Vay Vay Kuzeydoğu Yüzü (İlk Türk Çıkışı)

 

BAYAĞI KAN EMDİM 

13 Ağustos 1997

Dağa gitmeden önce, son zamanlarda dağda olmanın ve hatta orada tırmanmanın zor ve zahmetli yanlarının neler olduğunu düşünmüştüm. Kentteki olanaklarla, kent içinde antreman yapmanınyada kentin dışında dağın doğasını, vahşiliğini yaşamadan yapılan tırmanışların, zahmetsiz, risksiz ve konforlu yanlarını düşünüp, karşılaştırmıştım. 



Daha önce yaptığım antremanların, orada yapacağım tırmanışın koşullarına yakın olması, en azından psikolojik yük anlamında bir yakınlığı taşıması gerektiğini düşündüm. sonuçta dağa yaptığımız, biraz insanlıktan çıkmak olarak görülebilir. 

Bu sezona Aladağlar ve uzun duvarlar için çok iyi hazırlandım. Şubat ayından itibaren bir çok zorlu rotayı, özellikle pelitözünde sadece aşağıdan inceleyerek ve üzerinde çözümleyerek leadledim. son dönemde de iki uzun rotayı çıkarak, 150 metre uzunlukta bu sürece pekiştirdim. Teknik olarak söylemek gerekirse daha zor ama kısa rotalar üzerinde defalarca çıkış yapıp yeterince ter döktüm. Bütün bunlar dağda yapacağım tırmanışlar için onun koşullarına en yakın örnekler ve hazırlık biçimleriydi. Bir bütün olarak ise yeterince tutku sahibi olmak, tırmanışın ve neredeyse bütün faaliyetin, kurgusunu kafamda tamamlamak , yaşadığım sıkıntıları, sorunları kentte tamamiyle bırakabilmek, gene bedenini, sinirlerini ve ruhunun karşılaşabileceği yükleri fazlası ile kaldırabilecek antremanları yapabilmek... 

Bütün bunlar tamamlandığında yola çıktık. Dağda hava yağışlıydı, soğuktu ve dolu yağıyordu. Duvardan şelaleler iniyordu, zamanımız azalıyordu, alt ekibimiz yoktu ve tırmanışı sabahın neredeyse karanlıktı gene sıcak tulumlarımızdan çıkmak zorundaydık. Karşımızda 600 metrelik bilinmeyen bir yolculuk duruyordu. Üstüne üstlük iki sene önce 300 metrelik bir çıkışın sonunda bir iniş yapmak zorunda kalmıştık. İnişte ip takıldı, gelmedi ve 80 metresini duvarda bırakıp, geri kalan 150 metreyi 20 metrelik yaralı iple inmiştik. Bu sefer kampımızı duvarın tam karşısına kurmuştuk. Rotada iki senedir harap olmuş hayalet ipimiz ve tatmin edilmeyi bekleyen egomuz bizi bekliyordu. Yenilgiyi başarıya çevirebilecekmiydik ya da talihsizliğimizi talihe... Birinci sorunun yanıtını çoktan biliyorduk, emindik, çok hazırlanmıştık. Bunu hep konuşmuştuk. Coşkulandık, içimiz içimize sığmıyordu neredeyse. 

Emre "doğan, biz bu vay vay Dosyasını kapatmaya geldik" ikinci sorunun yanıtı hep belirsizdi, tırmanış bitene kdar. Talih..! İki sene önceki, yağan müthiş dolu, duvarın en zor yerindeki kar birikintisinin yarattığı büyük akıntı ve ıslaklık tam üç gün duvarın dibine ulaşana kadar bozuk, dolu, yağmur, soğuk istikrarsız bir hava vardı. Bir gün duvarın kurumasını bekledik, (neyseki duvarda kar azdı, kilit kuruydu) Ya tırmanış günü yağmur yağacakmıydı? Yağarsa nerede yakalayacaktı. Evet tırmanış günü yağmur yağdı, sis çöktü, dolu da yağdı, hava da soğudu. Bütün bunlar saat 15:00'den sonra oldu biz o saatte zirvedeydik. Bir süprizi yaşamış, talihsizliği gücümüzle ters çevirmiştik.

Tırmanışa başlamadan önceki en büyük merakımız, iki sene önce bivakladığımız geniş sete, duvarın yarısına kaçta ulaşabileceğimizdi. Bu sorunun yanıtını ilk yüz metrede almıştık. Rotanın ilk kilidi olan, negatif eğimli sarı çatlağa, bir yenilik yaparak tamamen ara emniyetsiz ve 40-50 metrelik ip arasıyla, sağdan gri ve sağlam kayadan birlikte tırmanarak ulaştık. Birbirimize bağırıp, gülüyorduk. 

"Emre bu bizim işimiz, lanet bok herif, pelikaaaaaan..."

Sonra istasyonu çatlağın altına aldım. Emre geldi. Aşağıda konuşmuştuk. Bivak yerine kadar ben önde gidecektim, daha hızlı olduğum için sonra kritik yapacaktık. İki sene önce zorlandığım yerleri çok rahat ve hızlı geçerek elli metre sonra istasyon aldım. Hep ipi sonuna kadar gitmek istiyordum. Duvarın ilk zor kısmını oldukça iyi tırmandıktan sonra bivak yerine ve oradaki ikinci zor kısma kadar, üç beştane ara emniyeti aldım. Saat 11:00 - 12:00 civarı duvarın yarısı bitmişti. Bir ara acıktım. Bir bacanın üzerinde çantamdan top kek çıkarıp yemeğe başladım. Emre gözüktü, bir yandan da onu alıyordum. Durmak yoktu. Topkekim elimden kaçıp, bacaya düştü, "emre şunu al be" dedim. "Eeee boş ver" dedi. Karşı çıkacaktım, benim alma şansım yoktu. Bütün cevrecilerden, çevreden özür dilerim. Topkek orada kaldı. tek bir şey beni rahatlatılyor birileri aynı rotayı çıktığında, belki onu göreceklerdir. Tabii bacaya takılırsalar. Duvarda bir tırmanıcının bulabileceği en anlamlı şey, diğer tırmanıcılara ait bazı izler bulmaktır. Sikke, perlon, takoz vbg... Tabii bunlar tırmanıyşa ait izlerse. Eğer inişin izleri ise halkalı sikke, bırakma perlonu vbg... vay halinize. 

Geniş seti geçtik, sarı diagonal bir çatlak yukarıya uzanıyordu. Aşağıda kamp yerinde, rotanın devamı için aynı yeri belirlemiştik. Ama girişi geniş setten sonra 10-15 metrelik gri kule ıslaktı ve akıyordu. Hiç beklemeden akan kulenin sağından gri sağlam yüzeyden, yarım baca sonra ise sol yüzeyinden kulenin üzerine çıktım. Emre geldi ve sarı çatlağa girdim. Birazcık çürüktü. Orasıda bitince elli metre sonra rahat bir şekilde rotanın en zor kısmında bulunduğu baca çatlağına sağ traversle yöneldik. 

Emre çantalı geliyordu ve travers uzundu. Düşerse çok kötü pandül yer diye iki üç tane takoz attım. takarken elimi yaraladım. Bayağı kan emdim. Neyse bir istasyon aldım ve emrede geldi. Hiç beklenmeyen bir elli metre daha gittik. En maceralı yer aşağıdanda görülen kar birikintili yerdi. Tam onun üzerinde italyanların en zor addettikleri balkondu, yapay tırmanış yaptıkları yerdi. zorluk aşağıdanda anlaşılıyordu. Frikşınların kardan ıslanmasın diye sağ yüzeyden negatif bir geçiş yapıp, gene tam köşeden negatif balkonlu kısmı emniyetsiz devam ettim. İp bitiyordu, sola yan geçişle çatlağa girip, balkonlu bölgenin kilidinin altına askı istasyonu aldım. Özellikle karlı kısmın yanından geçiş yaparken 40-45'inci metredeydim ve 10-15 metre altımda sadece bir ara emniyeti vardı. Gene emniyet alamamıştım, yoktu işte... Orası benim için en heyecanlı yer oldu. Tabii zorlu kısmın dibine gelmenin de bunda etkisi vardı. Emreyi alırken hep gölgede ve soğukta kalmanın etkisi ile iç ısımın azalması nedeniyle üşümeye başlamıştım. Emereye karı ortasından yarıp geçebileceğini söyledim. Çok tuhaf ve komik bir şekilde ipleri tutarak, yoksa kayacaktı, aniden geçti. Bu arada sinirlerim zorlanmaya başlamıştı. Hep zor anlarda susmayı öğütlediğim benliğim yakınırcasına, emre "üşüyorum" dedirtiverdi bana. Emre "bende" dedi. Susmak zorunda kaldım. Yukarı da hayal meyal, ıslak bir tahta takoz görüyordum. Uzun süre başka bir şey olabilirmi diye kendime sordum. Fakat duvardaki tecrübelerim yabancı cisimleri hemen bana ayırmayı öğretmişti. Bir yandan da dayak yemiş bir boksör gibi sersemlemiştim ve algılarımı artık çok yoğunlaştıramıyordum. Neyse çık ve bak. İstasyon ve tırmanış hazırlıklarından sonra giriştim. Oldukça rahat yükseliyordum ki, bir sikke ve sonra da kocaman, çakılmış ipi biraz çürümüş, ıslak bir takozla karşılaştım. Neşelenmiştim. Fotoğraf makinamı çıkarıp ikisininde resmini çekip devam ettim. Bir pasaj takozun olduğu yer rotanın en zor hamlesiydi. İlk çıkanlar tam da orda AI yapay tırmanış yapmışlardı. Acaba fotoğraf çekmem yapay tırmanışa girermiydi. İpi sonuna kadar gittim. 4-5 metrelik bir negatif sonrası çatlak bitiyordu. Ama ip yetmemişti. Emre geldi, hemen orayıda çıktık. Dağ artık pozitif eğimdeydi. Bütün zor yerler artık gerimizde kalmıştı. Saat öğle civarıydı. başardığımızı hissetmeye ve sevinç naraları atmaya başlamıştık. İki-üç boyu emniyetsiz yükselip, sola yönelerek 14:40'da sırta, beş dakika sonrada zirveye ulaştık. Bir gün önce iniş rotasınıda öğrenmek için zirve yaptığımda düzenlediğim babaları tekrar kaldırmak çok keyifli gelmişti. İlk defa böyle uzun bir rotayı, öğle saatlerinde bitirmenin rehavetini yaşama şansımız olmuştu. Bir saate yakın zirvede kaldık. Hava sislenmişti. Sonrada inişe geçtiğimizde yağmur başladı. Islak kayalardan dikkatlice Karani geçidine doğru, kuzey batı sırtından indik. Zaman zaman yağış ve sis artıyordu. Geçitten kamp yerine kadar ıslanarak ve eğer duvarda olsaydık, ihtimalinin en olası acı yanlarını düşünerek, tabii ki mutluluklaa, kampa ulaştık. Başarmıştık...

ALADAĞLAR VAY VAY KUZEYDOĞU DUVARI İLK TÜRK TIRMANIŞI

07.15 - Kamptan ayrıldık.Karlı bölgeyi geçip, karaya girdik.
07.55 - (Başlangıç)1'inci ip.50 m sağa yukarı doğru yükseldik.
08.20 - 2'inci ip. 30 metre aynı doğrultuda devam.
08.50 - 3'üncü ip. 70 m. Parelel iki çatlağın ucuna doğru yükselerek,çatlağın dibine ulaştık. 1995 inişinde bıraktığımız beyaz iniş perlonu babanın üstünde duruyor. Sola yukarı bakınca kestiğimiz ipler de gözüküyor.3200 m
09.50 - 4.ip 50 metre çatlak sonuna kadar çıkıldı.IV iki hamlelik geçişden sonra bacaya girildi. 3250 m.kadar gidildi. 4+çantayla çıkılırken sıkışma oldu.
10.20 - Tam yukarı devam edildi. 50m. 4.300m.
10.40 - 6.ip 50 m. 1995'deki bivak setine ulaştık.Kar yok. Yukardan akıntı var. 3350m
11.10 - 7'inci ip. Akıntının hemen solunda (balkon)dik vurularak, az yukardan (3-4m)soldaki bacaya girdik. 5+
11.40 - 8.ip Sola diagonal gidilir. çürük 5+20 metre.Baca, yukarı 30 m. 4+3400m.
12.20 - 9.ip sağa yan geçiş, çok çürük. IV. yukarı sete ulaştık ve setin üzerinden bacanın içine girdik, 50m. 3420m. Bacanın içi akıyor.
12.50 - Baca 50m yukarı 4+, kara ulaşılır...
13.10 - II.ip çatlak, 50m (15m VI+, sonra V+)çatlakta, tutamaklar geniş ve sağlam. I sikke,(ıstasyonun hemen yanında,solda) ve 1 adet tahta takoz.Emniyet imkanı iyi.
13.50 - 12.ip Kulenin sağından yukarı ve sola doğru yatay geçişe devam. 50m
14.10 - 13.ip sola yan geçişe çürük kayalardan devam sola beraber devam
Zirve - 3600m

Doğan Palut

Okunma 7031 defa Son Düzenlenme Cumartesi, 22 Aralık 2012 22:59
Yorum eklemek için giriş yapın