıyan Kırgızlara biraz yukarıya çıkıp bakmalarını istedik. Sağolsunlar onlarda üç kişi yukarıya giderek baktılar. Onlarla beraber geldiklerinde saat 21:30 olmuştu. Nihayet beşi bir yerde mutlu olmuştuk. Gelenlere Müjgan abla sıcak çorba hazırladı. Soner ve Oral için çadır kurmadık. Boş bir çadıra mat ve uyku tulumlarını koyup yattılar.

07.08.2006 Kashgar’a dönüş yolculuğu… Saat 06:30’da kalkarak hazırlandık. Eşyalarımızın büyük bir kısmını taşımaları için bir eşek tuttuk. Saat 08:15’te ana kampa gitmek üzere inişe geçtik. Eşyalarımızın tamamı 158 kg.’dı. Müjgan abla Adnan ağabey ve ben saat 10:00’da ana kamptaydık. Soner’de bizden yarım saat sonra geldi. Oral 11:15’te ana kampa ulaştı. Abdülvahap ve Abdülşükür(Uygur dostlarımız) bize özel çorba hazırladılar. Nodul çorbası gerçekten çok lezzetliyte. Adnan ağabey iki büyük kase içti. Israrlarımıza rağmen parasını almadılar. Vakitsiz geldiğimiz için anakampta deve yok. Ama mutlaka Subashı’na inmemiz gerek çünkü bizi götürecek araç orada bekliyor. Mr. David mecburen bizim için bir jip ayarladı. Eşyalarımızı kasasına yerleştirdikten sonra kendimizde araca binerek Camel Trophy havasında 11:30’da ayrıldığımız ana kamptan 12:30’da Subashı’na ulaştık. Buradan da minibüse binerek 16:30’da Kashgar’daki otelimize geldik.
08.08.2006 Otelde bir gece konakladıktan sonra sabah 08:00’de Torugart sınır kapısına hareket ettik. Saat 12:00’de Kırgız tarafına geçtik. Orada bizi karşılayan Rus Andrey 4x4 minibüsle 12 saat süren bir yolculuktan sonra gece 00:00’da Bishkek’e ulaştırdı. (Naryn’de birbuçuk saat şık bir restoranda yemek molası verildi.) Bishkek’de Sabribek pansiyona yerleştik. Ekipte çıkan sağlık problemleri sebebiyle Khan-Tengri faaliyetinden vazgeçildi. Ancak daha önceden kesinleşen uçak biletini önceye çekemediğimiz için 9 günlük bir zamanı değerlendirmek amacıyla Issyk Kul tarafına keşif yapıldı. Oradan Karakol bölgesine gidildi. Popeda ve Khan-Tengri’nin anakampına nasıl gidileceği araştırıldı ve olumlu sonuçlar alındı. Böylece kulübümüz adına bir ilki daha gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadık. Kulübümüz ve kendi adımıza çok mutlu, umutlu ve gururluyuz.