30 Ağustos Perşembe
12.00'da Arabayla, kişi başına 10'er litre su taşıyarak Emli ormanın sonuna gittik. Oradan da Akşam pınarına yürüyüp kamp attık. Uluğ ve Ergun bizden önce oraya gelip kamp atmışlardı. Akşam üstü Uluğ ve Ergunla sulağan kele're yürüdük. Su kaynağına baktım akmıyordu(sonradan daha yukarıda aktığını çobandan öğrendim).Kampa geri döndük.

31 ağustos cuma
Sabah kalktığımızda hava kötüydü. 7.00'da uyandık ama birilerinin tereddüdü vardı ve ''hava kötü değil mi?'' diye sordular. 9.00'da parmak kaya'ya doğru yola koyulduk. 10.20'de parmakkaya’nın altındaydık.Hava bulutlu ve soğuktu .Rüzgar çok sert esiyordu ve hepimiz korunmak için goretex ceketlerimize sığınmak zorunda kaldık. sonunda 13.00'da geri dönme kararı aldık.Kampta dinlendik ve akşamı da ateş başı muhabbetiyle geçirdik.
1 eylül cumartesi
Sabah, akşam pınarı-parmakkaya yolunu tekrar yürümek hiç hoşuma gitmedi yarın tekrar bu eziyeti çekmek zorunda kalacağımdan habersizdim bu arada. 11.00 da Ergunla birlikte parmak kaya'nın ilk ip boyunu tırmanmaya başladık.Çok ağır tırmanıyordum hiç bir şekilde düşmek istemiyordum.Sonunda 16.00'da üçüncü defa olarak parmak kaya'nın zirvesinde oturuyordum.Son ip boyunda birden sikkelere güvenmeyişim tuttu istasyon ve rotaya bol malzeme döşeyerek geçtim. 18.00'da inişe geçtik ama zor bir inişti.
2 eylül pazar
Sabah, kalktıktan sonra saçma sapan sorunlarla uğraştık ve öğlen olduğunda Ergun alaca'ya klasikten zirve çıkışı yapacağını söyledi. Ergun alacaya doğru devam etti.Kampa indim bol su içtim beslenip dinlendim ve bir kaç günün gerginliğini üzerimden atmaya çalıştım.Ergun 22.00'a doğru alaca zirvesinden kampa geri döndü. merak etmeğe başlamıştım doğrusu.
3 eylül pazartesi
Önceki gün Uluğ'lar İstanbul’a döndüler onlardan salime(köydeki adamımız!) bizim için ormanın sonuna su bıraksın diye haber gönderdim 10.00'da suyu almaya gittik ama yoktu.Sarı memetler'e inmek zorunda kaldık bol-bol su içtik ve yanımıza 24 litre su aldık.İkimize, vay-vay bölgesine geçene kadar en az 3 gün yetmesi gerekirdi.Sarı memetler'de bir çoban, sulağan keler'de su olduğunu ve kurumuş olamayacağını bize söyledi ama tabi ki daha yukarılara bakmalıymışız.Akşam pınarı kampına döndük bir şeyler yedik ve toplanıp 13.30'da yola koyulduk hedefimiz çantayı sulağan kelere bırakıp lahit kayayı ben kuzeyden Ergunda klasikten tırmanıp sonrasında çantaları alıp güzeller kuzey çanağına geçip kamp atmaktı.Böylece vay-vaya daha yakın olacaktık. 12'şer litre suyla çantamızın ağırlığı 40-42 kilo civarına ulaştı. Ergun önce yavaşlamağa başladı sonra da bu yükle yukarıya kadar devam edemeyeceğini aksi taktirde dizlerinin zarar göreceğini söyledi.Devam edemezdik sulağan keler'e kamp attık ve lahit kaya duvar tırmanışı için vakit geç olduğundan dinlenmeğe karar verdik. akşam vali konağındaki mağarayı inceledik mağaranın tavanı çok zor tırmanış rotaları açmak için uygun görünüyordu.Sulağan keler'de gün batımı harikaydı tabi ki tembellikte bir o kadar güzel sayılırdı.
4 eylül salı
Gece erkenden uyumuştuk uzun süreden beri ilk defa sabah 6.30'da kalktım yolumuz uzundu tahmini 4 saat yürüyüş esnasında 3300mt yükseklikteki geçitten geçip kokorot vadisine inip gürtepe doğu duvarını free-solo tırmanıp sonra da kamp yerine aynı mesafeyi yürüyerek geri dönecektim. 8.40'ta kamptan ayrıldık 10.00'da güzeller kuzey çanağında, 10 dakika mola verdikten sonra 10.40'ta geçit ve 11.00 da hareket ederek 12.10'da Gürtepe doğu çanağında çarşağın altındaydım.Tırmanmak için bu kadar uzun yolu arkada bırakmıştım ama hala duvara girme konusunda tereddütlerim vardı önceki hafta ballıkaylar da girdiğim çürük bir rotada tutamakların elimde kalması psikolojimi kötü etkilemişti ve parmak kaya'da da ne yazık ki bu yüzden kötüydüm.Psikolojim aynı şekilde devam ederse de ne olacaktı sorgulaması peşimi bırakmıyordu ama duvarın altına kadar gitmiştim artık.Daha önce bundan daha zor yerleri de free-solo tırmanmıştım. bazıları, ''dağcı kalbinin sesini dinlemeli, hissetmiyorsa geri dönmeli'' derler.Bu özdeyişi aklıma geldi. sonra, kendi kendime ''bu rotayı tırmanmak benim limitlerimin çok altında, bu yüzden de bu hissi kendimde yaratabilmeliyim'' dedim. Çarşağı yavaş-yavaş çıkarak duvarın dibine geldim.Sonunda 13.00'da adidaslarla tırmanmaya başladım zorlanırsam geri dönecektim.Duvarın etrafında yarım daire çizerek rotayı dürbünle iyice incelemiştim siyah akıntılı bacanın iki noktada çıkışı zor ve negatif görünüyordu birde bacaya girmeden önce bir bilinmez söz konusuydu.İlk kilide geldim. evet zor bir geçişti ama buraya kadar hızlı gelmiştim ve bu beni devam etmem için yüreklendirmişti. frictionlarımı giydim ve 5+ üzerinde olan siyah akıntılı negatif bir kilidi geçtim.Az sonra sol taraftaki bacanın girişindeydim baca tahmin ettiğimden daha kolay çıktı sadece tespit ettiğim iki kilit hariç.Birinin sağı beyaz ve sağlam yüzeyden oluşuyordu ama diğerinde baca negatif ve ortasında tutamak olamayacak kadar çürük, taş ve topraktan oluşan bir kütle vardı.Buradan çok geniş olmasına rağmen iki tarafa da bacak açarak ve sağ beyaz yüzeydeki oval çıkıntıları kullanarak yükseldim ve bir sete ulaştım. aşağıdan da fark edilen, sırayla birkaç küçük mağara vardı, yanında durup poz vererek tek elimle kendimi de karenin içine alan bir fotoğraf çektim.Bir üst set, sonrasında ise kulvara girip ve sırta ulaşacaktım.Diğer sete geçmek için de aşağıdan incelerken alternatif noktalar saptamıştım ama gerek kalmadı direkt geçiş kolay çıktı. artık önümde bir kulvar ve sonrasında ise zirveye ulaşan sırt kalmıştı. saate baktım hızlı gidersem tırmanışı bir saatin altında bitirebilirdim. adidasları giydim ve koşar adımlarla önce kulvarı sonra da sırtı hızla arkamda bırakıp nefes-nefese zirveye vardığımda saat 13.57'idi.
Evet, 57 dakika da 450 metre yükseklikteki Gürtepe doğu duvarını tırmanmayı başarmıştım tabi bu sürede böyle bir duvarı tırmanmak free-solo dışında olanaksızdır.Artık zirvedeydim kendime olan güvenimi yeniden kazanmıştım kim tutardı beni? zirvede Ergun’u aradım. yoktu. daha önce gelmiş olmalıydı bir baktım cebelbaşı'nın zirvesinden daha yeni iniyor.Meğerse cebel'in zirvesinden beni duvara tırmanırken görmüş ve izlemeye başlamış. Bacaya girinceye kadar takip etmiş sonra kaybedince duvarın neresinden çıkacağımı merak ederken birde bakmış ki zirvedeyim ve bu defa ben onu izliyorum. 25 dakika sonra Ergunda yanıma geldi bir şeyler atıştırıp dürbünle etrafı incelemeğe başladık.Manzaraya diyecek yoktu tabi bulutlar da hiç eksik olmuyordu.Sulağan keler kampımıza geri dönüşümüz iki buçuk saatimizi aldı.İki cebel arasındaki geçitten inişimiz sırasında yukarıda koyunlara rastladık Ergun ''şimdi ben buralarda aç kalırsam bunlardan birini kesip yemez miyim?'' dedi gülüştük hemen arkasından taş sesleri geldi.Evet koyunlar bize sağlam bir düzine taş yuvarlamışlardı.Anlaşılan Ergun’un bu fikri koyunların hoşuna gitmemişti! gece, günün tırmanışını kutlamak için içkimizin olmayışına üzülerek ateş yakıp sucuk partisiyle kutlama yaptık ve yarın sabah için erken kalkmak zorunda oluğumuzdan 22.30'da uyku tulumlarımıza girdik.
