Kafkaslar Kazbeg

 

Gürcistan -Kazbeg 16 Temmuz 2000 Pazar. Burada saat 23.34, Türkiye'den iki saat ileri. Tiflis 'de Türk ortaklı bir oteldeyiz. Bir saat önce restoranda yemek yedik.Fiyatlar Türkiye'den ucuz. Ama Bulgaristan daha da ucudu. Perşembe sabahı Bulgaristan Veliko Turnovo'dan ayrılıp, Cuma öple civarı ıstanbul Sırkeciye inmiştim trenden. ÷ztürk, Bijen, Duygu ve ben; dördümüz dönmüştük. Cumartesi sabahı da ıstanbul Trabzon uçağına binip, Gürcistan Kazberg yolculuğuna çıktık, Kuvvet ve Nurcan ile. Tunç Trabzon'da sabah saatlerinde bizi karşıladı. Ardından birlikte Trabzon'da dolanmaya başladık. Çantalarımızı Kuvvet'in diş hekimi arkadaşı Alp'e bıraktık. Alışveriş, yemek uğraşıları sonrası, Alp'in evinde,eksik sohbetle , kompostolu votka içtik. Tiflis'e Batum üzerinden değil de, Kars'daki sınır kapısından gidecek, orta sefillikteki otobüse 19.30'da bindik.

Gürcü kadınları ve diğer magandaların fosur fosur sigara içişi rahatsız ediciydi. Otobüs yolculuğu, Bulgaristan yolculuğumun üzerine, uzun sürüşü ile gümrükteki resmi Gürcü çapulcuların her adımda rüşvet istemesiyle canımı yaktı. Ehh! Gürcistan'ı da görerek yolculuk devam etti. Sınır kapısından sonra farklı bir şey yok... Daha fazla yeşillik ve artan manastırlar. Koltukları ikişerli kullanabilmemiz 24 saatlik yol işkencesini azalttı.. Uyku uyanıklık arasında Tiflis'e ulaşabildik. Şişecam'dan bizi karşılayıp, otele getirmeleri rahatlatıcı oldu. Sabah'da gelip bizi alacaklar, bu da iyi. Tiflis'den Kazbek köyüne taksi tutmayı düşünüyoruz. Bulgaristan'da yaşadığım üzüntü, hayal kırıklığı, beni iyice dağıttı. ÷ztürk, Deniz, Jale, Uğur karmasının yorgunluğu hala devam ediyor. Tırmanış dünyamdaki berraklık onların hırs, sıkıntı, öfke, yarışma , acı alma, geçirme duyguları ile karşılaşınca biraz bulandı. Günlerce üzerime çöken ağırlık , kafa karışıklığım, eğlenememem bunun sonucuydu. Çirkinlik, kabalık... Kafayı biraz burda dağıtmam lazım biliyormusun ? 18 Temmuz 2000: 09.16. Salı Dün 17'si, Pazartesi günü, yaklaşık dört saatlik bir yolculukla Kazbek kasabasına ulaştık. Şöförümüz, diğer Gürcü çomarlara benzemeyen hoş, iyi bir adamdı. Yol hayli yüksek bir geçide ulaştıktan sonra(2300 metre civarı) artık aşağıya doğru yol almaya başladık. Yol bayağı bir dağ coğrafyasından ilerliyor.

Dağın içinde asfalt bir yol.Şaşırtıcı. Yolun üzerinde doğal soda kaynakları vardı. Doldur doldur iç hesabı. Kazberg kasabasında iyi bir ziyafet çektik. Şaşlık, salata, ve meyve sulu soda, bir de karpuz kırdık. Ardından şöförümüz bizi yürüyüşün başlayacağı Gergeti köyü üzerine bıraktı.Pınarın olduğu noktadan yolu takip ederek yükselmeye başladık. Çantam çok ağırdı. ılk hedef noktamız köydende bariz gözüken manastırdı. Yol bizi manastıra yakınlaştırdı. Bir patika önümüzdeki tepenin ortasına yükselirken , bir diğeri de soldaki vadi yamacından devam ediyordu ve biz ona yöneldik. Bir süre sonra sağ sırtta iki kişi gördük. Hay huy edip anlaşarak onların geldiği belirgin patikaya girdik. Rota en rahat haliyle büyük nehiri sağ tarafa alarak o sırt üzerinden devam ediyormuş. Çok rahat, çimenli bir patikadan ilerleyerek geçide kadar yükseldik.2900 metre Kısa bir inişle, küçük bir buzul nehrinin üstündeki kamp yerine ulaştık. Sabah 08.00 civarı kalkıp, kahvaltıyı üfledik. Şimdi toparlanıp, meteoroloji istasyonuna doğru gideceğiz. 18 Temmuz Salı: Meteoroloji ana kamp. 14.30. Geçit sonrası inişe başlayıp, nehrin üstünde kaldığımız çimenli kamp yerinden ayrıldık. Nehirden karşıya geçip, yükselerek devam ettik.Gergeti buzuluna ulaşmadan önce (solundan yaklaştık)küçük bir nehri geçmek problem oldu. Bu arada belirtmek gerekir ki, gece içtiğimiz pis buzul suyunun alternatifi çokmuş. O nehri geçip yükseldikten sonra yeşilliklerdeki pınarda sulanma imkanı var. Buzul ve curuflarına girdikten sonra plastikleri giydim. Buzul düşük bir diklikle yükseliyor. Taki meteo'nun altındaki çarşaka bağlanana kadar. Orada biraz problemli bir buz çatlağı geçişi yaptık.

Meteo'ya kadar Gergeti buzulu genelde çok kolay. Bir yerde kar batıyordu. Tunç ile tedirgin olup çatlakları görebileceğimiz sert bir zemin aradık. Son buzul yarıklarını da geçip ana buzuldan ayrılarak, çarşaklı dik bir yükselişle meteo'ya yükseldik (Ana kamp yeri) Meteo artık işlevsiz kalmış. Orada zirve denemesi için bekleyen Türk arkadaşlarla karşılaştık. Gökhan, Cengiz ve Orçın. Bir kaç tanede Gürcü vardı. 19 Temmuz Çarşamba, 13.09: Şimdi klasik rota üzerinden yürüyüşe çıkıyoruz.Baldırlarımızı açmak için patikaları izleyerek yola çıktık. Aklimatizasyon hesabı da. Yaklaşık otuz dakika sonra, üzerinde haç olan düzlüğe ulaşıp, ikinci haça, buzul yakınına ulaştık. İzeri siyah döküntülü, sert buzdan hafif eğimle devam ettik. Fazla yorulmamak için dikliğin sonlarından geri döndük. Hava rüzgarlı, genelde kapalıydı ve ulaştığımız yükseklik 4000 metre civarıdı. Meteo'ya ilk geldiğimiz günün sabahı zirve denemek istiyorduk. Fakat havanın bozuk ve sürekli yağışlı olmasıyla bundan vazgeçmiştik.

Ayrıca yorgunlukta etkili olmuştu. Yukarıdaki yürüyüşü yaptığımız günün akşamı hava daha iyileştiç ıç sıkıntımında etkisi ve "nasılsa yaz sezonu" mantığı ile de hava çok iyi olmasada ertesi sabah zirveyi deneyelim diye düşündüm. Bunu Tunç'a söyledim.Zaten genel eğilim de öyle gibiydi. Ama kararsızlık her zaman söz konusudur. Bu konuda biraz baskın davranmaya karar verdim; yani 20 Temmuz sabahı zirve denemesi için çok hareket etmeliydik. Saati, 03.00'e kurdum kalktım da ama hava berbattı. Yağış ve rüzgar. B planımız , sabah geç saatte olsa 07.00-08.00 gibi, genede yola çıkmaktı. 07.30'da kalktım ve ocağı yaktım. Bu, gidelim demekti. Hava rüzgarlıydı ama diğerleri de buna uygu. ıyi bir tempo ile ilerledik.. Fakat o da ne ? ızler silik ve sürekli değişen buzul çatlakları. Tehlike! Tunç'un tecrübeli rehberliği ile ilerleyebildik. Biri çok tehlikeli iki kez buzul çatlağına düşme tehlikesi atlattım.

O kadar derin ve geniş buzul çatlakları vardı ki tuzaklarla dolu bu buzulu, ip açarak , (Lider çıkış tekniği) sonra da hepimiz ipe bağlanarak devam ettik. Yavaş yavaş yükselerek, ortalama bir tempo ile ilerledik. Bu konudaki tecrübesizliğimin de etkisiyle ve bir kaç düşme tehlikesi ile tedirgin oldum. Yorgunluğum artmaya başladı. Gerimizdeki Orçun ve Cengiz'de bizi yakaladı Boyna varmadan önce (4800metre civarında). Onlar öne geçip , Kazbek geçidine ilerlediler, kar batıyordu. Boyunda buluştuk ve bir daha ki çatlakta birlikte hareket ettik. Bu uzun ve tehlikeli çatlaktı. Orçun öndeydi. Soğukkanlılığını kaybetmeden , kalın ve derin çatlakta geçiş arama başladı.Tunç, etkinliğin buz çatlak eksperi, sabırla bekliyordu. Ekip, geçiş noktasının bulunmasını ya da herhangi bir kazayı bekliyordu. Ben dayak yemiş gibiydim; iki kere berbat tehlike atlatmıştım. ıkinci düşüşümde ters bir hareketle çatlağı boylayabilirdim.Benliğimin sarsılması ile birlikte ilerledikçe yorgunluğum arttı. ÷lmek, bir ceset olarak yaşama devam etmek kimsenin pek hoşuna gitmez benim de. Daha önceki yüksek irtifa çıkışlarımda ekipler sabahın ikilerinde yola çıkıp, öğleden sonra dönüşe geçiyorlardı. Bu türde üçüncü çıkışımdı ve gene geç bir saatti. Hadi ben sanatı ve geceleri seviyorum. Ya yanımdaki sefiller! ınanın dostlar bizim ekibii Tunç, Kuvvet ve Nurcan sabah 07.30'da tekmelemesem, rüzgarın uğultusu ve yağmurun etkisi ile derinleşen uykularından bu cesetleri kimse kaldıramazdı. Şaka bir yana yatmadan önce önerdiğim plan iki türlüydü. Birincisi rutin olan gecenin 03.00'ünde kalkma. ıkincisi sabah hava düzelmişse kalkıp harekete geçmekti.

Yani gece hava kötüyse sabah namazı ile ibadete süzülmek yürüyüşe başlamak. Sabah tulumdan sürünerek yaktığım benzin ocağı, bizim sefilleri "zehirleniriz" korkusu ile sertleştirdi, kaldırdı da, yola düzüldükk. Ne ise başa dönersek, ben buzul çatlaklarında öncülerden biri olarak debelenirken, saat onbeşe geliyordu. Bir anda Cengizler ile buluşup çatlaklara karşı döğüşen altı kişi oluvermiştik. Tunç'un buz rehberliğindeki başarısı, aramızdaki emniyet ipleri ve tedirginliğimizin arttığı yavaşlığımızı engelliyemiyordu. Doğrusu bunlara rağmen, hızımız optimaldi. Ekipte kimse kötü değildi. Ama işte, sabah iki de değil de dokuzbuçukta yola çıkmıştık. Türk ekipleri hep ölümüne ve şansla mı bu zirveleri ütüleyecekti? Havadaki bulutlanma ve rüzgar istikrarla devam ediyordu. Yükseldikçe buz çatlakları bitmediği gibi, karla gizlenip tehlikeyi daha da arttırıyordu.

Altı kişi nereye gidiyorduk. En üstte, iki ip boyu dik etap olduğunu ve büyük bir buz çatlağının varlığını bilmiyormuyduk ? Zaman ve koşullar bilinçsiz, sersemce süzülerek ilerlemeye uygun değildi. Bilinç ve iradenin önde olması gerekiyordu. Ekip, gece sekiz-dokuz gibi zirveye çıkıp sabahı buz çatlaklarının dibinde bivaksız mı geçirecekti! Boyun sonrası, dikliğinbaşlangıcında (4400 m civarı) uzun bir buz çatlağının dibinde, kritik yapmaya önerdim. Kabul de edildi. 20 dakikalık konuşma ve tartışmalar, tozluksuz ayakarımı dondururken sonuçlandı. Zirvenin ve dönüşün sağlıklı koşullarda başarılabilmesi için gurup ikiye ayrıldı. Tunç ve ben zirveyi deneyecek, Orçun, Cengiz,Kuvvet ve Nurcan mevcut diğer ipi kullanarak geri dönecekti. Saat 15.20'de, Tunç ile iz açıp, rota çizgisini bulmaya çalışarak yükselmeye başladık. Amacımız, zirve kütlesini görüp durumu ona göre değerlendirebilmekti. Hesap Tunç'un fikriydi, saat 18.00 olduğu zaman nerede olursak olalım, dönecektik.÷nce zirve kütlesini gördük.Ardından da gittikçe yaklaştık. Tunç benden arsız çıktı; zaman pek de umrunda değildi. Çıkalımda! Tabii ki,ikimizde on senedir,çiftçilik yapıp yeterince harman atmıştık, olsun o kadar... Tecrübe, güven, vesaire çomar değildik! Burası da bir dağdı ve mızıkayı çalmak istiyorduk. Diğerleri aşağıya akıyorken, biz yukarı patlıyorduk. Onca koşu ve spora rağmen, yükseldikçe artan yorgunluk...

Buz çatlakları bacağımdaki dermanı nasıl da almış. Tunç ile nezaket yarışı yapmaya başladık; "Lütfen önden" düz serak duvarını geçip, tuhaf bir sırtçıkda mola verdik" Tunç!Çantaları bırakalım, pasaport ve cüzdanları yanımıza alalım, belki aynı yere dönemeyiz." diyorum. Hava kötü. Svenetia'nın çayırlarına patlayabiliriz. (Dağın öbür yüzü) Tunç, "Yapma ya! deyip imanla cüzdan ve pasaportuna yanına alıyor. Yükseliyoruz. Bir süre sonra Tunç'a ısrarla söylediğim şeyi, pasaportu ve cüzdanı almak, yapmadığımı farkediyorum. Durum komik ama fazla gülemiyoruz. Dönüşte mutlaka çantaların yanına dönmeliyiz. Boyun yükseltiye ulaşıyoruz. ıkinci zirve sağımızda kalıyor. Artık dağın arka tarafını görebiliyoruz. ÷nümüz dik buz kulvarı. Bu çok sevindirici. ıki kayalığın arasından yükseldikçe küçük zirve altımızda kalıyor. Manzara çok güzel. Bazen sis dağılıp, güneş vuruyor. Dik kulvardayız, buz ve karın altında sabit hattı görüyorum. hadi Tunç oraya geçelim dememle, "cof" buz çatlağı. Tedirginlik ve şaşkınlıkla ayağımı çektim. Korkma şansım yok; aşağıda ikimizinde devam etmesini ben önermiştim. ıtmişim sabit hattı diyerek; "Baba ortadan çıkalımÈdiyorum. Arasıra kaya setlerine çıkıp dinlenerek devam ediyoruz.

Emniyetimiz, buzul çatlakları için kurduğumuz bağlanma yöntemi; ip birliği, Bu emniyet sistemi dik etapta biraz komik kalıyor ama kontrol duygusu ve güven daha önemli ve ön planda şeyler, İstü erimiş işe yaramayan , altı oldukça sert buzu kramponlayarak harala gürele çıkıyoruz. Zirveye yaklaştıkça, reisin Ağrı kış çıkışında Durukan'a telsizde söylediklerimiz akılımıza geliyor: "Durukan zirve hırsı ile yürüme, Daha gençsin , yaparsın" Buna orada Tunç ile çok gülüyoruz. Tam da reisin söylediğini yapıyoruz.; zirve hırsı ile yürüyoruz. Dik etap bitiyor, eğim azalıyor. ama zirveler genelde arkada olur ve insanın canına okur. Ama bu sefer... Tunç , Doğan! Doksanlı yılların başlarında zirve ve başarı hırsı ile sertleşmiş, şimdi ise dağlarda, doğada geçen yılların teri emeği ve sopalanmışlığı ile yumuşayıp buluşmuş, sevgi ve yakınlık dolu bir çıkış, ortak bir zirvede sonlandırabilmiş bu iki haşarı çocuk.. Darısı çomarların başına. 24 Temmuz 22.31 , Dönüşte Samsun asfaltında.

Okunma 3016 defa Son Düzenlenme Cumartesi, 22 Aralık 2012 22:48
Yorum eklemek için giriş yapın