Eskişehir’den öğleyin saat 12:30 gibi çıktım. Yağışlar birkaç gün önce durmuştu ve hava tahminleri hafta sonu tüm yurdun güneşli olacağını haber veriyordu. Otobüsle Konya yolu ayrımına gittim. İlk özel araba otostop çektiğimde durdu. Yol buzlu olmasına rağmen geç şoför oldukça iyiydi. Akşam 18:15 sularında Konya’da idik. Konya Kartal Dağcılık Kulübüne giderek beraber tırmanış yapacağımız arkadaşlarımızla detayları konuşacaktık. Eğitmenimiz, Ağabeyimiz Murat Seren ile beraber gideceğimizi ve onun bize rehberlik edeceğini düşünüyorduk. Ancak o tırmanışa gitmeyi düşünmüyordu. Diğerlerinden de ses çıkmayınca ortada sadece Burak ve Ben(fatih SERDAROĞLU) kaldık.Ve bizde bir gün sonra sabah, Kayseri’ye otostopla gitmeyi kararlaştırdık. Kardeşim Melih’de 21 Aralık 2003 te Erciyes Tekir Yaylasında TDF den Kış Temel Eğitimi alacaktı.

20 ARALIK CUMARTESİ:
Sabah saat 08:30 da Konya Otogarın önünde buluştuk. Melih önden otostopla gitti. Biz ardından Burak’la 100 er metre aralıkla durarak otostop çekmeye başladık. Bizde beraber Malatyaya doğru yol alan iki yük kamyonuna ayrı ayrı bindik. Melih’te 40 km kadar ilerde arabadan inmiş araç beklerken, Burak’ın bindiği kamyon onuda yoldan aldı ve hep beraber koca dağ çantalarımızla, otostopla Kayseri’ye gittik. Saat 14:45 te Kayseri’de idik. Kayseri’de görev yapan dayımla görüştük ve Melih’i ona emanet edip, biz tırmanış için Erciyes’e DEVELİ minübüsüyle gittik. Gençlik spor il müdürlüğü Dağ ve kayak evine gittik. Müdür yoktu ama Kayak Hocası Veysel Abiden izin isteyerek Dağ evinin giriş holünde eşyalarımızı bıraktık. Tırmanışa o akşam başlamak için önce Jandarmaya ardından da Gençlik Spor müdürlüğüne rota ve tırmanış saatimizle ilgili bilgi verdik. Buna göre saat 01:00 da tırmanışa geçecek ve en geç saat 16:00 a kadar da dönecektik.
21 ARALIK PAZAR:
Yanımıza ip, kazma, krampon, 3 friend, 5 adet 2 şer metre kadar perlon, metal kar küreği ve atıştırmalıklarla, termoslarımızı alarak saat 02:00 a doğru tırmanışa geçtik. Daha tırmanışın başından bu yana Burak’ın ayakları üşümekte idi. Bunu da sık sık söylüyordu. Onun kadar olmasa da benim ayaklarımda üşüyordu. Rotamız direkt zirveye ulaşan sırttan gitmekti. Sırt hattına daha girerken sık durmaktan dolayı 3 saati harcamıştık. Yani saat 05:00 olmuştu. Burak başınında ağrıdığını ve kendisini iyi hissetmediğini söyleyerek, geri döneceğini söyledi. Esasında benim kadar tecrübesi yoktu ve bir benim kadar o da bu dağa yabancı idi. Tüm bunları değerlendirerek geri dönmem gerekirdi. Hava yavaşça ağarmaya başlamıştı. Neredeyse hiç rüzgar yoktu. Ufukta bile bulut gözükmüyordu. Ve bu dağın bana her zaman bu kadar izin vereceğini düşünmüyordum. Burak’ın geri dönmesi halinde ise dönüş yolu gayet açıktı. Ve yolunu kaybedeceğini de zannetmiyordum. (daha sonra öğrendiğime göre biraz bocalasa da dağ evine geri dönmüş) Gerek Aladağlar’da, gerekse de Eskişehir, Afyon çevresindeki dağlarda sıkça solo faaliyetler yaptığım için tek tırmanmaya da alışıktım. Tek olarak zirveye gitmekte bir sakınca görmedim. Burak kardeşimle vedalaşıp ayrıldık. Bir süre nasıl gittiğine baktım. Sonra onuda göremez oldum ve sırt hattında yükselmeye devam ettim.
Saat 09:05 e geldiğinde daha Hörgüç kayaya yaklaşmamıştım ve bana yapılan tariflerdeki zorlu ve tehlikeli kısıma gelmemiştim. Hava çok sıcaktı ve karlarda yumuşamaya başlamıştı. Hörgüç Kaya’nın dibine gelmemle beraber bana anlatılanla alakalı bir rota göremedim. Ve kendimce bir yan geçişten sonra kramponları takarak, batonlarımı çantamın içine alarak ve kazma yardımıyla serbest bir sitille Hörgüç kayayı aştım. Boşluk hissinin bol olduğu ve kayaların inanılmaz bir düzenle yapboz gibi birbirinin üzerinde oturduğu Hörgüç’teki tırmanışım adrenalin düzeyimi tavan yaptı. Oradan indiğimde tekrar sırta girdim. Ve zirveye doğru ilerledim. Ancak Hörgüç’te hiç farkında olmadan 2 saatten fazla zaman harcamıştım. Artık iyiden iyiye kara batıyordum. Saat 12:30 olmuştu. Dönüş içinde oldukça gecikeceğimi anlamıştım. Telefonumu donmasın diye içime almıştım ama ter buharından etkilenip yine çalışmaz olmuştu. Saat 14:22 de küçük zirveyi yaptıktan sonra birkaç foto çektim. Özellikle Hörgüçteki mix mücadele beni çok yormuştu. Büyük zirveyi yapmaktan vazgeçip, moladan sonra inişe geçtim. Hörgüç Kayanın dibinden ilerlemek istedim. Fakat Hörgücün üzerinden kayan karlar altında birikim yapmıştı. Ve üzerinden de ara ara kar tanecikleri yuvarlanıp eğimde kayboluyorlardı. Saatinde ögleyi geçmesi ve sabahtan beri direkt güneş ışığına maruz kalması beni çığ riski açısından tedirgin etti. Birkaç deneme yapıp o etabı geçmeye çalıştım. Ancak ayağımın altından kayan karlar ve bir kar oturma sesi “wooouuf….???” Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Kendimi kaya dibine attım ve kuytuda akşam güneşinin batmasını bekledim. Güneş zirve sırtının arkasında kalınca aşağıya kaya dibini takip ederek inişe geçtim. Kendi kendime şunu söyledim “ Biliyorum şu anda geç kaldım diye hem arkadaşlarım, TDF dekiler, jandarma tedirgin olmuştur ama bunları düşünerek acele edersem bu sıcak hava muhtemel bir çığa sebeptir. Acele etme “dedim. Biraz serinlikte inmek belki çığ riskini yok etmezdi ama azaltırdı. En azından bu şekilde içimi rahatlatacaktım. Panik havasında değildim.
Bu arada hava kararmıştı. Baktım vadi içinden ilerlerken, üstünde ilerlemem gereken sırtın çok altındayım. Fakat dik çıkacak kadar halim yok. Başladım hızlı adımlarla aşağıya vadi boyunu takip etmeye. Ve o vadi beni 3 saatlik bir yürüyüşle( ışıklarını gördüğüm ) Develi ilçesine ulaştırdı. Yola indim ve bir minübüs durdurdum. Sağolsunlar beni tekrar Dağevine kadar bıraktılar. Ve bırakmadan önce de gerek Jandarma’ya, gerekse de Gençlikspor Müdürlüğü Dağevine haber verdiler. Geç gelmek ve rotamı kaybedip Develi İlçesine 30 km kadar yürümek dışında herhangi bir sorun yaşamadım.
Dönüşümdeki gecikme ve rota kaybımın gerek TDF gerekse de JANDARMA nın Arama Kurtarma birliklerini harekete geçirmesine sebep olduğunu söylememe zannedersem gerek yoktur. Bu tedirginliği yaşattığım için oldukça özgün ve mahçup olduğumu söylemeliyim. Ancak şuna da sevindiğimi söylemeliyim: TDF ARAMA –KURTARMA BİRİMİ ve JANDARMA ARAMA KURTARMA BİRİMİ nin ortak çalışmasında son derece gelişmiş alet ve teknikler kullanılmış. Ve ekip daha izimi takip etmeden çekilen fotolarla hangi rotayı takip edip etmediğim konusunda %100 e yakın bilgi edinilmiştir. Bu konudaki hassasiyetinden dolayı TDF Başkanımız Sayın Alaattin Karaca’ya ve ben diğer rotadan inişim sırasında sırtta çalışma yapan dağcı dostlarıma teşekkür ediyorum. VE SEBEP OLDUĞUM ÜZÜNTÜ VE TEDİRGİNLİKTEN DOLAYI TEKRAR TEKRAR ÖZÜRDİLİYORUM.
22 ARALIK PAZARTESİ:
Saat 14:00 da Dağ evinden ayrıldık. Ve saat 15:00 da Otobüslere bindik. Ben Ankara, Üzerinden Eskişehir’e, Burak ise Konya’ya direkt gitti.
FATİH SERDAROĞLU
TÜRKİYE DAĞCILIK FEDERASYONU SPORCUSU
KONYA KARATAL DAĞCILIK KULÜBÜ ÜYESİ