Eznevit Batı Yüzü-Sırtı (Niğde, Aladağlar)

 

"Tolga KANIK, 
Kürşad BÜYÜKYILDIRIM
(ODTÜ-DKSK) 

Malzeme: 6 Friend, 5 stoper, 8 sikke, buz çekici, kask, koşum, 3'er prüsik, uzun istasyon perlonları, kısa bırakma perlonları, 50 metre 8,5 mm. dry ip, 6 ekspres, nutkey, krampon, kazma, kişi başı 1 kilitli ve hms ayrica istasyon için 3 kilitli, 1 Hms 

Kamp : İki kişilik bivak torbası, benzin ocağı ve 800 ml. benzin, 

Yemek : Sabahları kakaolu fındık ezmesi (250 gr) ve 500 gr beyaz peynir, öğlenleri atıştırmaya bisküvi vs. , akşamları ekspres çorba ve evde pişirilip getirilmiş toplam 500 gr. bulgur. 

Mavi renkli odtü otobüsümüzün arkasından el sallarken gülümsüyorduk. Otobüsten bize karşılık veren arkadaşlarımız Akşam Pınar'ında gelişim kış eğitimi almaya gidiyorlardı.Uzaklaşan otobüsün arkasından bakakaldık. Bu sefer medeniyet bizden uzaklaşıyordu, biz medeniyetten değil. Ortalık eski sessizliğine kavuştu ve biz de yüzümüzü Eznevit'in Batı sırtı'na çevirdik. Karayalak Boğazı'nın sağ yamacını oluşturan ve Kuzeybatı-Batı doğrultusunda uzanan sırttan Eznevit'in zirvesine ulaşmayı deneyecektik. Hayali tuvalete gitme işlerimi görmek için Kürşad'tan izin istedim, sonra da yola koyulduk.(07:40) 

Hayatın ne kadar sanal ve yanıltıcı olduğunu anlamamız için epey bir yürümemiz gerekti. Dağın dibine vardığımızda molasız tam 1 saat 45 dakika harcamıştık. Şıp diye varacakmışsın gibi geliyor oysa. Yine de en az 400 metre yükseldiğimizi tahmin ediyorduk. Hava güneşli ama soğuktu; on dakikanın sonlarına doğru oturduğum yerde titriyordum. Soğumuş terin üstüne sırtıma geçirdiğim çantamın verdiği şoku atlatmaya çalışırken arazinin de eğimi artmaya başlamıştı. Bir pınardan su içtik. Küçükken annemin terli terli soğuk su içme hasta olursun dediği geldi aklıma. Su buz gibiydi. 
Bulunduğumuz yerden stratejimizi belirledik. Dümdüz yukarıya sırta ulaştıktan sonra sağa dönüp sırttan devam edecektik. Ancak sağa doğru sırt hattında gözlerimizi hareket ettirdiğimizde ikimiz de hep aynı noktada takılıp kalıyorduk: sırtın düzgün gidişatını aniden bozan çok dik bir geçiş yolu kesiyordu. Acaba o geçiş başımıza ne gibi problemler açacaktı? 

Hava sislenmeye başladı. Kürşad "Bunlar kötü hava bulutuna benziyor" dedi. Ayaklarımız artık çarşakların, külahların üzerine basmaya başlamıştı. Sis tüm dağı ve sırt hattını örttü, Aladağlar gözükmez oldu. Üçüncü molamızı verdik. Gece yaptığımız otobüs yolculuğunda hiç uyumamıştım ve kendimi yorgun hissediyordum. Aklıma bir fikir geldi: uyumak! Kürşad da çok sıcak baktı. Kırk beş dakika kadar uyuduk. Kürşad'ı uyandırdım ve gitmemiz gerektiğini söyledim Zaten her yer iyice sis olmuştu. Monoton çıkışımıza devam ettik. Kar yağmaya başladı. 

Saat 14:30 gibi sırta ulaştık. Karayalak Boğazı ve ayağımızın altında oraya ulaşan dimdik uçurum, karşımızda Emler'in Batı Sırtı ve Güney Yüzü iki muhteşem rota olarak yer alıyordu. Artık zirveye ulaşmamız çok zor görünüyordu. Bivak yapmak için sırtta bir yer beğendik, zaten başka şansımız da yoktu. Sonra sağa traverse devam ettik. Önümüzü bir kaya etabı kesti. Tutamak ve basamaklar kar dolu olduğundan ve hemen yanımızdaki uçurumdan dolayı yan geçiş hamleleri ilk stresimizi yaşattı bize (II+). 
Takiben sırt kılçık olarak devam ediyordu. Dikkatle tamamladığımız bu etaptan sonra ortam rahatladı. Az ileride daha iyi bir bivak yeri bulduk. Sırtın gedik verdiği bu mekanda başımızı koyduğumuz zeminin hemen gerisinde uçurum başlıyordu. Çantalarımızı müstakbel bivak yerimize indirirken inanılmaz bir şey oldu: Kafamı kaldırdığımda batıda sislerin arasından güneşi gördüm. Işığını sislerin arasından etrafında harelerle yayıyordu. Yoksa..?? hemen arkamı döndüğümde birbirine paralel setleriyle Kızılkaya ve de Emler evet?? Sislerin arasından çıktılar ansızın. Karasay da oradaydı. Ne kadar da yakındılar. Sanki bize bakıyorlardı. Korktuk. 
Dağların yanında ne kadar aciz kaldığımızı hissettik. Hayatımızda gördüğümüz en güzel manzaralardan biri karşısında çok mutlu olduk bir anda. Kürşad sevincinden "öpecem abi" diye tutturdu. Ayaklarımızın altı girintili çıkıntılı bir bulut denizine dönüşmüştü biraz sonra…Ufka kadar istisnasız her yer…

Ertesi gün devam edeceğimiz sırt hattını inceliyordum yattığım yerden. İşte tam orası: aşağıdan baktığımız o sorunlu etap. Gözlerimle uygun bir yol arıyordum ama yoktu. Defalarca kafamı kaldırıp bakıyordum. Her seferinde "Tolga yarın yanına gidince her şey açıklığa kavuşacak. Tamam bu son bakışın." diyordum, ama nafile, kafam hep oradaydı. Canımı sıkıyordu, çünkü gerçekten çok zor görünüyordu. Kar yağışı durdu. Gökyüzü açıldı; artık tüm yıldızları izleyebiliyorduk. 

Gece aniden uyandım. Eyvah yine kapatmış heryer bulut kahretsin! Ama o da ne? Meğer bivağın altından bakıyormuşum. Bivağı bir de kaldırdım ki, evet, tüm yıldızlar bıraktığım yerde duruyorlardı. 

Sabah erkenden gözümü açtım. Kürşad'ı da kaldırdım. Hava çok soğuktu, canım bir türlü tulumdan çıkmak istemiyordu. Stresliydim, rota hala canımı sıkıyordu. Bakalım başımıza neler gelecekti? Zorla bir şeyler yedim. Bivağın içi, dışı ve dışarıdaki tüm malzemelerimizin üstü buz tutmuş. Neden bivak kullanıyoruz o halde diye merak ettik ister istemez. 

Teknik malzemeyi kuşanıp yola çıktık. Sırt hattı zor devam etti. Sonra dik bir etap geçmemiz gerekti: Bir baca, önce eğimli, sonra dikleşerek ve genişleyerek gidiyordu. Dikleşmeden önce sağda bir diagonal yol ile birleşiyordu. Bacayı çıkamayacağımızı anladık, çünkü çok genişti. Diagonale girebilmek için eğimli külahların üzerinden geçmemiz gerekti fakat, batan kar ile birlikte ayaklarımız çok kaydı. Kramponları takınca rahat oldu. Bacanın ilk kısmını tırmanıp soldaki diagonal yola girdik. Kaya üstü ince kar ve sağımız boşluktu. Oldukça dikkatli tamamlayıp sırtın arkasına geçmeyi başardık (II+, III). 
Bivaktan geçişsiz görünen etaptan önce kocaman bir ara vadiye çıkmıştık. Soldan ana sırttan devam etmek mümkün görünüyordu. Biraz aşağı inip, hemen sol taraftan tekrar sırt hattına girmeye karar verdik. Kramponlarla geri geri indikten sonra kaya tırmanışlarıyla sırta tekrar ulaştık (II +). Bu sefer önümüze başka bir step çıktı. Kayalar çok dik ve pürüzsüzdü. Yaklaşık 5 metrelik bu geçiş en az M5 zorluğundaydı. Kramponlarla bir iki hamle denedim, fakat hep yerde buldum kendimi, rotaya bile giremedim. Kaya sağlamdı, fakat malzeme atacak yer yoktu. Arkasında neyle karşılaşacağımız ise kesinlikle belli değildi. Tekrar tırmanmaya başladığımız yere inmemiz lazımdı. Geri geri inmek mi? Hem de sol yanın Karayalak boşluğu iken. Hiç sanmıyorduk. 15 dakikalık çabalarımın sonucunda sikke çakacak tek bir yer bile bulamadım. İlk defa başıma geliyordu böyle bir şey. 
Sonunda dandik bir babaya iki perlonu kesip uydurduk ve onun üstünden acaba atar mı sorularıyla dolu 25 metrelik bir inişle eski noktamıza ulaştık. Buradan sırta çıkamayacağımızı anladıktan sonra tam karşımızda kalan yanal sırttan (sırt ana sırtın sağında kalıyor ve güneye bakıyordu) ana sırta çıkmayı veya en azından bir arka vadiye geçmeyi (varsa) denemeye karar verdik. Ama nereden? Kar yağışı çok yoğunlaşmıştı. Aksi gibi tüm rota da 50-60 derecelik külahlarla doluydu. Üzerlerini kapatan ince kar tabakası krampon falan dinlemiyordu. Arka vadiye geçecek rota ilk bakışta yoktu, bir yer hariç: Yanal sırtın sağına doğru yukarı kadar uzanan düzgün bir baca hattı gördük. 
Sislerin arasından incelediğimiz kadarı ile tek bir yerde ciddi şekilde daralıyordu ama o kısmın da devamı iyi gibiydi. Yan geçerek dibine tırmanmaya başladık. Kar dize kadar batmaya başladı. Yan keserken ufak tabakalar kaydırıyorduk. Dibi eğimli külah olan kayadan ve batan kardan iz açarak bacanın yanına yükselmek hiç de kolay olmadı. Bacaya sobe demek için önce bir seti dize getirmek gerekti, sırt çantalarıyla negatif ve zor bir geçiş 3 metre ( III + ) Ben soldan riskli bir yan geçişle tırmanmayı tercih ettim, Kürşad ise direk vurdu ama adam gibi tutamak bulmak için epey uğraştı. 
Debelene debelene bacanın girişine vardık. Fakat çok dardı. Kürşad önümde bir iki hamle denedi fakat sırt çantasıyla geçmek kesinlikle mümkün değildi, çünkü bacaya sığamıyordu. Kürşad'a çantasını bıraktırdım. Bu daracık yerde zar zor çantasını çıkarıp bana verdi.Peki ya ip? Çantasını yukarıdan rahat alır gibi geldi, "Devam et. Gerek yok." dedim.O kadar dar bir bacaydı ki Kürşad'ı çok uğraştırdı, sağa dönüp sırtını dayadı bir iki akrobatik hareketle baca tekniğini harmanlayıp geçti. Belki sırtında iple bile yapamazdı. Bacanın devamı da rahatlamıyordu ve Kürşad geriye uzanıp çantayı alacak pozisyonu bulamadı. Bu durumda yapacak tek şey kaldı, iple çekmek. 
Çantasından ipi çıkardım. Fakat ipi de uzatamadim. Çünkü Kürşad'ın kolu bana yetişemiyordu. Defalarca ipi yukarı attıktan sonra kazmanın ucuna takıp ipi alabildi. Çantasını ipe bağladım. Yukarıda bacanın genişlediği bir yere oturup çekmeye başladı. Çantanın ilerleyebilmesi için ayakta bile zor durduğum 60 derecelik külahın üzerinde inanılmaz çaba harcıyordum. Çanta gitti, gitti, fakat sonlara doğru bir yerde sıkıştı ve artık kesinlikle yukarı çıkmıyordu. Sikkeler bendeydi ve Kürşad da geri alan malzeme ile bulunduğu yerden bir istasyon kurmanın mümkün olmadığını söyledi. 
Oturup ipi beline doladı ve beklemeye başladı. İpin en ucuna da kendi çantamı bağladım. Tırmanıp, yüzümü uçuruma dönüp çantayı çekmeyi denemeye karar verdim. Çabalar sonuç vermedi. Baca negatif olduğundan çanta altta bir yere takılıyordu ve kesinlikle gelmiyordu. Bense bu sırada kafa üstü uçuş yapacaktım. Sonuç olarak Kürşad'ın yanına tırmanıp sikke ile istasyon almaktan başka çare yoktu. Fakat bir problem vardı: buz çekicini bacayı tırmanırken sorun yaratır diye çantamda bırakmıştım. 
Taşla çaktığımız iki sağlam sayılabilecek sikkeden iple alçalınca sorun çözüldü. Kürşad üstten, ben alttan epey bir debelenerek çantaları çekmeyi başardık.Her şeyi toplayıp saatlerimize baktık: tam bir saat geçmişti. Bu kadar emek sonucu geçtiğimiz bu bacaya "Kürşad Bacası" adını koyduk.(IV+) 60 derece eğimde tırmanmaya devam ettik. Kar çok fazla batıyordu. İkinci bir baca daha geçtik (II) , kaya tırmanışlarıyla sırta vardık. Fakat bizi bir sürpriz bekliyordu. Yeni bir ara vadiye çıkmıştık ve deminkinin aynısı bir sırt sistemi sol yukarıda zirveye ulaşıyordu. Sol tarafımızda devam eden ana sırt hattının yamaçları çok dikti. 
Bulunduğumuz yerden sırta çıkmak için yine uygun bir yer bulamadık. Geri geri inip ufacık bir kar düzlüğüne vardık.Oturup bir şeyler içtik ve sisin dağılmasını bekledik. Arasıra açıldığında nereden gidebileceğimizi tartışıyorduk. Sis koşullarından dolayı tırmanmaya devam etmek olanaksızdı. Ertesi gün hava açarsa zirveyi denemeye kara verdik. Kar yağışı iyice yoğunlaştı. Bivakta gözümün içine kar girmeye başladı. Çok dar bir alandaydık. Her şey dip dibeydi ve aşağı yanlışlıkla düşürebileceğimiz bir malzeme yüzlerce metre sürüklenebilirdi. Bu da etkinliğin sonu anlamına gelirdi. 

Sabah hala kar yağıyordu. Tüm külahların üzeri ince bir tabaka ile örtülmüştü. Toparlanıyorduk. Ben fotoğraf çekerken Kürşad "ah!" dedi, birden kafamı çevirdiğimde ödünç alarak getirdiğim uyku tulumum aşağı yuvarlanıyordu. Kürşad'a saydırırken bir yandan da durumu kabullenip foto çekmeyi sürdürdüm. Kürşad'dan son raporları almaya da devam ediyordum: 

-Şimdi sağa döndü... 
-Şimdi bir vadiciğe girdi... 
-Şimdi dış kılıfı yırtıldı, içinden mor bir şey fırladı. 
-Beyaz bir şey gözüküyor mu? 
-Yok sadece mor
-Ha iyi o zaman

Sis azaldı, rota belirginleşti. Zirveye devam etmeye karar verdik. Dosdoğru yukarı sırta vurduk. Kramponla çarşak tırmanmak zordu. Verdiğimiz mücadele yukarıda sırtın oradaki eğimli geçişlerde ne yapacağımızı sorgulamamıza yol açtı.Toz kar yüzünden bastığımız yeri göremiyorduk zaten. 

Sırta varınca sis tamamen dağıldı, fakat bu görüntüye pek sevinemedik. Rota çok dik bir etapla kesiliyordu (70-80 derece), emniyet noktası yoktu ve ne yazık ki toz kar yüzünden çok kaygandı. Sırtın arkasından devam eden kısa bir traversle zirveye ulaşılıyor. Bu etabı uygun olmayan kar koşulları sebebiyle tamamlayamadık affola. 

İniş: Sırtın başlarındaki dik külahlardan geri geri inmek problem oldu ama onun dışında rahat bir şekilde doğrudan Sarımemetler'e ulaştık. Çok defa arkamızdaki ekspresler kramponlarımızın arka dişlerine takıldı. Kötü bir şey. Sizi gafil avlıyor, çünkü kilitleniyorsunuz. Bir kaç kez bu şekilde düştük kurbanlık koyun gibi. Ekspresi kısaltıyorsun bu sefer de karabin takılıyor. Sırttan 400 metre kadar aşağıda uyku tulumunu bulduk, oldukça sevindiriciydi doğrusu. 
Tüm zorluklarına rağmen tırmanıştan çok keyif aldık. Özelikle sırttaki manzara görülmeye değerdi. Daha ayrıntılı bilgi için bizi arayabilirsiniz. 

16 Ocak 2001


Tolga Kanık 
0 312 222 88 02 Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Kürşad Büyükyıldırım 
0 535 463 12 98 Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Okunma 4986 defa Son Düzenlenme Cumartesi, 22 Aralık 2012 20:49
Yorum eklemek için giriş yapın