Hasan Dağı

 

Ekip: Şeniz TATAR, Selda ÜSTÜNDAĞ, Murat BALABAN, Serdar Özgür ATA
Rota: Klasik

Perşembe ve Cuma günü süren yoğun ve eğlenceli e-mail trafiği neticesinde ekibin kimlerden oluşacağına, kimin ne getireceğine, vakit ve nakit kazandıracağı düşünülerek otobüs yerine araba ile gidilmesine karar verilmişti. C.tesi saat 02:00 gibi son eleman Selda'da arabaya bindi ve İstanbul-Aksaray-Helvadere yolculuğuna başladık. Yol boyunca arabayı ben ve Şeniz değişmeli olarak kullandık. Acele etmeden gittiğimizden kimse fazla yorulmadan sabah 10 gibi Aksaray-Ağaçlı tesislerine geldik. Ankara simitleri ve çorba eşliğindeki kahvaltının ardından İstanbul’daki anlaşma gereği arabayı kullanacak 3ncü şahıs olan ve yol boyunca arka koltukta sürekli uyuyan Murat yediği fırçalarında etkisiyle direksiyona geçti ve 12 gibi Helvadere'ye ulaştık. Kamp alanı olarak ilk önce dağ evine gittik. Kalıntılar üzerinde yapılan arkeolojik incelenmeler, çobanlarla muhabbet ve dağ evinin köpekleriye karşılıklı atışmaları takiben gece yürüme yolunu kısaltacağı düşüncesiyle kampı otel'e giden yol üzerindeki su deposunun oraya kurmaya karar verdik ve dağ evinden ayrıldık.. Altımızda araba olmasının rahatlığıyla otel-su deposu arasında 3-4 kez gidip gelmeler sonunda nihayet yol kenarında bir yer beğenebildik ve kampı attık. Çadırları kurup yerleştikten sonra madem araba var hadi  bu akşam  yemeğe "dışarıda yiyelim" diyerek tekrar Helvadere'ye indik. Bir güzel karnımızı doyurup sularıda takviye ettikten sonrada tekrar kamp alanına döndük ve saat 16 gibi tulumlara girip uyku moduna geçtik.

9-saatlik güzel bir uykunun ardından pazar gece 1 gibi kalkıldı. Hava oldukça güzel, rüzgar var ama soğuk yok, ay kayıp, gökyüzü yıldız kaynıyor. Şehirden alınan pasta-börekler, Selda'nın yaptığı portakallı kek ve evden gelen bilimum kahvaltılıklar ile güzel bir yeme-içme safhasını ardından zaten hazır olan çantalara son malzemeleride yerleştirdik.  İniş sonrası vakit kazandıracağı düşüncesiyle kampıda toplayıp arabaya attıktan sonra 3 gibi Şeniz-Selda-Murat-Serdar düzeninde yürümeye başladık. Ekibin onayladığı hızlı olmayan bir tempoda 1.5-saat kadar yürüyerek önceki gün kararlaştırılan rota üzerinde karın başladığı noktaya ulaşıldı. Buradaki 20-dakikalık molada ayakkabılar değişip kramponlar takıldı bir şeyler yenip içildi. Bu noktada şunu söylemekte fayda var: Şeniz Zirve  Dagcilik  teknik  kurul  üyesi olup yaz/kış toplam 8 Hasan dağı çıkışı vardır. Bu faaliyet benim 5 Hasan dağı faaliyetim olup, 1999'dan beri bir yaz, üç kış tırmanışım daha vardır. Selda yaz ve kış birer,  Murat ise bir kez kış Hasan dağı tırmanışı yapmıştır. Özetle ekip dağın yaz/kış koşullarını iyi tanıyor ve rota bilgisi tamdır. Kazma-krampon eğitimi ve malzeme açısından hiç bir eksiğimiz olmamakla beraber kullanım konusunda tecrübe eksikliği olan arkadaşlar için kramponla yürüyüş ve olabilecek bir düşmede kramponlarla nasıl durulacağı konusunda aramızda bir bilgilendirme konuşması  da yaptık ve ardından aynı düzende yürümeye başladık.
 
Sert kar sayesinde yürüyüş oldukça rahat geçiyordu. Murat'ın temposunda düşme olsada 15-20saniyelik küçük molalarla ilerlemesine devam etti. 2-saatlik bir yürüşün ardından eğimin artmaya başladığı noktada Şeniz ve Selda'nın oluşturduğu ön grup ile Murat ve benim oluşturduğumuz arka grup arasında 5-dakikalık bir mesafe ile ilerlememize devam ettik. Elmas kaya'yı (bizim isimlendirmemizle Gözyaşı Damlası'nı) sağımıza alarak klasik rotadan yükselmeye başladık. Eğimin iyice arttığı noktada mola vererek ekibi tekrar bir araya topladık. 15-dakika kadar oturup bir şeyler yiyip içtik. Mola sonrası aynı düzende yürüyüşe başlansada Şeniz ve Selda karın battığı bir bölgeye girip kalınca, sert kar olan bir yol bulup öne ben geçtim. Şeniz ve Selda'da yan geçişle bu rotaya geçti ve buradan itibaren sırta kadar yürüyüşe Serdar-Selda-Murat-Şeniz diziliminde devam ettik.
 
Sırta çıkana kadar Murat'ın temposu biraz daha yavaşlasada ufak molaların kestiği sabit hızla S-çize çize çıkışına devam etti. Sanırım 1-saatlik bir süre içerisinde hepimiz sırtta toplandık. Rüzgar her zamanki gibi harikaydı. Hava açık ve güneşli olduğundan dondurmasada yeterince üşütüyordu. Rüzgarın şiddetiyle sağa sola yalpalayarak 10-dakikalık bir yürüyüşle kraterin içine inip rüzgar almayan bir yerde 15-dakikalık bir mola daha verdik. Molanın ardından başlayan yürüyüş karın yumuşaklığı, kaya diplerinde üzeri örtülü derin boşlukların yarattığı risk (ki bunların birine sol bacağımla gömülüp biçimsiz bir şekilde düştüm, sağ kramponum sol dizimin arkasından girdiysede pantolonlarımı yırtmakla kaldı, bileği burkma-kırma veya kramponla yaralanma gibi daha ciddi sonuçta doğurabilirdi) ve kramponlarla kayalar üzerinde ilerlemenin zorluğundan biraz ağır tempoda sürdü. Bu arada Murat'ta iyice yorulduğunu, devam etmeyeceğini söylesede elini uzatsa tutabileceği mesafedeki zirveyi gösterince bu fikrinden vazgeçti. Sanırım 20-25dakikalık bir yürüyüş ile 9:30 gibi kamptan çıkıştaki düzende zirveye ulaştık. 
 
Biraz uzun sürsede sorunsuz ve keyifli bir yürüyüşle 6.5 saatte zirveye geldik. Hava harikaydı, Aladağlar, Bolkarlar, Erciyes net olarak görülebiliyordu. Murat'ın yorgunluğu belli olmakla beraber ekibin kalanı gayet iyi durumdaydı. Zirvede yarım saati geçen uzun bir mola ardından fotoğraf çekme safhasınıda bitirerek dönüş için hareket ettik. Uzun molada Murat'ta dinlenmiş keyfi yerine gelmişti. Kraterde verdiğimiz mola yerine kadar önden gitti. Burada tekrar uzun bir mola ile bolca yiyip sıcak bir şeyler içtik.  Arda arda verilen iki uzun mola sayesinde iyice dinlenmiş olarak hareket ettik. Sırtaki rüzgar  şiddetini artırdığından  dengemizi zar zor sağlayarak sırtı geçip Serdar-Selda-Murat-Şeniz düzeninde klasik rotadan inişe başladık.
 
Eğimin fazlalığı ve sert kara karşılık buzlanma olmaması krampon dişlerinin tamamen batmasına izin veriyor buda inişi oldukça kolaylaştırıyordu. Havanın sakinliğiyle birlikte ideal bir ortamda 2-saat kadar ilerleyerek iyice alçaldık. Artık eğimde bitmiş, dağın yamaçlarında yürüyorduk. Öncü olarak  kramponlarla yürüyüşün rahat ve hızlı olmasından dolayı olabildiğince karda ilerlemeye karar verdim ve kazanın olduğu vadide ilerlemeye başladım. Vadi içinde 15 dakika kadar yürüdükten sonra sol taraftan kuru zemine çıktım. Artık kamp yerine 1-saatlik bir yürüyüş mesafesi ya var ya yoktu. Güzel bir tırmanış olmuştu. Arkama baktığımda Selda ve Şeniz'i yürüken gördüm. 100m kadar gerideydiler. Konumum nedeniyle o sırada Murat görüş açımda değildi. Ben kramponlarımı çıkarmış ayakkabılarımı değiştirken Şeniz'in sesi geldi : "Serdar Murat düştü!!!". Başta dalga geçiyorlar sandım sonra kramponları takıp düştü kafasını çarptı diye düşündüm ardından Şeniz'in aşağı doğru koştuğunu görünce kaydığını anladım. İyide böyle bir yerde nasıl olmuştu? Tekrar ayakkabıları giyip kamponlarımı takıp yanlarına ulaşmam 10-dakika kadar sürdü. Sanırım yorgunluktan,  Murat yürümek yerine kayarak inmek istemişsede  ilk denemesinde kayamadığından tekrar ayağa kalkmış bu arada Şeniz zemini kontrol etmek için kaymayı denemiş ancak kısa mesafede çok hızlanıldığını görünce kazma ile durup kalkmış, Selda ve Murat’ı kaymamaları  konusunda uyarmış. Uyarı neticesinde kaymak üzere olan Selda tekrar doğrulup yürümeye devam etmiş. Bu sıra Selda ve Şeniz’in 3-4 metre arkasında kalan Murat (ki faaliyet süresince öncü artçı düzenine özen gösterilmişti. Bu anda ilk ve son kez Murat’ın arkada kaldığı bir sıra oluşmuştu) uyarıyı göz ardı edip – belki de duymadı - kaymak için tekrar sert  kara oturup kaymaya başlamış ancak kısa mesafede oldukça hızlanınca  kazması ile durmaya çalışmak istemişsede duramamış, kendi ifadesi ile ilk 4-5 metre sonunda panikleyerek kazmasını elinden bırakmış kramponlarla durmaya çalışmışsada başarılı olamamış. Kazmayı kaybettiğinden yönünü değiştiremeyerek artan bir hızla ilk kayaya kontrollü bir şekilde sırtı dönük çarpsada durmayı başaramayarak kayanın uzerinden aşıp kulvar boyunca kaymaya devam etmiş. İlk çarpmanın etkisiyle kontrolünü ve reflekslerini kaybetmiş ikinci kaya kütlesine bilinci yarı açık olarak sağ tarafından ve göğsünden şiddetle çapmış ve durmuş. Ben yanlarına ulaştığımda Murat büyükçe bir kayaya yaslanmış, burnu kanıyordu. Bilinci tamamen açıktı. Burnundaki kanama, sağ kolundaki ve sağ arka batın bölgesi sıyrıklar dışında her hangi bir dış yarası yoktu. Şeniz ve Selda ilk kontrollerini yapmış sürtünme ve çapmadan oluşan sağ kolundaki kanayan açık yaraları sargıya alıyorlardı. Davranışları ve konuşmasında anormallik yoktu. Çok büyük bir acı çekiyormuş gibi durmuyordu ancak sonrasında kendininde dediği gibi acı eşiği çok yüksek biri olduğu belli oldu.  Sağ karın boşluğunda ve sol omuzunda acı olduğunu, omuzunda kırık olabileceğini söyledi, çok büyük bir şans ki ayak ve bacaklarında hiç bir problem yoktu, 1-2 dakika oturduktan sonra yürüyebileceğini söyleyip doğrulmaya çalıştığında sol omuzundaki acı nedeniyle önce kalkamadı. bir mont ile omuzunu ve sol kolunu askıya aldık ve sabitledik. Sonra tekrar kalkmaya çalıştı ancak bacaklarına kramp girdiğini söyleyerek doğrulamadı. Sanırım düşmenin şoku ve adrenalinin etkisiyle oluştu kramp. Oturtup bacaklarına masaj yapmaya ardındanda  üzerlerine bastırmaya çalıştık. 1-2 dakika sonra bizimde yardımımızla doğruldu. Karın üstünden 3-4 metre yanındaki  kuru alana geçirik. Burada tekrar oturtarak burnuna ve bilegine pansuman yaptık. Karın boşluğundaki ağrısı şiddetlenmeye başladıgı için ağrı kesici istedi ama bu talebini ilkyardım kuralları geregince red  ettik.(Agrı kesici  hastanın  hem  tansiyonunu duşurebilir hem de ağrıyan yerleri konusunda size saglıklı bilgi vermesini engeller. Yeri gelmişken: Ekip üyelerinin tamamı gerek dağcılık gerek arama-kurtarma faaliyetleri gerekse motosiklet kullamakta olduklarından değişik kurumlardan bir kaç kez ilkyardım eğitimi almıştır.) Çantamızda ve üstümüzde ne varsa giydirebildiklerimizi giydirerek, giydiremediklerimizi bir şekilde üzerine sararak sıcak tutmaya çalıştık. 5-10 dakika kadar daha orada oturduktan sonra iyi olduğunu ve yürüyebileceğini söyledi. 

Ben Murat'a eşilik edip onunla yürürken Şeniz ve Selda Murat'ın çantasını  ve diğer eşyaları kendi çantalarına yerleştirip ardımızdan gelmeye başladılar. 15-20dakika yürüyüyüş ardından özellikle karın boşluğundaki acının gittikçe arttığını söylemeye başladı, artık yürümekte zorlanıyordu. Murat güvenlik, kazalar, ilk yardım gibi konularda tecrübeli ve bilgisi olan birisi dolayısı ile kaza  sonrası vucudunu dinlemeyi, sakin soğukkanlı davranmayı ve rahatsızlıkları hakkında bizi düzgün şekilde bilgilendirmeyi başardı. Kazadan sonra bizim doğru hareket etmemizde büyük yardımı ve destegi oldu. Karın boşluğunu kontrol ettiğimizde orada bir sertliğin oluştuğunu fark ettik. Bu bir iç kanama işareti olabilirdi. İlk yardım bilgisi olduğundan Murat'ta bunu farkındaydı ve bu andan sonra morali oldukça bozuldu. Bu arada aşağıda arabayı görebiliyorduk ve biz maden yoluna doğru inişe devam edereken Şeniz'in gidip arabayı maden yoluna getirmesine karar verdik. Bu aşamadan itibaren Şeniz bizden ayrıldı. Hasan dağının güzel bir yanı cep telefonlarının çekiyor olması, Avea sorun çıkarttıysada Turkcell üstüne düşeni yaptı. Ben Murat'a destek olup onunla yürürken Selda sık sık telefonla doktor olan kardeşini arıyor, aldığımız direktifler doğrultusunda hareket ediyorduk. Kontrollü ve oldukça yavaş bir şekilde sık sıkta mola vererek inmeye devam ediyor, bir yandan da moralini yükseltecek yönde sürekli Murat'la konuşuyorduk. Kaza bölgesinden yaklaşık 1km kadar yürüdükten sonra artık daha fazla yürüyemeyeceğini söyleyince o noktada Murat'ı yatırdık ve Şeniz'le irtibata geçtik. Şeniz  arabaya ulaşıp maden yoluna gelmişti telefonla jandarmayı aradığını, ambulans ve jandarmanın yolda olduğunu haber verdi. Bu arada Murat iç kanamanın etkisiyle üşümeye başladı.  Güneş neredeyse batmış rüzgar sıkı esiyordu. İşe yaramasada çantalarımızla rüzgarın önüne set yaptık, hareket edemediğinden bivaka sokamadık ancak bivağı ve kalan ne varsa üzerine örtüp bizde Selda'yla iki yanına uzandık. Hava iyice soğuduğundan ve giyeceklerin çoğunu Murat için kullandığımızdan bizde tirtir titremeye başladık. Bu şekilde geçen 45dakika - 1saat kadar süre sonunda  Şeniz tekrar yanımıza geldi ve ondan aldığımız giyislerle bizde  kendimizi korumaya aldık. Bize giysi bıraktıktan sonra Şeniz yolu bilmediklerinden dolayı tekrar aşağı indi ve arabayla Helvadere'ye doğru jandarma ve ambulansı karşılamaya gitti. Yarım saate yakın bir süre sonra Jandarmayı ve bizim arabayı Helvadere yolundan görünce biraz rahatladık. 1-saate yakın bir zaman ardındanda Şeniz, 4 jandarma (2 astsubay, 2  er) ve köyden muhtar yanımıza ulaşti. Şeniz telefonda ısrarla sedye gerektiğini söylemişse de sedye bulamamışlar onun yerine Helvadere'den aldıkları cenaze taşımada kullanılan 4-kolluyu getirmişlerdi. Sonradan  bunun sebebinin Jandarmanın kız kaçırma olayı için bulundukları yakın bir köyden gelmesi, Pazar günü olduğundan Helvadere’deki saglık biriminin kapalı, doktorunun ve anahtarınında Aksaray’da oldugunu öğrenecektik. Vakit kaybetmeden Murat'ı içine yerleştirip inmeye başladık. Şeniz, ben, muhtar, köyden bir kişi ve 4 asker Murat'ı taşırken arazi yapısı, havanın kararması ve ağırlıktan dolayı oldukça zorlandık,  neticesinde 45-dakika kadar bir sürede aşağıdaki araçlara ulaştık. Bu sırada 112'nin ambulansıda geldi. Ambulanstaki doktor ve sağlık görevlisinin kontrolleri ardından Murat araca alındı ve Aksaray devlet hastanesine doğru yola çıkıldı.  Ambulansta aradaki camdan görebildiğim kadarıyla yolda sadece serum takıldı, hastaneye ulaşmak 20-25 dakika sürmüştür. Kaza 12:30 gibi olmuştu, biz acile ulaştığımızda ise saat 18:30 du. Acildeki ilk müdahale ardından çekilen röntgenlerde omuzdaki kırık belirlendi, ultrason sonrası ise organların birinde kan pıhtısı ve yumuşak dokuda iç kanama olduğu tespit edildi. 19:30 gibi acil ameliyata alındı ve 21:00 dolaylarında da çıktı. Ameliyat ve sonrasında 3 ünite kan takviyesi yapıldı. Gece boyunca Selda ve Şeniz Murat’a refakat etti. Bende dönüş yolunuda düşünerek uyudum. Sabah 6 gibi ailesi geldi. Saat 7 gibi yanına gittiğimde ise Murat iyice kendine gelmiş faaliyetin kahramanı olarak acı ve ağrılarına rağmen gülümsemeye başlamıştı. 

Aksaray Devlet Hastanesinde bize gösterilen ilgi gerçekten çok çok iyiydi. Kapıdaki polis memurundan ameliyatı yapan doktora kadar herkes son derece ilgili davrandı ve elinden geldiğince yardım edip yol gösterdi. Hepsine  ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Bizler hastaneden 8 gibi ayrıldık. Jandarmaya gidip ifadelerimizi verdikten sonra dönüş yoluna koyulduk. Yeri gelmişken jandarma personelinede yardımlarından ve gösterdikleri sıcak ilgide dolayı çok çok teşekkür ederiz.
 
Kazanın kendisi büyük bir şanssızlık olmakla beraber kaza sonrasında aslında bir çok şey bizim lehimizde gelişti. Hasan dağının konumu, şehre yakınlığı, kazanın olduğu yerin görece dağın alçak bir kesiminde olması, Murat'ın açık yarasının olmaması ve kaza anından itibaren hastanaye kadar bilincini sürekli açık olması, cep telefonlarını çalışması, ekibin tecrübesi, ilk yardım bilgilesine sahip olmamız, hava şartlarının iyiliği gibi  pozitif etkenler göz önüne alındığında bile hastaneye ulaşmak 6 saat sürmüştü. Aladağlar veya Kaçkarlar gibi arazi koşullarının daha zorlu olduğu yerlerde kötü havalarda olabilecek daha ciddi kazalarda bu sürenin çok çok daha uzayacağı kesin.
  
Hastanede Murat’la konuşurken uyarılara rağmen neden kaydığını sorduğumuzda kayarak inmeyi daha çıkarken kafasına koyduğunu söyledi. Aslında buna dağ kazası demekte ne derece doğru olur soru işareti zira Murat belki yorgunluktan bir an önce aşağı inmek için belki biraz eğlence olsun diye kayarak inmek istemiş ve başına-başımıza bunlar gelmişti. 100 metre daha yürüse kuru zemine ulaşacak ve 1saatlik bir yürüyüşle faaliyeti sona erdirecektik. Bu kaza bir şey daha gösterdi ki kitaplarda yazılanlar boşuna değil: “Kazaların çok büyük bir oranı inişte oluyor”. Tırmanıcı ya yorgunluktan yada tırmanışın sona erdiği fikrine kapılmaktan konsatrasyonunu kaybediyor. Sonucunda ihmal edilen emniyet kuralları ve davetiye çıkarılan kazalar . Şu kesin ki bir tırmanış kamptan atılan ilk adımla başlar, tekrar kampa dönüşteki son adımla biter.


Kazanın bize verdiği belkide en önemli ders ise kask kullanımı. Biz eminiz ki Murat kaskı olmasaydı şu an hayatta değildi. Ambulansa taşıma esnasındaki kargaşada  kaskı sanırım orada unuttuk. Keşke buraya bir fotoğrafını koyabilseydik. Çarpma sonucunda kask kulak hizasında sağ kenarından tepesine  doğru kırılıp ayrılmıştı (Güzel mavi bir Salewa kasktı, yazık oldu!!!). 2-3 santim kalınlığında poli-karbonat malzemenin o hale geldiği düşünüldüğünde  kayalara çarpan  kask yerine Murat’ın kafa tası olsaydı yanına ulaştığımızda göreceğimiz manzarayı düşünmek bile istemeyiz. Hangi dağda hangi rotada olunursa olunsun KASK KASK KASK.
 
Diğer bir noktada: Evet eğitim şart ancak, teorininde tek başına pek bir anlamı olmadığı ortada. Eğitimli birinin görece neredeyse düz yol sayılabilecek bir noktada kayması ve kazma-kramponları olmasına rağmen duramaması tamamıyla deneyimsizliğin, tecrübe eksikliğinin bir sonucu. Biliyor olmak yetmiyor uygulamış olmakta şart.

Yaşananlardan edililen tecrübe onlarca zirveye bedel kuşkusuz. Umarız Murat’ta bir an önce iyileşir ve bu faaliyet iyi bir ders/tecrübe ve kötü bir anı olarak kalır.
 
Ekip adına
Serdar Özgür ATA

 

Okunma 9565 defa
Yorum eklemek için giriş yapın