423 km, 10 saat 38 dakika, Bir kraker Bir dünya rekoru

Son beş yıldır, her bahar uzun-mesafe uçuşu için yola çıkarım; eğlenmek için uçuyorum ve cross-country uçuşu her zaman aradığımı vermiştir. 1998’de New Mexico Hobbs’tan Teksas Bryce yakınlarına kadar 290 km uçmuştum, bir dünya rekoru. Ama Godfrey Wennes Avustralya’da çok daha uzağa gitti. O zamandan beri rekoru geri istiyordum. Bir sonraki üç bahar Hobbs’ta iyi uçuşlarım oldu (160+ km’yi o kadar sık uçmuştum ki, kendimi kamyon şoförü gibi hissetmeye başlamıştım), ancak dünya rekoru koşulları bir türlü oluşmadı. Hayal kırıklığına uğratıcıydı, ama eğiticiydi de; ovada XC uçuşu, benim sıradan dağ uçuş alanlarıma oranla, son derece teknikti. Yüzlerce saat ova uçuşlarından sonra, sabah bulut uçuşlarının inceliklerinden ve gün ortası tam-güç dust devil (küçük hortumlar) boğuşmalarından keyif almayı öğrendim. Bir önceki sezon taktiklerimi değiştirmiş ve motorlu bir Ozone Octane’la ABD’yi uçtan uca geçmeye karar vermiştim, belki de son “cross-country” uçuşu, ancak o bahar mesafe uçuş rekoru isteği her zamankinden daha güçlü geri geldi. Hobbs’ta hayal kırıklığına uğramış, Zapata’ya Flytec Dünya Rekoru Kampına, rekorları kovalamak ve bir arkadaşımla, Darryl Czuchra, TV belgeseli çekmek için gelmiştim.


Zapata, Teksas/Mexico sınırında küçük bir kasaba; pek çok insan oraya tatil için gitmez; sıcaktır, basıktır ve tüm bitkilerin dikenleri varken hayvanların da zehirleri ve zehirli dişleri vardır. Ama uçuş için çok ama çok iyi bir yer, yerel halk da kasabalarını istila eden mesafe-takıntılı pilotlara misafirperver davranıyor.


Birkaç yıl önce, meteorolog ve planör pilotu Gary Osoba, dünya rekorlarının kırılabileceği, güçlü ve düzenli rüzgar ve termik potansiyeli yüksek olan, tüm gün uçuşa izin veren bölgeleri bulmak için tüm Amerika kıtasını araştırdı. Teksas Zapata’yı seçti ve Davis Straub ve David Glover’la birlikte Flytec Dünya Rekorları Kampını organize etti. O yıl dünya yelken kanat rekoru, Manfred Rhumer’sın 700 K’ lik uçuşuyla son bulmak üzere, pek çok kez kırıldı. Josh Cohn yamaçparaşütü ile 322 km mesafe rekorunu, Kari Castle  kadınlar mesafe rekorunu, David Glover yelken kanat mesafe rekorunu, Davis Straub ise sabit kanatlı hava araçları rekorunu kırdı. Bu olağanüstü sezondan sonra Zapata’nın dünya rekorları için çok büyük bir potansiyel taşıdığı apaçıktı.





14 Haziran’da gelmiştik ve ertesi gün David Prentice ile 241 km’den uzun mesafeyi 7 saatte uçtuk. 19 Haziran’da, Louise Crandall ile 210 km’den  fazlasını 6 saatte uçtuk. 20 Haziran’da David kendi Ozon Proton GT’si ile 386 km ile dünya rekorunun yeni sahibi oldu. Sabah 11.00’de kalkıp akşam 20.00’de indi. Aynı gün Mike Barber yelken kanadıyla o güne kadar kimsenin gidemediği kadar uzağa gitti ama dünya rekorunu 1,6 km’den (1mil) az bir mesafeyle kaçırdı (rekor sahibi olmak için eski rekoru yüzde bir ile geçmeniz gerekir). Efsane bir gündü; bulutlar erkenden oluşmuştu, rüzgar güneyden sert esiyordu ve pek çok pilot uzun uçuşlar gerçekleştirdi. Ne yazık ki ben kendi organizasyon eksikliğimden kaynaklı sorunlar yaşıyordum ve vinç kalkış alanını hiç terk edemedim. Aslında, vinç sırası beklerken güneş çarpmıştı; sıcaklık 38 derecenin üzerindeydi, tam takım giyinmiş, hızla su kaybetmiş ve zihinsel olarak bitkin düşmüştüm. Kendime kızıyordum ama potansiyeli gördükçe, burada olmaktan mutluluk duyuyordum. 21 Haziran’da Gary hafif doğu-güneydoğu rüzgarlarını haber veriyordu ama ben günü uçarak geçirmekte kararlıydım. İşte o gün olanlar.


21 Haziran


Dünkü fiyaskodan sonra oldukça motiveydim. İyi dozdaki bir dirençten başka hiçbir şey arzuyu bu kadar duru bir hale getiremez. 9.30 gibi gökyüzünün tümüyle nem bulutlarıyla kaplandığı vinç alanındaydım. Gary’nin sabah tahminleri yukarıda hafif doğu-güneydoğu rüzgarlarını işaret ediyordu ama bulut oluşumu erken başlamıştı. Hiç şüphesiz bulutlar iyiydi ama bir önceki günden daha yavaş hareket ettikleri de bir gerçekti; pek çok kişi hafif rüzgar nedeniyle uçmaktan vazgeçti ama ben 9.50’ de vince yerleşmiştim bile. Flytec Aerotow Pilotları, Russ ve Bo, David Prentice’e vinç için yardım etmeye gelmişlerdi (David kurtarmadan sabah 4.30 da gelmişti, sabah 9.00’da orada oluşu ortak hedefe olan bağlılığını açıkça gösteriyordu) ve ben vinçle çekilmeden önce bir dakika için tepede iyi bir bulut oluşmasını bekleme öğütlerini dikkate aldım. Vinç çekişi çok iyiydi; vinç sahasının oldukça kısa olsa da, Dave beni yerden 305 mt yukarıya çıkarttı, şimdiye kadar vinçle ulaştığımın en yükseği. Oluşmaya başlamış bir bulutun altında hafif ama sıkı bir 30 mt daha yükseldim ve oyun böylece başladı. Saat 10.00’du. Şimdiye kadar vinç sonrası, saat 11.00’den önce havada kalmayı başaramamıştım, ama bu gün bir şeyler vaat ediyordu.


Vinç çıkışında çok dikkatliydim; çoğu zaman sabahları tutunmak için tek bir şansınız olur. Burada rüzgar o kadar sert esiyor ki, sadece birkaç dönüşten sonra kendinizi çok az girişi olan ve sonsuz gibi görünen çalılıkların üzerinde bulursunuz. Üç gün önce, vincin bulunduğu padokun 13 km uzağında indim ve kurtarıcı aracın beni alabileceği yola ulaşmak için dört saat yürüdüm. O gün kendimi yarı-gölge bir çalılığın altına atıp öğleden sonramı bekleyerek geçirmeden önce 1,6 km kadar yürümüş ve 1,5 lt su içmiştim. Uçtuğum birçok bölgede çok sayıda yol var ve sıcaklık daha makul; burada da yollar var ancak sanki hepsi kapalı kapılar ardında “gizli” ve sıcaklık bugüne kadar gördüklerime hiç benzemiyordu. Burada iniş yapmak oldukça ciddi bir mesele; sınır polisi çalılıkların arasında düzenli olarak cesetler bulduğunu söyledi. Tırmanışım yavaş da olsa, yerde tekrar can çekişmektense bulut tabanında serin kalmaya kesin kararlıydım.


Telsizden Meksikalı arkadaşım Felipe Karam’ın da havada olduğu haberini aldım ki, çok uzakta da olsalar, sizinle havada birilerinin olması iyidir. En azından, olur da inerseniz, kurtarma aracının koordinatlarını alabileceğiniz birine sahip olursunuz. Yavaş ilerliyordum, bir saat sonra sadece 32 km kat etmiştim, ama hala havadaydım. Bir bakalım, diğer uzun uçuşlarımda artık kaldırıcı bulamayınca saat 19.00 gibi inmiştim. Bu da bana dokuz saat ve 290 km’lik bir uçuş sağlıyordu, ihtiyaç duyduğum 390 km’ye oranla daha geride. Yine de, gün ortasında çok daha hızlı uçabilir, dört saat boyunca saatte 48 km yapabilir, akşam saatlerinde biraz yavaşlar, böylece 370 km uçabilirdim; kanadım her yerde yükseliyordu ve uçmaya odaklanmıştı. Nasıl hesaplarsam hesaplayayım dünya rekoru mümkün görünmüyordu, yine de sabah uçmanın yararlı bir deneyim olduğunu düşünüp havada kalmaya ve saat 13.00 gibi nerede olacağıma bakmaya karar verdim. 12.00 ile 13.00 arasında iniş yapmak oldukça sık rastlanan bir durumdur, cadı saati adını verdiğim bu zaman diliminde sanki sabah kaldırıcıları tükenip, öğleden sonrası kaldırıcıları da henüz işe yarar hale gelmemiş gibidir ve ben bu durumla mücadelede deneyim kazanmak istiyordum.


Saat 10.00’dan 11.30’ a kadar çok dikkatli uçtum, çalılık cehenneminden uzak kalmak için en ufak bir kaldırıcıda bile dönüp, alabildiğim kadar çok irtifa alıp oyunda kalmaya çalıştım. 11.30 gibi gözle görünür bir biçimde kurumaya başlayan gökyüzü, günün ısısı bulut tabanını daha yükseğe taşırken, termiklerin ortaya çıktığının en belirgin işaretiydi. Beni maviliğin içinde 1980 mt’ye çıkaran 3,5 m/s’lik bir tırmanış yakaladım, 1067 mt’lik “eski” bulut tabanının çok üstünde. Laredo havaalanının yakınlarındaki hava sahasından kaçınmak için kuzeydoğuya doğru ilk uzun uçuşumu yaptım. Gary’nin tahmin ettiği gibi rüzgar güneye oranla daha çok doğudan esiyordu ve bu da Meksika’dan, Laredo havaalanından ve belki de kalkış alanından 322 km uzakta olan Del Rio askeri üssünden uzak kalabilmeyi zorlaştırıyordu. Her fırsatta doğuya meyilli uçuyordum ki Meksika’ya ya da yasak hava sahasına sürüklenmeyeyim.


12.00’de iki krakerden oluşan öğle yemeğimi yedim. İlkini Red Bull içeceğimle keyifle yedim. Havada yemek ve içmek, motive kalmak için gereklidir; ne yazık ki ikinci krakerimi düşürdüm, geriye sadece iki bisküvimin kaldığını ve uzun bir gün olabileceği düşünülürse biraz sinirlenmiştim. Krakerimin peşinden spiralle gitmeyi bir an için düşündüm ancak uçuş iyi gidiyordu ve paraşüt dışındaki her şey yere daha hızlı düşeceğinden hızla yoluma devam ettim. İlk iki saat 72 km yol almıştım, kesinlikle bir rekor göstergesi değildi. İnişe geçmeyi düşündüm ancak 610 mt’ye indiğim her an sıcaklık dayanılır gibi değildi. Video ve sürüş ortağım Daryll epey arkadan geldiğinden, aşağıda sefalet içinde beklemek istemedim, uçuşa devam etmeliydim.


13.00 gibi 105 km yol yapmıştım; rüzgar yukarıda yavaşlıyor gibiydi. Termikler arasındaki rüzgar altı uçuşlarım (rüzgar yönünde) sadece 51 km/saat idi, çünkü Meksika’dan uzak kalmak için yanlı bir rüzgarla uçuyordum. Laredo ve Del Rio arasındaki kuzey sınır hattında gördükleri herkesi vurabilen uyuşturucu satıcılarının cirit attığı konusunda uyarılmıştık, ama bu bölgedeki bulut yapılanması çok daha iyiydi. Ben de şansımı denedim. 14:00’e kadar yolları olmayan bu bölge üzerinde, bulutlar arasında uçarak 137 km’ye ulaştım. 4 saat ve 137 km eşittir saatte 35 km ; dünya rekoru için yeterince hızlı değil. Daha uzun uçuşlar yapıp, sadece vario 2 m/s nin üzerinde sinyal verdiğinde tırmandım. Normalde bu strateji uzun mesafe uçuşlarında işe yaramaz; oyunun kuralları havada kalmak, en küçük kaldırıcılarda bile dönmek ve rüzgarın sizin için çalışmasına izin vermektir. Bulut tabanı 2286 mt’ye çıkmıştı, ama termikler tabana 305 mt kala yavaşlıyordu. Bu durum garip geliyordu ta ki bulut oluşumlarının göründüğünden küçük ve birbirinden bağımsız olduklarını fark edene kadar. Altında uzun uçulabilecek ana bulut yolları yoktu, ama daha iyi uçuşlar için elimden geleni yaptım ve termikler yavaşlamaya başladığı anda hızla oradan ayrıldım. Bu strateji beni aşağıda tuttu, ancak rüzgarlar bu seviyede daha iyi görünüyordu, hız barını kullanıp frenleri olabildiğince sıfırladığımda saatte 56 km uçabiliyordum.






Saat 15.00’te 177 km yol almıştım. İlk kurabiyemle beslenmiş karmaşık zihin aritmetiğim rekorun çok da olası olmadığını düşünmemi sağlıyordu; 386 km gitmem gerekiyorsa o zaman hala gidilecek 209 km ve 4 saatim vardı, şanslıysam 5 saat. Saate ortalama 35 km’lik hızla olacak gibi değildi, ama gün sonunda daha güneyli rüzgarları yakalayabilir ve sonraki birkaç saat daha hızlı gidersem epey yakınlaşabilirdim. Darryl rekor için küçük bir şansım dahi varsa beni takip edeceğini söyledi, bu beni epey motive etti. Motive olmuş bir sürücü havada kalmanızın anahtarıdır, pes etmiş sürücü mesafe uçuşu için ölümcüldür. Tamam, yarış zamanıdır.


Yarışlarda her zaman durumu berbat ettiğimin farkındaydım (benimle yarışan herkes muhtemelen yerdeki kanadımın üzerinden geçmiştir), ama Darryl yakın takipteydi ve yeterince yol vardı; o zaman neden olmasın? 30 dakika sonra yerden 122 mt yukarıda, hızlı uçma uğruna iki hafif kaldırıcıyı atlamıştım. Sıcaklık korkunçtu; 91 mt’de zayıf bir termik buldum ve dönmeye başladım. Termik yavaşlamaya başlayana kadar dönsem ve altı gibi inip, acı içinde Darryl’ın beni bulmasını beklesem iyi olurdu. Nihayet hafif termiğim manivelaya dönüşmüştü ve ben mutlu bir şekilde 1980 mt’de serin havaya tekrar kavuşmuştum, hala bulut tabanının aşağısında ancak hız barına basıp rüzgarı arkama alıp gitmek için yeterince yukarıdaydım. Agresif bir şekilde uçmaya devam ettim, çoğunlukla 152 mt’ye inene kadar, Del Rio hava sahasında kaçınmak için biraz doğuya doğru uçuyordum. Sonraki iki saat çok hızlı geçti. Saatime baktığımda 17.30 olduğuna inanamadım, olabildiğince hızlı ve efektif bir biçimde uçmuştum. Havadayken tam havamdaydım, uçuşun benim için en keyifli hissiyatı: Önümdeki ve yanımdaki termikleri hissedebiliyordum, düşünmeyi bırakabilmiş ve sadece içgüdülerimle uçabiliyordum, kendimi oyuna tümüyle kaptırmıştım.


Teksas’ın kuzeyine gittikçe yeryüzü şekilleri yükseliyordu, rakım 305 mt’ydi ve beni 1981 mt’ye çıkaran şiddetli termikleri yakalayana kadar en fazla 305 mt itrifalı uçuyordum. Strateji işe yaramıştı; saat 18.00’de 306 km yol yapmış ve Del Rio hava kuvvetleri sahasında uzakta güvenli bir alandaydım. Bu da doğu rüzgarıyla daha da batıya gidebileceğim anlamına geliyordu (Teksas sınırı daha batıda Meksika ile kesişiyor). Saat 20.00’ye kadar havada kalabilir ve sonraki iki saat boyunca saatte 48 km yapabilirsem dünya rekoruna sahip olabilirdim.


Teksas Dağları Zapata’dan 322 km uzakta başlıyor ve ben tepelerle aramda bulut oluşumu göremiyordum. Sıfır bulut genellikle sıfır termik demek, ama ben 1981 mt’deydim ve tepelere doğru rüzgar altı uçuyordum. Gary rüzgarın tepelere doğru hızlandığını söylemişti ve ben kesinlikle 1 saattir saatte 72 km hızla rüzgar altında uçuyordum. Yerden 152 mt yukarıda endişelenmeye başlamıştım; uçuş sırasında hava durağandı, termiklerin kapandığının bir işareti. Yerden 61 mt yukarıdayken birkaç kuşun gözümün önünde 305 mt’ye tırmandıklarını gördüm. Burada sona ermek üzereyken, termiğin kanadımı çektiğini hissettim. Termiğe girene kadar havada kalabilirsem dünya rekoruna sahip olacağımı biliyordum. Termiğin rüzgar altındaki hatlar nedeniyle durum oldukça karmaşıktı; termiği yakalayamazsam rüzgar beni geriye atacak kadar kuvvetliydi ama bir yandan da rüzgarda dönemeyecek kadar az irtifam olduğunu fark ettim; ya termiği yakalayacak ve tırmanacaktım, ya da emniyetli hızlardan uzak rüzgar altı bir iniş gerçekleştirecektim. Çaresiz adamlar çaresiz işler yapar. Dişlerim kenetlenmiş, frenler sıkıca tutulmuş, sıfır çökme oranında ince bir çizgiyi takip ederek uçtum, paraşütümün basınca maruz kaldığını ve bir köpek balığı gibi termiğe daldığını hissettim. Dönmek için termiğe dalışın bitmesini beklemedim ve kuşlar kanat ortalarına doğru yalpalanırken dağıldılar, elektrik hatlarından arındım, 10 dakika sonra yeni oluşmuş bir bulutun altında 1830 mt’deydim. Tüm vücudum titriyordu ve dişlerimi sıkmaktan çenem ağrımaya başlamıştı, ama şimdi bir dünya rekoruna sahip olabilirdim. Saat 19.00’du ve 354 km yapmıştım. Telsizle Darryl’e oyuna tekrar döndüğümü söyledim ve o da bana “YÜRÜ! YÜRÜ!” dedi. Bulutun altında çökmeye başlayana kadar dönüyordum, sonra da yoluma devam ediyordum.


Rüzgar altında daha çok bulut vardı ve ben saatte 80 km hızla ilerliyordum, ama bir kaya gibi çöküyordum. Altımdaki arazi vahşiydi, sanki Tanrı yeryüzünü halı gibi dokumuştu. Bir pilot için iyi bir iniş yeri olmazdı. 152 mt’de, sivri zirvelerin üzerinde Darryl’a doğru uçtum, mesafem ve bulunduğum konumla ilgili bilgi verdim, sonra da ilk 61 mt’lik tepenin üzerinden saatte 72 km’lik bir hızla rüzgar altı uçtum. Saat artık 19.30’du, Zapata’da uçtuğum en geç saat, ancak tepemdeki bulutlar hala oluşmaya devam ediyordu; bölge hala çalışabilirdi. Darryl beni yamacın arka tarafına doğru çökerken görüntüledi ve “Tv deki uçak kazalarını seyretmek gibiydi. Yamacın arkasında kaybolduğunda bir alev topu ve duman görmeyi bekliyordum.” dedi. Şimdi sırtın aşağılarında, yeniden böyle aptalca bir duruma düştüğüm için, kendime kızıyordum.


Geride iniş için uygun yerler yoktu; keskin sırtlar rüzgarla muhtemelen sert rotorlar yaratıyordu ve muhtemelen telsiz ve cep telefonu sinyali olmadan, yoldan millerce uzakta çakılabileceğimin görüntüleri aklımdan geçiyordu. Yedeğimin kolunu kontrol ettim, kullanabilecek kadar irtifamın olmasını umdum. Mayın tarlasının ortasında gibiydim: kahretsin! Daha aşağıya başka bir sırta geldim, kanadı rüzgara soktum, geriye doğru gidiyordum, frenleri biraz çekip rotorun içinde sabit kalmaya çalışıyordum. Beklediğim gibi hafif bir kaldırıcı yakaladım ve sol geriye doğru, güneşin kuytu geniş bir çanak üzerinde parladığı yöne doğru gittim.


Vadi sağda daha geniş olduğundan bu yöne gitmek daha mantıklıydı ama ben zaten çok aşağılardaydım… Kanat bir anda gerildi, rüzgar bir anda gürledi ve vario 3 mt/s’yi gösterdi. Normalde bu durumu rotorda hızlı bir çöküş takip eder, çökmek için bir iki saniye bekledim, ta ki bunun bir termik olabileceğini düşününe kadar, oldukça iyimser bir düşünce. Rotorda defalarca kez şaşırmıştım. Rotorda keskin bir dönüş iyi bir fikir değildir, ağırlığınızı kanat merkezinden uzaklaştırır ama paraşüt gerilimi hissetmeye ve sıkı durmaya devam etti, ben de sonu gelmeyen anlık kararlardan birini verdim ve sola doğru dönmeye başladım. Ya çok iyi ya da çok kötü bir şey olmak üzereydi.


Yamaçların 305 mt üzerindeyken, tüm vücudum kontrollü bir şekilde adrenalinden titrediğini fark ettim ve Darryl’a telsizle, kendimi kurtardığımı ama yamaç paraşütü ile ilgili yaşadığım en korkunç deneyimin bu olduğu bildirdim. Az irtifa ile büyük bir sırtın üzerine sürüklenmek ciddi bir olaydır, ama güverteye 61 mt kala rotora girmekse bambaşka bir olaydır. Saat 19.45’te bulut tabanında 370 km mesafe yapmış uçuyordum; asılmaktan son anda kurtulmuş biri gibi sırıtarak tutam tutam taze bulutların yakınında havada duruyordum. Tembel bir şekilde tabanda daireler çizip, akımın beni çekmesine izin veriyor ve muhteşem akşamüstü manzarasının tadını çıkartıyordum; dehşetle huzur arasında incecik bir çizgi var.


Telsizle Darryl’a GPS koordinatlarını ve bulunduğumuz noktada güneşim batış saatini kontrol etmesini istedim; güneşin 20.45’te batacağını söyledikten sonra ekledi: “Hey, yaz gündönümü, yılın en uzun günü!” neredeyse on saattir havadaydım. Akşamın geç ışıklarında kuzey batıyı görmek zordu ve ben Darryl’ın inişimi görebileceği yakınlıkta bir yol kenarına inmek istedim. Ancak iki kez alçalmış ve kurtulmak için çırpınmış biri olarak az yolun bulunduğu bu alanın neresinde olduğumu çözemiyordum. 20.15’e kadar daireler çizerek uçtum ve saatte 72 km’lik son düz uçuşumu yaptım. 305 mt irtifadayken, iyi bir yolu olan geniş bir vadi gördüm, vadiye doğru uçtum ve rüzgara girip, gölgelerin içinde hafif bir rotorla yavaşça inişe geçtim. 20.38’ de indim, güneş batımından 7 dakika önce, kalkışımdan 10 saat 38 dakika sonra. Birkaç yılımı aldı, ama nihayet dünya rekorunu geri aldım. Herkesten daha uzağa uçmuş olmanın dışında, hayatım boyunca yaptığım en iyi uçuşun bu olduğunun da farkındaydım. Asıl önemli olan da bu. Haftalar sonra rüyalarımda, Teksas Dağlarında gün batımında uçtuğumu görmeye devam ettim; bazı geceler ışığa doğru yenilmez bir şahin gibi süzülüyordum, bazılarında acı içinde gölgelerin içine dalıp uyanıyordum, iyi uçtuğumu bilerek. Zarları atmış ve kazanmıştım…

Will Gadd
http://www.gravsports.com/

çeviren: Nevin Şahinbeyoğlu
Okunma 11712 defa Son Düzenlenme Cumartesi, 29 Ekim 2011 20:54
Yorum eklemek için giriş yapın