Serindere Yakınları

 

16.6.2001 sabahı Istanbul Kalamış’ tan yola çıktık Barış ile beraber. Nereya gideceğimizi tam olarak bilmiyorduk açıkçası. İstanbul-Ankara yolu üzerinde seyrederken benim hep dikkatimi çeken Keltepe(Kartepe) ‘ nin üzerinde bulunduğu dağlık araziye doğru yol almaya karar vermiştik. Sapanca gölünün başladığı yerde Sapanca ayrımından ayrılıp oradan başlayan tepelere tırmanacaktık bisikletler ile.


Sapanca ayrımına gelmeden TEM yolu üzerinde bir Mac Donald’s belirir, işte oraya girip bir yemek yiyelim dedik saat 11.30 gibi. Gerçi bir günlük bir gezi için epey geç kalmıştık. Arabayı benzinciye park ettik ve oradan dağlar pek bir güzel ve haşmetli gözüküyordu. Gözümüze hemen TEM yolu nun yanından başlayan dağlar üzerinde bir nokta belirledik. 2-3 tane dev antenin bulunduğu tepe idi. Bizim hedefimizin yukarısında da dağlar yükselmeye devam ediyor ve bulutlar arasında kaybolup gidiyordu.
Havada bir karanlık hakimdi, yağdı yağacak bir görüntü vardı ve o sis arasında dağlar hakikaten görkemli ve gizemli gözüküyordu. 
Benzincide yaptığımız araştırma sonunda tırmanmaya “Suadiye” köyünden başlayabileceğimiz söylediler. Suadiye köyüne gitmek için bisikletler ile TEM yolunu sınırlayan çitler üzerinden atlayıp 10 dakika boyunca tren yolu üstünde gitmemiz gerekiyordu çünkü etraf bataklık, sazlık ve otluk idi. 
Tren yolu haricinde başka yol var mı diye oradan geçen bir yaşlı amcaya sorduk, aldığımız cevap bizi terslercesine; “Ne yolu kardeşim, burda yol yok” cevabı oldu. Eyvah dedik, buranın yerlileri pek güler yüzlü değillerdi.Tren yolunu 10 dakika boyunca İstanbul istikametinde takip ettikten sonra Suadiye köyüne giden bir otoyola girdik. İşte ilk hedefimiz 20 dakkalık bir bisiklet yolculuğu ile ulaşacağımız Suadiye köyü idi. 


Sağlı sollu düzgün ve modern üretim tesislerini geçtikten sonra pek de şirin olmayan, yapı halinde evin bolca bulunduğu, fakat görkemli bir camisi olan köye ulaştık. Rastgele yollar deneyerek dağa çıkan yolları bulmaya çalıştık ama nafile. Ben tarlada çalışan 5-6 kişiye iyi günler dediğim zaman hepsi bana bakakaldı ve cevap vermediler. 
Bunu üzerine benim arkadaş olaya hemen el atıp bir “ Selamın Aleyküm “ çekti. Bunun üzerine köylüler hep bir ağızdan koro halinde “Aleyküm selam, buyur beyim, hoşgeldiniz” dediler. Buradan sonra ilk durağımız köy kahvesi oldu. Biliyorduk ki, o çevre hakkında iyi bilgi almanın en kolay yolu köy kahvesindeki insanlar ile muhabbet etmekti. 
Çaylarımızı içtik tepeye nasıl çıkacağımızı öğrendikten sonra, içtiğimiz çayların ikram olduğunu söylediler bize. Teşekkür edip, pedal çevirmeye başladık. 
Yollar güzel ve ferah idi, belirli bir kilometreden sonra bisikletlerden inip yayan olarak çıkmaya başladık. Yukarı çıktıkça gizem artıyor, hava kararıp sisleniyordu. Takriben 2 saat içinde aşağıdan belirlediğimiz antenlere ulaşmış idik ve saat daha erkendi. Kendimizi iyi hissediyorduk ve daha tırmanmaya karar verdik. Güzel bir çeşmeye gelmiştik. 1986 yapımı ve üzerinde kelimeleri birbirinden ayırmadan yazılmış bir yazı vardı; çözmeye çalıştık. Tekrar yola çıkmak üzere iken bisikletle yanımızdan daha sonra adının Engin olduğunu öğrendiğimiz bir genç geçti. Daha yukarılara çıkabileceğimizi Serindere köyünün ve Keltepe’ nin fazla uzak olmadığını söyledi. Onunla birlikte yola koyulduk. Bize oturduğu yeri ve ineklerini ve öküzlerini gösterdi. Kestirme orman yollarından daha yukarılara çıkmamızı sağladı. 

Bizim sadece spor için bu işi yaptığımıza şaşırdı ve, araba ve motosikletin daha zevkli olduğunu anlatmaya çalıştı. Eh adam her gün orayı in, çık bayılmış tabi bisikletle. Tekrar bu taraflara geldiğimizde onu evinde ziyaret edebileceğimizi söyleyip ayrıldık Engin’ den. Saat 3 civarı idi. Biz hedefimizi bayağı aşmış ve Orman Müdürlüğünün bir deposuna gelmiştik. Çok güzel bir hava, puslu ve gri bir gökyüzü. Bulunduğumuz yerden bir kanyon ve dik yamaçlar gözüküyordu. Bir tarafımızda Sapanca gölü, öbür tarafta ise körfezi görürken 25 dakika önce, artık yükseklikten buralar görünmez olmuş, yanlızca yüksekteki doğa ile başbaşa kalmıştık. Serindere köyüne ve kanyona ve hatta şelaleye çok yakındık. Vadiyi görebiliyordum, dik yamaçlar ve sis ortamı çok gizemli yapıyordu. Daha ilerlemek ve vadiye inmek istiyorduk. Fakat bunu yapmadan önce bir görev bizi bekliyordu. Yukarı kadar taşıdığımız içkilerimizi gömmek için çok güzel bir yerde idik. Orman Müdürlüğü deposunun oradaki çeşmeden sonraki üçüncü demir elektrik direğinden aşağı 90 derece bakıp gördüğümüz ağaç dibi; işte orası............(Aman benden önce almayın onları)

Kışın kar sularının aktığı bir dere yatağının yanı başı. Şu anda kuru bir dere. Derenin açtığı yol, yarım bir tünel oluşturmuş, ağaçların arası, çok gizemli ve korkutucu bir yol. Görevimizi yerine getirip, geri dönüş yoluna başlamaya karar verdik. Bulunduğumuz o son noktadan bir çok yere yollar ayrılıyordu. Biri orman içine giriyor, bir başkası geldiğimiz yolun devamı olarak yukarı doğru muhtemelen Keltepe(zirve)’ye doğru devam ediyordu. Bir başka yol ise dağın arka terefında bulunan vadiye doğru iniyordu(muhtemelen Serindere Kanyonu). Bir sonraki hedefimiz bu vadi olmalı diyerek, geldiğimiz yoldan bisikletler ile inişe geçtik. Mükemmel bir doğa ve renk zenginliği; yeşilin ne kadar çok tonu varmış. Tek bir pedal bile çevirmeden Suadiye köyüne kadar indik ve 18:38 civari tekrar benzincide idik. 

Yukarıda keşfedilecek çok şey kalmıştı. Fakat biz ilk kez orada idik ve sadece belirgin yolları kullanmak bize bu seferliğine düşen görev idi. Bir dahaki sefere tepede kamp yapmaya ve Serindere’ deki vadiyi keşfetmeye karar verdik. Bizim için orası hala bakir bir cennet gibi idi, görev daha bitmemişti, yeni başlıyordu.

Tolga Çeltegligil

Serindere yakınları

16.6.2001

Okunma 10685 defa
Bu kategoriden diğerleri: « Tunç FINDIK ile Söyleşi Serindere »
Yorum eklemek için giriş yapın