
Gökyüzünde yıldızlar vardı. Hem de sayamayacağınız kadar çok. Ve uzaklarda bir yerlerde kendisini hilal zanneden bir ay yavaş yavaş alçalıp ömrünü tüketiyordu.Aladağlar da ilk kez bu kadar dingin bir hava ile karşılaşıyorum. Soğuk yok, rüzgar yok. Rüzgar çadırımı yırtılırcasına ilk kez doymuyor. Bu gece derin bir uyku uyuyacağım. Yıldızlar üzerime üzerime yağacak gece boyu...

Çantamı hazırlıyorum uykudan önce. Ve uyku tulumunun içerisine attığımda kendimi sessizlikte ve uykuda kayboluyorum kalk saatine kadar.
Saat 01.00. Çadırlar hareketli. Ayhan’ın uçak motoru gibi çalışan o malum ocağının sesi geliyor biraz sonra. Herkes telaşla son hazırlıklarını ve kahvaltısını yapıyor heyecan içerisinde.Saat 02.00. çadırların dışında toplanmış kafa fenerleri ileride ki toplanma yerine, Hasan Hüseyin’in çadırının yanına doğru yürüyor. Kendini hilal sanan ay çoktan yok olmuş. Ama kum gibi yıldız kaynıyor gökyüzü.Yıldızbaşı ve BDK’ya doğu çarşağından gidecek ekipler bir anda yok oluyor kamp yerinden. Gece sessizleşiyor. 02.30 gibi bizde yavaş yavaş dağın eteğinde ilerliyoruz rotaya girmek için. Bati rotası, gün aydınlıkken oldukça heybetli görünüyordu. Yücel önde biz arkada, altı kişi ilerliyoruz kafa fenerlerinin ışığında. Ve ilerlerde bir yerden, Yücel’in gözüne kestirdiği bir yerden dalıyoruz yukarıya doğru ağır ağır. Bir babaya rastlıyoruz, sonra birine daha. Doğru rotadayız demek ki.

Dağın bu yüzünden yer yer küçük yan geçişler ve uygun yollar arayarak yükseliyoruz. Gün karanlık daha. 3.200 metrelerde rotayı kaybediyoruz. Her taraf toblerone kayalık ve birbirine benziyor. İşaret babaları görünmüyor yolumuzda. Son mola verdiğimiz yere doğru geri inişe geçiyoruz. Sonra bati yüzünün en sağına doğru yeniden yükselmeye başlıyoruz. Ve bir noktadan sonra bu tırmanışları iyiden iyiye ellerle yapmaya başlıyoruz.
Rotayı bulduk. Peck kulvarı önümüzde yükseliyor. İsmet, haziran ayında Peck diye girdikleri yanlış rotayı gösteriyor. Gün yavaş yavaş ağarırken batonları çantalara yerleştirerek tırmanışın keyfine kendimizi bırakıyoruz. Önümüze çıkan ve kulvarı dolduran buzulu yan kayalardan tırmanış ile geçiyoruz. Gün aydınlandı artık. Ama kulvarın içi güneş almıyor ve soğuk. Uzaklarda ne anfi nede zirve görünmüyor. Tırmanışa devam. Kulvarın içerisinde 2-3 derece tırmanışlar ile ilerliyoruz. Yer yer 4’luk yerler geciyoruz.Ve iste kilcik. Kılçığı yandan tırmanarak geciyoruz. Güneş bizimle. İçimiz ısınıyor. Artık zirve yolundayız. Keyifli ama yorucu bir sureci geride bırakıyoruz.

Ve zirve. Zirve kalabalık. Doğu çarşağindan çıkan arkadaşlar bizden kısa bir sure önce gelmiş dinleniyorlar. Kutluyoruz birbirimizi.Dinlenme, fotoğraflar, uzak zirvelerin seyredilmesi, aşağıda vadide karınca sürüsü gibi yürüyen yıldızbaşı ekibinin ilerlemesi derken iniş saati geliyor. Önden bir grup hızla iniyor külahtan. İlk boltta Ozgur ip acıyor. Yavaş yavaş ipe girip inerken ekipler, Yücel aşağıda ikinci ipi açmaya başlamış bile...
İp inişleri biraz uzun sürüyor. Sonra doğu çarşagına doğru devam ediyoruz. Ve suyu kalmamış dipsiz gölün yanından geçerek, vadide ilerliyoruz tempomuzda. Suyun başında biraz konaklıyor ve çobanın ikram ettiği elma ve armutları yiyoruz. Sonra kapıdan geçip; yorgun ama keyifli bir faaliyeti tamamlamış olmanın hızı ile kamp yerimize, Arpalığa doğru yürüyüşümüz devam ediyor...

Sonrası; ayni. Her sona eren faaliyetin devamında ki ayni koşturmaca. Çadırlar toplanıyor, traktöre biniliyor ve bizi İstanbul’a doğru götürecek aracımıza bir an önce binme telaşı....
Sıcak bir çorba ve İstanbul’a kadar yorgun bedenlerin derin uykusu...
Yeni zirvelerde buluşmak üzere; gülümsemeniz eksik olmasın.
Tırmanışla ilgili diğer fotoğraflar İçin;
http://picasaweb.google.com/erguncem/DemirkazikBatiKulvari2007
Cem Ergun