Ekip : R.F.Atakan Sarı, Enis Özacar, Koray Cirik
Tarih : 27 aralık 2001
Kamp : Sokullupınar
Denenen rota : Emler Batı Yüzü
İniş : Aynı rota
Zorluk derecesi : I,II,III
Kullanılan malzeme : Kasklar, kazmalar, kramponlar, emniyet kemerleri bir kaç sikke bir kaç perlon bivak malzemesi bir adet tam ip karabinler, kış için gerekli tırmanış malzemeleri ve giysileri.
Tırmanış süresi : ---
Rota Hakkında: Pek fazla tırmanışı olmadığını zannettiğim bir rota. Kışın çıkan ekipler parmakla sayılabilir. Uzun ve istikrarsız bir rota! Fakat dayanıklılık ve kondüsyon gerektirdiği kesin. Kışın ise bivaksız yapılabilabilir... Sokullupınar dan hareketle traktör yolunun sol yukarı takip edilmesi ile başlıyor. Daha sonra dik bir kar kulvarı çıkılarak kaya etaplı bölümle devam ediyor. Rota aldatmacalı gözükse de gidilebilecek yönler belirgin. Kaya etaplarından hafif sağa doğru Güney batı istikametinde devam edilince düzlük kısımlara çıkılır. Bu bölümden sonra zirve kütlesi gözükür.Uzun bir yürüşle zirvenin sol tarafında kalan boyundan sırta çıkılarak Yedigöl manzarasına ulaşılır ve sırttan zirveye kolayca varılır.Diğer bir seçenek ise karkulvarı çıkıldıtan sonra sağa değil de sol tarafa irtifa kaybederek belirgin kulvara girmek ve buradan yükselerek büyük çanak ile birleşip sırttan irtifa kaybetmeden doğruca zirvenin solundaki boyuna ulaşmaktır.İkinci seçenek kışın biriken karlar sebebi ile daha tehlikelidir. Zira bu bölümde sırta kadar kulvardan ayrılmak pek mümkün olmaz. Bu yüzde diğer bir seçenek ise dağın çok daha batısında kalan büyük kulvarı tırmanarak rotaya başlamaktır.
EMLER BATI
Kışın tüm sistemleri rokete alıp zaman yokluğu yüzünden havayı izlemeden dağa gelmek... Bazen her şey ters gider ya ! Şamarlar gece 3 gibi ardı ardına vurunca gözlerimiz tek noktaya kilitlenmişti. Enis beni dürter ben onu! Koray baygın! Çantalar askıda, 3 kişi biz bivakta! Ne bivak ama! Ölüm bivakı ( ! ) İstasyondayız birde! Rüzgar dağda kar bırakmaz ya işte öyle esti sabah kadar! Bu enstanteneleri 3200 de yaşarken biz, Süleyman Vardal ve ekibi peck dönüşü, sabah, sokullu daki 3 polü de kırılmış çadırımız buluyorlar. Topluyorlar! Dumuruz dönünce! Bir gün erken girmeliydik demekten başka ne denir ki!

Üç gün öncesinden ( 2001 kışı )
Enis ve ben Emler’in yıllardır istediğimiz ama fırsatını bulup giremediğimiz Batı Yüzü’nü denemek için gelmiştik dağa! Bu rota’yı uzun ve himalaya tarzı olduğu için daha çok seviyorduk. Yeterli paramız olmadığı için Himalayalar’a veya yurt dışına gidemiyorduk belki ama, o tarzda rotaları seçmek zor dildi. Aladağlar’da. En azından bunu yapabilirdik. Kulvarlar, çanaklar, uzun sırt yürüyüşleri, kar ve kaya! Hepsini barındıran bir rota ve gerçekten uzun.
Sokullu’da Ankara dan Selahattin Uğur ve Koray var! Koray dağa geleceğimizden haberdardı. Belki bi yerlere beraber gideriz diye konuşmuştuk. Güçlü de geldi sonra! Şamata geyik yaptık. Federasyon günleri falan! Ertesi gün Koray ben ve Enis İt Oturumu Güney Rotası ‘na gidip antrenman niyetine bir tırmanış yaptık.
Ertesi gün Koray’ı da dahil edip girdik rotaya! Çok fazla kar olmamasına rağmen Emler’in giriş kulvarı her zamanki gibi doluydu. Sorunsuz ama yavaş giden ilk gün sonunda kayalık etapların ortasına ilk bivağı atıyoruz. Bu sıralarda Koray sırt çantasını Gelincik Kayalar mevkiine doğru uçuruyor. Çay içerken, dönüp; rüzgarda kaybolan bir ses tonuyla çantam uçtu diyor. Efendim ! Anlamadım diyorum! Şaka yapıyor olmalısın.!

Ertesi gün 2 çanta 3 kişi sağlam rüzgarlı bir havada başlıyoruz tırmanmaya! Hava iyice bozuyor öğleye doğru. Bizim hırsımız ve inancımız Koray’ın kiyle aynı diil! Bunun anlamı havanın kötüye gideceğini bile bile roketleri açtığımız. Ama Koray dönme taraftarı. Hatta bir ara güneş açınca baya bir sürtüşme oldu! Koray : Abi dönsek iyi olur! Bu havada tırmanmanın pek bi anlamı yok der gibi konuştu! Lord değiliz ki her güzel havada dağa gelme lüksümüz olsun! Kasıyoduk işte! Daha kötü havalarda da yaptık biz bu işi diye mırıldandı herkes. Haklıydık. Ama bu sefer haklı da olsak haksız da rotada ilerlemiştik. İnmek daha zordu! Çantalar ağarlaşmıştı düne göre! İki çanta kalmıştı. Benimki ve Enisi’inki. Onca papazlığın içinde Enis’le birbirimize bakıp gülmeye başladık. Rüzgar vurunca kazmaları saplayıp eğime yatıyor ve bitince kalkıp 2 – 3 metre tırmanıp tekrar siper alacak kadar vaktimiz oluyordu dengeyi kaybetmemek için. Daha doğru dürüst irtifa alamamışken oluyordu bunlar.. İkinci gündeydik. Gülmeyip ne yaparsın!
Günün sonlarına doğru bivak yeri aramaya başladık. Nafile! 2.gün sadece 400 metre kadar yükselebilmiştik. Artık yukarı gidemeyecek kadar sert bir rüzgar vardı ve çok yorgunduk. ( Ki daha sonra yazın rotayı bitirdiğimde 50- 100 metre sonra düzlüğe çıkacağımızı öğrenmiştim ) İğreti bir yere mecburi bir bivak attık. Daha doğrusu tam anlamıyla bir torba! İçinde de 3 kişi. Kazma ile düzlüyorum ortamı. ( !!!) Kıvılcımlar çıkıyor. Güzelim dağda düz bir alan bulamıyoruz ! İki adım atıp yere yapışıyoruz çünkü. Rüzgar çok kuvvetlenmişti.! İyi değildi. Girdik kemerlere! İstasyon yaptık. Çantaları sikkelere astık. Beklemek hiç bu kadar sıkıcı olmamıştı. Aslında güzel hava koşullarında bir günde bitecek olan rota kabus olup tepemize çıkmıştı. En kolay zeminde bile ayakta durmak çok zordu!
Hava açık ama Cehennem gibi rüzgarlı! Koray baygındı artık. Uyku moduna girdi. Uyandıramayınca stres yaşadık. Enis beni dürter ben Enisi.! Abi uyuma! Ellerim tamamen hissizleşmişti Enis’inde öyle! Bivak torbasını açıp çantadan yemek almak istedim ama bu çabam suratımın bembeyaz olması ve arkadaşlarımı kar içinde bırakmaktan başka bi işe yaramamıştı.. Cebimde biraz bisküvit ve toz tang ile değişik kombinasyolar yaratmaya çalıştım. Toz tang ağza + kar + bisküvi = Dilde oluşan büyük kanyonlar! Sağlam şamar yiyoruz. Çok sağlam! Koray sabaha kadar hipotermi durumundaydı. Bir ayılıp bir kendini kaybediyordu. Aşağıya çekerli aptal bir istasyonda duruyorduk ve zeminde kaydığımız için ip gerilip, baba vari topuzdan çıkar gibi oluyordu. Elimle ve vücudumla destek veriyordum çünkü en yukarıda duran bendim. Tamamen dışarıdaydı sol kolum ve sırtım. Bunlar yetmezmiş gibi bivak rüzgara dayanmadı ve gece 3 gibi ortadan yarılıverdi. Nelerin uçtuğunu sayamadım bile. Kapattık bivağı. ! Denedik.
Bir saat daha dayandık bu duruma. Hava bize göre aydınlanmaya başlamıştı. Bir çaba toplandık. Başımı yukarı kaldıramaz olmuştum. Tutulmuştu. Sürekli aşağıya bakarak kıpırdamadan saatlerce durmuştum. Sadece 2 metre önümü görerek inmeye başladım.
İnişin ortalarında su krizine dayanamayıp gece bivağın içinden uçan kamp setimizin yerine kap olarak kullandığımız V profil sikkeden başarısız bir kar eritme faslı yaşadık.
( Gülüşmeler çok acıklıydı. Ama Koray bize kızgındı baya. ) Önümüzü görmez bi şekilde kazmayla altını göremediğimiz kulvarlara uçuş yaparak indik bi süre.! Sonrası düzlük. Gelincik kayalar! Dağda kar kalmamıştı. Aşağıya inince Koray’ın çantasını Sokullu’nun üstündeki yeni yol mevkilerinde; karın üstünde görünce sersemledim baya! Yaklaşık 1000 metre aşağıya uçmuştu. 3500 irtifayı görmüştü çanta. Aksi takdirde bu kadar uzun yol alamazdı havada! İnip yanıma geldiklerinde onlar da inanamadı duruma! Sonraki şok daha berbattı açıkçası! Onca inip aşağıya varmak üzere iken çadırı seçemez olduk. Yoktu! Hiç yorum yapmadan aramaya başladık. Sonraları yaklaşınca çadırın yerinde yeller estiğini gördük. Koskoca çadır gitmedi ya.! Kurduğumuz yerin yaklaşık 5 metre sağ tarafında toplanmış ve kapatılmış bir şekilde duruyordu. Açıp baktığımızda içini bok götürdüğünü, bütün pollerin eğilip kırıldığını gördük. Aynı gün aşağıya indik. İlk İzmir arabasıyla eve döndük. Yılbaşı günü yaklaşık 11 saat ellerim için kalp damar uzmanını bekledim hastanede. Gelmedi! Ameliyatta imiş! İğne batırmayan kalmadı parmak uçlarıma hastanede! -Pardon nerde oldu bu eller böyle!- Boşversene sen! Bir kağıt imzaladım. Kendi isteğimle ayrıldığıma dair. Hemşirelerden içtiğim beleş çaylar dışında pek zevk alınacak bir durum göremedim. Hastaneden çıktım ve Enis’e gittim. Neşeli bir sofra yaptık ve bir şeyler yemeğe çalıştık yılbaşından saatler önce!
Atakan Sarı