Kamp yerimizden sakin bir hırsla duvara yöneldim. Batur çantayla geliyor.Duvarın dibine vardım Kaya'ya dokundum, ve seslendim. Batur , kaya sıcak(!) Sevinçliyim. İlk ip boyunun sonlarındayım. Bizden bir gün önce duvarı deneyen Aziz'in düşüp yaralandığı yerde. Gece özellikle kazadan dolayı , orayı merak etmiştim.Kolay olduğunu gördüm,süratle devam ettim. Duvarın ikinci ipinde yükseliyordum ki , içinde perlon halkalı, iki ara emniyeti olan tam bir buz kütleciği gördüm. etrafa bakındım, hamle yapabileceğim tutamakları değerlendirdim. tutarlı hiç bir şey yoktu.

Sanırım her şey buzun altındaydı. Perlonu tutdum ve en yukarıya... ılk ip boylarında aklımdaki soru, daha önceki tırmanışlarımıza göre çok ağır olan çantayı, bütün duvarda nasıl yukarıya taşıyacağımızdı. özellikle çanta çekmek bir çok probleme yol açıyordu. Batur büyük bir güç gösterisiyle çantayı sırtlayıp kayada ilerledikçe bu problemin hallolduğunu gördüm. Saat 13.00 civarında büyük setin oradaydık. Buraya kadar ciddi bir problemle karşılaşmadık. Ama önümdeki sahne bütün çoşkumu bir anda götürdü. Traverse başladım.Ama çok ciddi bir problemle karşılaştım. Yazın çarşak yürüyüşü ile geçilebilecek pasaj buzlanmış karla örtülüydü. Ayağımdaki meslerle kayadan devam etmek durumundaydım. çünkü kar-kaya karışık gidiyordu. Plastikleri, hatta kramponları giymek, bir daha çıkarmak çok zor olacaktı. Kompakt, büyük bir kayada emniyetsizliğin sızısı ile ilerlemeye başladım. Batur içinde aynı vahim durum devam etti. İstelik çanta sırtındaydı.
Kimi zaman kazmamı kullanarak buzlanmış karda, meslerimle iz açarak ilerlediğim bütün bu pasajlar, yaklaşık iki ip boyu, bir rüya gibi geçip,istasyon aldığımda Batur'u üstten ve uzağından kaygıyla izlemeye başladım. çok az emniyet alabilmiştim. Düşerse....düşmedi. çünkü bir ara emniyeti sökerken ayaklarını gördüm. Bir baletinki gibiydi ve yeterince iyi kullanıyordu. Serbest tırmanıyorduk. Yaz sezonundaki gibi. Hep duvardaki en büyük problem diye kafamda yer eden kısma gelmiştik. Yarım ay balkonun altı. Uzun süre Serhan Poçan'ın kaza geçirdiği yer sandığım yer burasıydı. Salimle konuşmalarımızda sormuştum. Verdiği yanıt kaygılarımı arttırmıştı. Tutamaklar ters ve garip diyordu. Tırmanışımızın birinci günü bitmek üzereydi. Orayı da geçmek istiyorduk.Vaktimiz de uygundu Büyük setin problemli traversi beni oldukça yıpratmıştı.Karşılaştık ve çıktık. Tırmanışlarımızın çoğunun kaderi olan zihinsel travmaların başladığı belki de sonlanacağı noktaların birindeydim.O ana kadar, ufak tefek sorunları saymazsam, en önemlisi; büyük setteki kolay olmasını beklediğim travers, zorlu bir sinir savaşı içinde geçmişti. sürekli ve yoğun problemleri aşmak zorunda kalmıştım. Şimdi ise nihayet tırmanış kolaylaşacak, kulvar sistemlerine gireceğiz ve kaptırıp gideceğiz diye düşünürken, sert bir yanıt her şeyi tuz buz etti.
Ellerimi dondura üşüte, hep kayadan gelebildiğim, şimdi de sağımdan upuzun bir kar kaya kulvarı olarak süregiden etabın , en altlarındayım. Yani son üç dört ip boyunun başlangıcı. Solumdaki kayayı tercih ettim . Ama aslında beynim bunu istemiyordu. çünkü dinlenme arzusundaydı. Bobo istasyona geldi ve kolay gibi gözüken kayaya girdim. Zorlu hamlelerle yükseldim. Emniyet hak getie. Gittikçe zorlaştı ve henüz başındayım. Bulunduğum noktada düşmemek için boğuşurken Batur'un söylediklerini duydum. Kardan devam etmemizi istiyordu.Gerildim çünkü zor durumdayım. Kızarak ve zoraki hamlelerimi yarı sersemlemiş durumda, geri alarak indim. Plastikleri giyip, kardan emniyetsiz lead ettim.Tırmanışın bedeli gittikçe ağırlaştı. Son üç ip boyuna girdik. Artık eldivenimin parmak uçlarının şapkasını her çıkarışımda parmaklarım donuyordu. Her durduğumda kaslarım enerji kaybı ve soğuğun etkisiyle kendiliğinden titredi; artık acı çekiyorum. önümde, yükseldikçe zihnimin ve sinirlerimin de ırzına geçecek pasajlar beni bekliyordu. Son ip boyunda dev bir kar mantarını andıran sırttaki komişe yöneldiğimde amacım komişin altındaki kar hattından sola traversle komişin en zayıf yerinden sırta ulaşmaktı. Tırmandıkça bunun pratikte zor olduğunu, daha mantıklı olanın, o kar hattının altındaki eciş bücüş ama emniyet alabileceğim kayalardan sola yan geçiş olduğunu anladım. Kardan yükselmeye devam ettim ve kayalara yaklaştım. Etap gittikçe dikleşti. Kayaların altına geldiğimde, kazmayı saplamayı umduğum kar pasajlarının hayal olduğunu gördüm. Karın o diklikte, kayaların üstünde ince ve sert bir tabaka olarak , ylesine durduğunu gördüm. Tırmanmak için ve karı ne de kayayı kullanabilecektim.
Kazmamla sert tabaka karı kırıp, kayayı ortaya çıkarmayı denedim. Ama olmuyordu. Yeni duruma uyum göstermem ya riski alıp devam etmem ya da...Devam edecektim. çünkü sağ bölgemizde derin bir vadi kulelerle, sırta ve büyük komişe ulaşıyordu. Orayı geçmemiz olanaksızdı. Sol bölgemizdeki kaya sırtını ise aşağıdan tırmanmayı planlayıp, zor olduğundan dolayı vazgeçtim. Sırta on metre kala 600 metrelik duvarı, o saatlerde, o şartlarda geri de dönemezdik. Devam ettim. Riskli bir hamle ile ilk kayayı tuttum. Artık kazma diğer bileğimde sallanıyordu ve zorlu geçişe başladım. En kolay geçişleri bulmak için sürekli beynimi zorluyordum. Artık çok soğuktu ve 100 metrelik kar-kaya sırtından ilerlemek için plastik ayakkabılarımızı giymiştik.
Bu ağır ayakkabılarla kayada akrobasi yapmam sınırlarıma bir çıta daha koymam demekti. Yavaşça hamleler yapıyordum. Beklediğim an geldi. Ellerimle tuttuğum set olmayan , her an kopacakmış gibi duran, genelde buzlanmanın tuttuğu kayalardan devam etmek için ayaklarımı almam gerekiyor. Am yok hayır dedim. Mutlaka vardır. Daha dikkatli baktım. Yok. O anda iki daha ilerledim. Bulunduğum nokta daha kötüleşti. Tutacak bir şey de kalmadı. Kazmamla kayaların üstündeki karları kırarak set aradım. Yok. Boşlukta gibiyim, havada asılı. Kazmamı dikkatle çıkarıp, bir yere takıp, ayağımı solda gördüğüm, berbat eğimli ve buzlu sete almam tek çözüm.Yaptım. Ama riskin dozu arttı. Bütün ağırlığımı kazmamı takdığım, bilinmeyen yere vermem gerekiyor. artık cebimdeki şans kartlarını kullanıyorum. Oluyor. Son ama en kötü noktadayım. Plastiklerin ucu ile berbat iki basamakta dengemi kaybedip düşmemek için dayanmaya çalıştım. Kara ve komişe ulaşmak için son pasajdayım. Sinirlerimin koptuğunu düşündüm.Neredeyse göğüsümdeki basamaklar kurtuluşum olacak. Ama nasıl yükseleceğim? Tekrar kazmayı takmayı ve ondan güç almayı denedim. Yer bulmam çok güç oldu. Yükseliyorum ve kardayım. Biraz sola geçerek kornişin zayıf yerine ulaştım. İki metrem kaldı.
Altımdaki iki takoz emniyettten yaklaşık yedi sekiz metre yukardayım. Düşsem her şey biter. ıki kere yükselip, kornişin öbür tarafına, güney yüzüne atlamayı tasarladım. Olmayacak ! Bu hamleler beni ancak kuzey yüzüne düşürür. Gene teknik bir problem. Negatif kornişi, iki yanından, bilinsizce kanal şeklinde kazdım. Sonra da sağımda yükselip öbür tarafa geçmek için bir set yaratmaya çalıştım. Mantar biçimini alan kornişe yüklenemeyeceğimi anladım. çünkü çatırdadı. Ayaklarımla yükselip, iz açıp, yüklenip, baskı yaparak kollarımla, kendimi öbür tarafa bıraktım. Bağırdım. Sırttayım. Zirve otuz kırk metre solumda. Gördüm. Batur bir saate yakın beklemişti, onu almak için hazırlandım. Artık her şey aşağıdan farklı. Kendi bedenimden başka, emniyet alabileceğim hiç bir şey yok. Elimde kısacık kazmam var. Ama kar yumuşak. Batur'un düşmeden geleceğini tahmin ediyorum. Kendimi güney yüzüne gömdüm. Geliyor. Kornişi geçerken umutsuzluk çığlığı atıyor. Başardı; acı ağlama tepkileri birbirine karıştı. ıki kardan adam kucaklaştık.
Doğan Palut