Aladağlar Göller Bölgesi Trans - Emler Zirve


 

 

Sokullupınar’ı terk edip Karayalak vadisinin içerisinde ağır ağır yükselmeye başladığımızda güneş tepemizden bakmaya başlamıştı bile.

Artçı olarak gelen Ozan iyice gerilerde kalmıştı. Telsizden gelen sesi yolu sordu ve sonra kesildi. Önce, telsizden seslenmelerime yanıt alamadım, sonra vadi içerisinde bağırmalarıma. Telsizi düşürmüş olabileceğini düşünerek beklemeye başladım. Uzaklarda görünmesine rağmen ters esen rüzgar sesimi geri tepti, ulaştıramadı. Yaklaştığında her şeyin yolunda olduğunu, ancak bataryanın bitik olduğunu söyledi.

Bir süre sonra at ve katırlardan kurulu taşıma ekibi yanımızdan geçti aceleleri varmış gibi. Traktörcü Mehmet elinde bir şişe su ile peşleri sıra koşturuyordu.

Şükran ile ağır ağır yürümeye devam ederken; telsizden gelen Mahmut’un sesi önden giden ekibin Kızılkaya tırmanışına gitmek üzere olduğunu ve bizim programın geçerli olup olmadığını sordu. Evet dedim geçerli. Kızılkaya’ya sabah tırmanacağız. Tamam o zaman dedi. Bir süre sonra ekibin Kızılkaya’nın eteğinden bir kol halinde Karasay sırtına doğru yürüdüğünü izledik uzaktan. Sonra dağın arkasına kaybolup gözden yittiler.

Çelikbuyduran kamp yerine ulaştığımızda, çadırların birçoğu kurulmuş ve kimisi yemek yiyor kimisi dinleniyordu. Mahmut’un çantamı bıraktığı alandaki taşları toplayarak biraz olsun düzelttiğim zemine çadır kurma işine giriştik Şükran ile. Yükseklikten ve güneşten etkilenen Şükran hemen dinlenmeye çekildi. Biz ise Mahmut’la daha önceden planladığımız gibi Emler tırmanışını yapmaya saat 20.00 de yola çıkmaya karar verdik. Yedigölburnu tırmanışı ise hava iyice kararmış olacağı için bir başka tarihe kaldı.

 


 

Hafifçe kararmaya başlayan kamptan ve eğitim için toplanan arkadaşların yanından geçerek ayrıldığımızda saat 20.15’ti. Yedigöller’e giden patikadan çıkıp daha dik yükselen rotaya girdiğimizde Kızılkaya ekibinin arkamızdan kampa girdiğini gördük. Önce çıplak gözle görünen patika yavaş yavaş karanlıkta kaybolmaya başlayınca bir süre ay ışığında yükselmeye devam ettik. Sonra kafa lambalarımızın ışığında zaman zaman yolu kaybederek zirvenin nefesini yüzümüzde hissederek gözümüz bazen yukarılarda, bazen gecenin tüm siyahlığını sapladığı Yedigöller’e yolumuza devam ettik.

Zirveye ulaştığımızda saat 21.15’ti. Kafa lambalarının ışığında üstüste konmuş taş yığınlarının altında zirve defterini boşuna aradık. Kampa zirvede olduğumuzu bildirdik telsizle ve biraz sonra inişe geçeceğiz dedik.
Fotoğraf çekimleri ve biraz dinlenmemin ardından, üzerimize hücum eden milyonlarca yıldızın altından geçerek kampa inişimizi sürdürdük.

İndiğimizde kamp iyice sakinleşmiş, yorgun bedenler hızını artıran rüzgarın sesinde uyumaya başlamıştı bile. Yakut ve Siyami sabah saat 07.00’de Kızılkaya ekibinin hareket edeceğini söyledi. Diğer ekip ise saat 03.00’te Kalkaca ve 04.00’te Emler, Karasay ve Eznevit yapacaktı. Bizim yolumuz Kızılkaya’ydı.

Şükran kendini daha iyi hissediyordu. Biraz dinlenmek iyi gelmişti. Gece zirve yürüyüşüne gideceğini söyledi. Çantalarımızı hazırlayıp saatlerimizi kurarak ve çadırları döven rüzgarın sesinde, soğumaya başlayan gecede yavaş yavaş uykuya teslim ettik kendimizi.

Çalan saatin sesi dışarıdaki rüzgarın sesinden zor duyuluyordu. İkinci kez çalmasına fırsat vermeden kalktık. Çayımızı demleyip kahvaltımızı yaptığımızda diğer çadırlardan da yavaş yavaş sesler duyulmaya başladı. Şükran çıktığında tekrar saatimi kurarak uyku tulumunun içerisinde kayboldum. Önce ekibin arkasına takılan Nuray’ın sesi geldi, geri dönüyorum diye. Sonra dakika başı sayı almaya çalışan Ozan’ın sesi. Ve ekibin yönünün önce Karasay ve Eznevit olduğunu duyduğumda tüh be, keşke ben de gitseydim dedim. Nasılsa ekip dönerken yolda karşılaşacaktık. Kızılkaya ekibine orada katılabilirdik.

Ve yeniden çalan saatin sesine kadar uyumaya devam ettim. Gece kahvaltı yapmıştım ama bir bardak çay ve biraz bir şeyler atıştırmadan sonra çantamı alarak çıktım. Ekip toplanıyordu. Ayrıca Ankara ekibi de Eznevit, Karasay için hazırlanmıştı.

Şirin’in rehberliğinde altı kişi yola çıktık. Kapıdan çıktığımızda kamp yerine dönmekte olan diğer ekibin yaklaşımını seyrettik ilerlerken. Ve zirvelerini kutlayarak yolumuza devam ettik. Sırta geldiğimizde batonları ve ağırlıklarımızı bırakarak küçük bir mola verdik. Siyami, Ankara ekibi ile devam edeceğini söyleyip ayrıldı ve biz beş kişi kaldık. Kızılkaya solumuzda çürük kaya yapısı ile muhteşem yükseliyordu.

 


 


Ağır ağır yükselmeye başladık. Bazen tuttuğumuz yer elimizde kalıyor bazen bastığımız yer aşağı uçuyordu. Ve uçtuğu yere kadar gözümüzle izlerken ürküyorduk. Genelde 2,3 bazen de 4 derecelik kayalardan tırmanıp kendimize yükselecek geçitleri arayarak çıkışımızı sürdürdük. Yukarıda kılcığa geldiğimizde kamp yerini terk etmiş Emler ekibini ve Yedigöller’den Direktaşı’ndan dönen üç kişiyi (H.Hüseyin, Yücel ve İsmet) izledik. Sonra zorlu bir yan geçişle yükselmeye devam ettik. Zirveye ulaştığımızda Emler ekibininde zirvede olduğunu gördük ve nihayet işe yaramaya başlayan telsizimizle zirvelerini kutlayarak zirvede olduğumuzu söyledik. Zirve defterini Yakut yazdı. Ve ekibin tırmanışını, 2006 ocak ayında aynı bölgede çığ altında kalarak yaşamını kaybeden Hacettepe’li dört genç fidan, dört dağ tutkunu genç için yaptığımızı yazdı. Ve çekilen fotoğraflardan sonra işin zor kısmına, inişe geçildi.

İnişe geçtiğimizde uzaktan Ankara ekibinin zirvelerini tamamlayarak inişe geçtiğini gördük. Ve yine iniş manzaramız harikaydı. Kaldı, Alaca, Oksar, Sunar, Parmakkaya; hepsi bizi seyrediyordu sanki. Çıkış rotamızı takip ederek ama zaman zaman küçük değişikliklerle inişimizi devam ettirip Karasay sırtına geldiğimizde kamp ekibinin serbest inişe geçtiğini ve çantasını, çadırını toplayanın indiğini gördük uzaklardan ve yukarılardan.
Eznevit çıkışını iptal ederek yakındaki Karasay’a gidip gelme kararı aldığımızdan fazla oyalanmadan yola revan olduk.

Sırttan devam eden kolay bir yürüyüşle Karasaya ulaştığımızda Kızılkaya bütün görkemi ile bizi seyrediyordu. Zirve yazısı ve bir kaç fotoğraftan sonra geri dönüşe geçerek kamp yerine doğru hızlı adımlarla yürümeye başladık. Kamp yeri boşalmış bir kaç arkadaşı bizi bekler bulduk. Şükran çadırı boşaltmış ve toplamıştı. Hemen çantaları yerleştirmeye başladık ve kampı biz de terk ettik.

Karayalak vadisine doğru inerken ayağını birkaç kez burkan Mahmut ızdırapla yoluna devam etti. Sonra vadiden çıkıp yükselmeye başladığımızda ortada ne kimse ne de traktör görünmüyordu. Biraz daha devam ettiğimizde uzaklardan gelen traktörü ve bekleşen ekibin kalanını gördük. Biz yanlarına ulaştığımızda ise ekip traktöre yerleşmişti bile. Kampı en son terk eden ve yanıinda teknik malzemeler olduğu için yürüyüşünü çabuklaştıramayan Mitat’ı karşılamaya traktörün önüne gönderdik. Ve geldiklerinde Çukurbağ’a doğru hareket ettik.

Yanından geçtiğimiz bir kaç kiraz ağacının tadına baktıktan sonra ulaştığımız alabalık tesisinde bizi bekleyen arkadaşlar ile buluştuk. Ankara ekibi gitmişti bile. Hemen çantalar araçlara yerleştirildi. Yorgun bedenler koltuklara kendini zor bırakıp İstanbul’a hareket edildiğinde sorunsuz bir faaliyeti tamamlamış olmanın mutluluğu ile yola devam ettik.

Ağaçlı tesislerinde yemek molası ve İstanbul’a kadar uyku sessizliği.. ..

Faaliyete katılan ve tüm emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Gününüzde zirve hep olsun...

Cem ERGUN

 

Okunma 8863 defa Son Düzenlenme Cumartesi, 29 Ekim 2011 20:54
Yorum eklemek için giriş yapın