Yüksek dağlara çıkmadan önce dağcılar veya dağcı adayları bazı testten geçirilirler.Bundan maksat dağcının çıkışa yeterince hazır olup olmadığını veya kimin dağa çıkamayacağını tesbit etmektir. Eğer dağcı henüz antreman da ve testler rezervin yeterli olmadığını gösteriyorsa talime devam edilir. Testlerin bazıları pratik niteliktedir ve özel cihazlara ihtiyaç göstermez.Bunun için dağcıların testleri iyi bilmeleri icab eder.
Testten maksat kalp damar ve akciğer rezervi denen yedek kuvvet hakkında bilgi edinmektir.Bunların tespiti adeta fal yerine geçer.Şöyle ki testler normal bulunursa dağcının zirveye ulaşabileceği söylenir.Aksi taktirde başarı mümkün olmayacağı gibi bazı tehlikelerle de karşılaşabilir.
Testler: Bunlar iki grupta toplanır:
1- Kalp damar (kardiovasküler) testleri: Bunlar tansiyonun ölçülmesi ve nabzın sayılmasına dayanır.Önce istirahatta iken tansiyon ölçülür ve nabzın adedi kaydedilir.Sonra dağcıya ağır bir çaba yaptırılır.Bunun için en pratik olanı nefesi tükeninceye kadar veya belirli bir süre yerinde çömelip zıplamaktır.
Çaba sırasında yapılan ölçümlerle tansiyon ve nabzın ne kadar bir zamanda normale döndüğü tespit edilir.
Tansiyonun 190mm Hg ye kadar çıkması anormal değildir.Yeter ki en geç 5 dakikada normale gelsin. Çaba sırasında nabız ne kadar yükselirse rezervin o kadar iyi olduğu anlaşılır.Başka bir deyimle başlangıçtaki nabız sayısı ile çabadan sonraki nabız sayısı arasındaki fark ne kadar büyükse kalbin rezervi o kadar fazladır.Ancak şu şartla ki istirahattaki nabız sayısı normal sınırlar içinde olsun. Aşırı bir çaba sırasında nabız 200 ü geçebilir ki bu iyi bir belirtidir.
Nabzın en geç 5 dakikada normale düşmesi gerekir.Çaba sonunda yükselen nabız sayısı ne kadar kısa bir sürede başlangıç sayısına dönerse kalp rezervinin o kadar iyi olduğu anlaşılır. Tırmanış veya dağa çıkış sırasında da test yerine geçen bazı müşahadeler vardır.Bunları bilmenin yararı vardır.Çünkü dağcı durumunu aklimatisazyon derecesine göre ayarlayacaktır.Şöyle ki test sırasında olduğu gibi tırmanışta insan çok yorulur, nefes nefese kalır ve nabız bir hali hızlanır.Eğer bu durum kısa bir dinlenmeden sonra geçer veya normale dönerse he rşeyin yolunda olduğu anlaşılır.Aksi taktirde aklimatizasyonun yetersiz olduğuna kanaat getirilir ve aşağı kampa inilir. Tırmanış sırasında aşırı çabaya rağmen nabız 100ün üstüne çıkmaz veya bunu önemli ölçüde geçmezse iki ihtimal üzerinde durulur.Birincisi rezervin çok iyi ve aklimatizasyonun fevkalade olmasıdır.Ancak şu şarla ki dağcı dinlenince ne nefes darlığı ne de yorgunluk kalsın ve kendini iyi hissetsin.Böyle bir insanda aşırı çaba sırasında nabzın fazla hızlanmaması kalbin dakika atım hacminin başka yoldan artışı ile izah edilir.Olay diastolda alınan kan miktarının ve kasılma gücünün artışına bağlanabilir.
Nabzın beklendiği kadar hızlanmaması kötü bir belirti sayılabilir.Nitekim ilerlemiş şeker hastalığında ve bazı arteriosklerotiklerde klap stres veya iç kanamalara rağmen yeteri kadar hızlanamaz.Nabza bakarak hüküm verenler durumun iyi olduğunu zannederler.Halbuki zannedildiğinin tersi bir durum vardır ve burada nabzın takibi yanıltıcıdır.Dolayısıyla dağcı da, nabzın beklendiği kadar hızlanamamasından endişe edebilir.Ancak nefes darlığı yoksa ve kendini iyi hissediyorsa bilakis durum fevkaladedir.Eğer nefes nefese kalıyor, kısa dinlenme ile yorgunluk ve hızlı solunum geçmiyor ise kalp rezervinin tükendiği ve aklimatizasyonun yetersiz olduğu anlaşılir ki böyle bir durumda baş ağrısı ya vardır ya da kısa bir zaman sonra meydana çıkar (Bozalay-Lenin çıkışımızda Razdelni kampı yakınlarında 6000 metrenin üzerinde bir dik yamaca tırmanırken bir Alman benimkinden çok hızlı olan nabzını hayra alamet saymış fakat kamp yerine gelince baş ağrısı ve bulantı kusma sebebiyle derhal aşağı kampa inmek mecburiyetinde kalmıştı).
Dağda iken nabız üzerine test yapılması düşünüldüğünde veya nabız takip edildiğinde önceden Neskafe alınıp alınmadığı bilinmelidir.Çünkü çok kahve içildiğinde bunun içindeki cevher kalbi hızlandırır.
2- Solunum fonksiyonları testleri: Kanaatimizce dağcılara yapılması gereken testlerin başında solunum fonksiyon testleri gelir.
Burada test olarak başlıca vital kapasiteler, dakikadaki azami solunum hacmi ve hava akım hızı tayin edilmelidir.
Bu testler ancak üniversite kliniklerinde ve fizyoloji laboratuvarlarında yapılabilmektedir. Muayenelerden maksat solunum rezervi (yedeği) hakkında bilgi edinmektir.
Pratik yollardan da solunum rezervi hakkında bilgi edinmek mümkündür.Dolayısıyla ister dağa gitmeden önce olsun ister dağda olsun şunlara bakılır:
a) Nefes verme süresi: Çok önemli ve çok pratik testtir.Normalde nefes verme süresi nefes alma süresinin 1/3ünden kısadır.Bunun uzaması ciddi bir solunum yolları hastalığı olduğunu otaya koyar.Böyle olanların asla dağa çıkması doğru değildir.
b) Dakikadaki solunum sayısı: Normalde ve istiharatte bunun 16nın altında olması gerekir.Bu sayı ne kadar azsa solunum rezervi o kadar iyidir. Çabadan sonra solunum sayısı ne kadar fazla artar ve ne kadar kısa sürede normale dönerse solunum rezervi o kadar iyidir.
c) Nefesin derinliği: Bunun derin olması iyi bir belirtidir.Başka bir deyimle şahıs iradi olarak ne kadar derin nefes alır verirse rezervin o kadar iyi olduğu anlaşılır.
d) Nefes tutma (apne) süresi: Derin bir nefes alındıktan sonra ne kadar uzun bir süre nefes alınmadan durulursa ağız burundan dokulara kadar oksijenasyon sisteminin o kadar iyi işlediği anlaşılır.
Dağda tırmanış sırasında veya yüksek kamplarda test yerine geçen bazı hareketler vardır.Bir müşahademiz olarak bunları da vermek gerekir.Şöyle ki rezervi tükenenler şarkı söyleyemez, ıslık çalamaz, rahatça konuşamazlar.Ağır kalp ve akciğer hastalarının koşuşmakta ne kadar güçlük çektikleri bilinen bir olaydır.Diğer taraftan rezervi tükenen hastaların veya nekahattaki kimselerin şarkı söylerken nefeslerinin çabukça tükendiğini görürüz. Ağır bir çıkış ve tırmanış sırasında dağcıların konuşamaması veya konuşmak istemeyişi o anki rezervin tükenmiş olmasındandır.
O halde insan dağda istirahatta iken şarkı söyleyebiliyorsa solunum rezervinin yerinde ve aklimatizasyonun sağlanmış olduğu anlaşılır.
Enerji sarfı oksijen sarfı ile birlikte cereyan eder.Madem ki dağda vücuttaki kötü yönde gelişen olayların en büyük kısmı oksijen azlığından kaynaklanmaktadır bunların önlenmesi veya derileşmesine engel olunması oksijen sarfını en aza düşürecektir.
Anormal veya erken yorgunluğu önlemenin bir yolu da ,enerji tasarrufu ile oksijen sarfının azaltılmasıdır.Bunun için şu çarelere başvurulur:
Mekanik tedbirler: Bunları 5 maddede toplayabiliriz:
1- Kayak değneği veya adi değnek kullanılması: Bunların yalnız karda yürürken gerekli olduğunu zannetmek yanlıştır.Çünkü değnekler sağa, sola doğru olan sallanmaları en aza düşürür,düşmeye ve dolayısıyla doğrulmak için gereken enerji sarfına engel olur ve düşerken doğrulmayı kolaylaştırır.
Yapılan araştırmalarda çift değneğin iniş ve çıkışta dağcıyı saatte tonlarca yükten kurtardığı görülmüştür(31). Tek değnek kullanılması da çok yararlı olmaktadır(77. sah. bak.) Kanaatimizce değneklerin sağladığı iki avantaj daha vardır.Bunlardan biri değnek olmadığında sarkan kolların sallanması ve düşmelere engel olmak için yapılan kol hareketlerinin yol açtığı enerji kaybını önlemesidir.(Atletlerin koşu sırasında ellerini yukarıda ve sabit tutmalarının sebebi budur). Ellerin pasif olarak baston seviyesinde yani yüksekte tutulması el kol hareketlerini önlemekle bir hayli enerji tasarruf ettirir.İkinci avantajı ise kan dolaşımını kolaylaştırmasıdır.Şöyle ki yüksekte tutulan kollardan kanın kalbe dönüşü kolaylaştığı için miyokarda (kalbe) daha az yük biner ve bu da enerji tasarrufunu sağlar.
2- Eşyanın çantaya dengeli yüklenmesi ve sallanmaması: Eğer dağcının çantası dengeli değilse ve boynuna, omzuna ya da çantasına sallanacak şekilde malzeme asılırsa enerji kaybı büyük olur.Dolayısıyla çanta, yükü dengeli olacak şekilde asılmalıdır.Fotoğraf makinesi, varsa bel çantasının içine konur.
3- Ara sıra çantanın altından tutularak yukarı kaldırılması ve bu surette yürünmesi (Şekil 7 A, B, C): İşlem hem dengenin daha iyi sağlanmasına yardım eder hem de omuzlardaki kan dolaşımını baskıdan kurtarır.
4-Kolların yüksekte tutulması: Eğer kaynak değneği kullanılmıyorsa eller ara sıra çantanın göğüs kemerine konur.İşlem koldaki kan dolaşımını kolaylaştırır.
5- Yürüme taktiği ve istirahatta yatış tarzı: Tekniğe uygun bir yürüyüş çok enerji tasarruf ettirir (77 78 ve 79. sah. bak.). Kar olmadığı taktirde dinlenirken uzanılması tercih edilir.Bu durumda bacakların gövdeden daha yüksekte tutulması veya yamaca doğru yukarı uzatılması ideal olur.Çünkü böyle bir yatış pozisyonunda kanın kalbe dönüşü kolaylaşır.
Isı kaybının önlenmesi: Isı kaybı oksijen tüketimini ve dolayısıyla yorgunluğu arttırır (Fizyolojik ısı kaybı mekanizması için 61. sah bak). Bunun için dağcının üşümeyecek şekilde giyinmesi ve sıvıları sıcak olarak alması gerekir.
Isı kaybına yol açan üç etken vardır.Birincisi soğuk hava, ikincisi rüzgar ve üçüncüsü ise soğuk sıvı alımıdır.
1- Giyim: Dağcının özel giyim malzemeleri ile soğuktan korunması gerekir. İlaveten şu hususların göz önünde bulundurulması da icab eder:
Damardan zengin olan organlardan ısı kaybı fazladır.Yüz, saçlı deri ve eller bunlara örnektir.Bu demektir ki hava üşütecek derecede soğuk olmasa bile ve hele rüzgar varsa saçlar bol olsa dahi başlık giyilmeli, bunun üzerine parkanın başlığı çekilmeli ve eldivenler takılmalıdır. Eller gibi ayakların da sıcak tutulması gerekir.Bunun önemini belirtmek için şöyle bir benzetme yapabiliriz:
Eller ve ayaklar bir radyatör gibidir.Kan geçtikçe ısıyı dışarı verir.Soğuk havada ateş yakarak ısınmada da bu mekanizma işlenir.Şöyle ki eller alevde ısıtılınca üşüme geçer yani vücut ısınır.Çünkü kan,el radyatöründe ısınarak bütün vücuda pompalar.Aynı şekilde ayaklarımızı bir sıcak hava üfleyen sobada ısıttığınızı farz edelim.Böyle bir durumda vücut hızla ısınır.Çünkü ayağa pompalanan kan adeta bu radyatörde ısınarak vücuda döner.
Eller, baş ve ayaklar soğuğa maruz kaldığında bu defa kanı soğutucu ve dolayısıyla üşütücü bir radyatör gibi fonksiyon görürler.
Kampta iken ısı kaybının bir kaynağı da bacaklardır.Çok soğuk şartlarda yaptığımız kış kamplarında görüldü ki gece yatarken uyku tulumu ne kadar iyi, giyilen anorak ne kadar mükemmel ve baş ne kadar iyi korunmuş olursa olsun, bacaklar iyi korunmadıktan sonra insan üşür.eğer uyku tulumuna kuş tüyü pantolonla girilirse anorak mükemmel olmasa bile baş ve eller de korunduktan sonra üşünmez.Şehir hayatında da durum aynıdır.Şöyle ki kışın gövde ne kadar iyi korunursa korunsun ayak ve bacaklar, baş ve eller sıcak tutulmadıktan sonra üşüme önlenemez.O halde gövdeye çok şeyler giyilecek yerde bütün bu bölgelerin aynı derecede korunması daha etkili olur. Kış kamplarında gece yatarken soğuktan korunmanın yolu uzun yün don giymek, kuştüyü pantolon, eldiven, parka ve yün başlıkla uyku tulumuna girmek,başa uyku tulumunun başlığını çekmek ve çift şilte üzerinde yatmaktır.
2- Rüzgardan korunma.
a) Rüzgar ve yağmurlukların giyilmesi.
b) Rüzgar maskesinin takılması.Isı kaybının önemli bir kısmıda solunum yoluyla olur.Çünkü içeri çekilen soğuk hava akciğerlerde ısınmaktadır.Ne kadar hızlı solunursa o kadar ısı kaybedilir.Rüzgar da bu olay daha da hızlanır.
Bu yoldan ısı kaybının önlenebilmesi için solunan havanın nispeten ısınması ve burnun rüzgardan korunması gerekir.Dolayısıyla cerrahi tülbent maskeler kullanmaktayız.Zamanla maskenin buzlanması olayı rüzgarı iyice keser.
Maskenin diğer yararları üst solunum yollarını rüzgarın ve kuru havanın mekanik tahrişinden koruması ve aşırı karbondioksit kaybını önlemesidir. Maskenin 6 kat tülbentten yapılması gerekir (Cerrahida kullanılanlar 4 kat olup yetersizdir). Maskenin kollarının lastikten olması ve daima boyunda hazır bulundurulması tercih edilir.
Tülbentin kuruması zor olduğundan şimdi maskeleri naylon tülden (perdeden ) yapmaktayız.
3- Sıcak sıvı alımı ve besinlerin sıcak olması: Sıvı ve besinlerin vücut hararetinden düşük bir sıcaklıkta olması organizmayı hızla soğutur ve titremelere yol açar.Dolayısıyla bunların en aşağı 37 derecede olması icab eder.
Vücut sıcaklığı artışının önlenmesi:Sıcakta yürünürken terin rahatlıkla dışarıya verilmesi gerekir.Aksi taktirde vücut sıcaklığı yükselir.Olay metabolizmayı ve dolayısıyla oksijen sarfını arttırır.Bunun için baş, gövde, kollar ve dizden aşağı bacaklar temas edecek şekilde açılır, öyle ki rahat bir deri ventilasyonu sağlansın.Hatta irtifa çok yüksek olmadıkça veya henüz terin hissedildiği ve derinin terle ıslandığı rakımlarda (çok yükseklerde hava o kadar kurudur ki ter asla deride kalmaz) dağcı sadece iç çamaşırları kalacak şekilde belden yukarı soyunabilir ve çoraplarını indirip pantolonunu iyice sıvıyabilir. Derinin yeterince havalandığı dağcının rahatlık hissetmesi ve yorgunluğunun geçmesi ile anlaşılır. Terin hissedilmediği çok yükseklerde aşırı bir perspiratio insensbl olur.Deri ventilasyonunun engellenmesi aşırı bir bunalıma ve yorgunluğa yol açar.Buna ait iki tecrübemiz vardır:Biri, bir Ağrı kış çıkışımızda güneşte kuştüyü pantolonla yürürken duyduğumuz sıkıntı ve bunu çıkarmak zorunda kalışımızdır.İkincisi ise P. Communismaya çıkarken 6100 rakımındaki platoda ve zirveden inerken 7200 metreyi bulan bir seviyede güneşli ve rüzgarsız havada yürürken bunalım ve anormal bir yorgunluk içine düşmemiz ve anorağı çıkarınca bu anormal durumdan hemen kurtulmamız olmuştur. Isınma: Yürüme sırasında vücut kendiliğinden ısınır.Ancak mola verilirken ve özellikle kampta ısınmak gerekir.
Isınmak için ocak gerekli ise de bunun yolu, hareketi vücut ısısından yüksek sıvıların alınmasıdır.Bir vecize olarak bilmek gerekir ki "Dağcın içinden ısınır".Dolayısıyla bol sıcak sıvılar içmek gerekir.Bu yoldan temin edilen ısınma başka hiç bir yoldan elde edilemez.
O halde üşümeye başlayan ve hele titreyenlere hemen bol ve çok sıcak sıvı içirmek gerekir
Olayın dağcılık yönünden 3 tehlikesi vardır:
1- Enerji kaybının artması sonucu aşırı yorgunluk: Görülmüştür ki vücut sıcaklığının %10 artışı bazal metabolizmayı %6 oranında yükseltir.Sebep kimyevi reaksiyonların hızlanması ve oksijen tüketiminin artmasıdır.Ekstrem bir örnek de, vücut sıcaklığının 43 dereceye çıkması halinde metabolizmanın 2 katına yükselmesidir.
2- Bunalım: Dağcı büyük bir sıkıntı hisseder ve perişanlık içine düşer.Öyle ki artık yürüyemez.
3-Sıcak çarpması: Olayın önü alınamazsa organizma ajitasyona ve sıvı tuz kaybı sonucu hipovolemik şoka girer(170.sah. bak.)
Dış ortamın vücuttan daha sıcak olması durumunda yeterince buharlaşma ancak derinin havalandırılması yani konveksiyon cereyanlarının sağlanması ile mümkündür.Şöyle ki ister hissedilmez ister aşikar terleme şeklinde olsun,deri ile elbise arasındaki hava su buharı ile doyunca artık buharlaşma olmaz yani terleme durur.Bunun sonucu vücut sıcaklığı artmaya başlar.Fakat bu havanın konveksiyon ile vücuttan uzaklaştırılması sağlanırsa yani elbise açılarak vücut havalandırılırsa derinin üzerine gelen yeni ve kuru havaya organizmadan buharlaşma ile tekrar ter çıkmaya başlar.Bu da ısı kaybettirir.
Nitekim görülmüştür ki konveksiyon kodüksiyona nazaran buharlaşma yoluyla vücuttan daha fazla ısı kaybı sağlamaktadır.Sıcak havada solunumun hızlanmasının sebebi akciğer yoluyla buharlaşmanın artırılmak istenmesidir.
Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere sıcak havalarda terin dışarı verilmesi ve derinin hava ile temasa getirilmesi şarttır.
Yüksek irtifada güneşli ve rüzgarsız sıcak havada vücudun anorak ve kuştüyü gibi insulator kudreti yüksek ekbiselerle kapalı tutulması halinde deriden olan perspiratio insensibl engelleneceği için yukarıda anlatılan mekanizma ile dağcıda bunalım ve aşırı bir yorgunluk olur.Böyle bir durumda da kuştüyü elbiselerin çıkarılması ve vücudun havalandırılması gerekir.
RADYASYON:
Sıcaklık ışınlarının sıcak cisimden soğuk cisme doğru akma aksiyonuna radyasyon denir.Vücut,içinde bulunduğu ortamdan sıcak olduğu sürece bu yolla ısı kaybeder.Bundan, ortamın soğukluğu derecesinde ısı kaybolacağı anlaşılır.Mesela,çıplak bir baştan +4 santigradlık bir vasatta isebunub %75'i kaybedilir(26).Burdan soğukta yün başlık giymenin ve parkanın kapuşonunu örtmenin enerji tasarrufu bakımından önemi ortaya çıkar.
Normal oda sıcaklığında oturan çıplak bir insan,fazladan radyasyonla kaybolan ısının %60'ı kadar bir ısı kaybeder(29).Bu da dağcının neden soğukta vücudunun her tarafını kapalı tutması ve elleri üşümese bile eldiven giymesi gerektiğini izah eder.
Vücudun uyku tulumunu ısıtması da bu yolla olur.
KONDÜKSİYON:
Vücut ısısının direkt temasla dışarı iletilmesine kondüksiyon denir.Olay vücudun soğuk cisimlerle temasa gelmesi sonucu artar.Soğuk metallerin elle tutulması,soğuk kaya,kar veye buzun üstüne oturma ve özellikle vücudun üzerinde ıslak elbisenin bulunması buna örnektir.
Islak elbise kuru elbisenin 240 misli ısı kaybettirir.Soğuk rüzgar kaybı daha da artırır.Bu açıklama dağda veya soğukta ıslanmanın ne büyük felaket olduğunu ve yağmurluk taşımanın gerekliliğini ortaya koymak için yeterlidir. Kış şartlarında tek şilte yeterince izolasyon yapamadığı için kondüksiyonla ısı kaybı olur.Çadırın içinin çok soğuk olmamasına ve uyku tulumunun mükemmelliğine rağmen dağcının gece üşümesinin sebebi kar yoluyla alttan durmadan ısı kaybedilmesidir.Bunun için şiltenin tam bir izolasyon yapacak kalınlıkta çift şilte kulanılması gerekir.
KONVEKSİYON:
Hava harekletlerine konveksiyon denir.Dolayısıyla hava akımının meydana getirdiği ısı kaybına bu ad verilmektedir.Vücut ısısı önce deriyle temasta bulunan havaya intikal eder (kondüksiyon olur),sonra da hava cereyanı ile götürülür. Saatlik hızı 6,5 km olan bir rüzgar,saatteki hızı 1,6 km olan bir rüzgardan 2 misli daha fazla ısı kaybettirir.Rüzgarın daha hızlanması ilave olarak fazla bir ısı kaybına yol açmaz(29). Bu açıklama elbisenin içinde altındaki havanın saklanmasının gerekliliğini yani ısı kondüksiyonu olan havanın süpürülmesine engel olmak için rüzgarlık veya rüzgar geçirmeyen elbiselerden giyilmesinin önemini ortaya koyar.
SİNDİRİM KANALI YOLUYLA KAYIP:
Soğuk içeceklerin alınması ve soğuk besinlerin yenmesi kondüksiyon mekanizması ile bir endojen ısı kaybına yok açar.Dağda bol miktarda sıvı alındığı için bu yolla olan ısı kaybına çok önem verilir.
TERLEME VE TERİN BUHARLAŞMASI:
Derinin üzerinde bulunan su(ter).elbisenin de ıslanması ve kondüksiyon mekanizması ile bir hayli ısı kaybettirir. Diğer taraftan terin buharlaşması olayı deriden ısı çekilmesiyle birlikte cereyan eder. Normalde deride gözle görülmeyen bir buharlaşma vardır ve buna "Perspiratio insensibl"denir.Kuru havada ve soğukta olay şiddetlenir.Dolayısıyla dağlarda bu yoldan ısı kaybı fazladır.
SOLUNUM YOLUYLA KAYIP:
Normalde akciğerlerden buharlaşma mekanızması ile ısı kaybedilir.(Bu da Perspiratio insensibl'e girer).Dolayısıyla dağlardaki hızlı solunum ve havanın kuru olması ısı kaybını arttıracaktır. Soğuk havanın teneffüsü kondüksiyon ve konveksiyon yoluyla çok ısı kaybettirir.Rüzgar olayı arttırır.Bu açıklama niçin soğuk ve rüzgarlı havada cerrahi maske takılmasının gerekliliğini ortaya koyar.
Dağlara çıkış veya inişte dağcının yorgun, perişan ve zayıflamış olması tabii bir durum veya faaliyetin gerektirdiği olağan bir tablo değildir.Bütün bunlar aklimatizasyon eksikliğinin bir sonucu olup modern dağcılık kavramıyla bağdaşmaz ve dağcının bilgisiz olduğunu gösterir.Eğer dağcı aklimatize olursa faaliyet sırasında önemli bir yorgunluk duymaz ve hastalanmadan, zayıflamadan keza zinde olarak döner..
Çoğu zaman başarısızlıktan ve kazaların bir çoğundan aklimatizasyon yetersizliği sorumludur. Aklimatizasyon şu yollardan sağlanır: Dağa gitmeden önce antreman: Bundan maksat kalp ve solunum rezervini geliştirmek keza bacak kaslarını inişe alıştırmaktır. Talimin esası kalbi ve akciğerleri azami derecede çalıştıracak şekilde bir çaba sarfetmektir.Bunun için kısa zamanda yormayan veya uzun koşular gibi antremanların dağcılıkta o derece önemi yoktur.Dolayısıyla "Kısa zamanda kalp ve akciğerleri azami decede yoran" antrenman şekillerini tercih etmekte ve şu yollara başvurmaktayız:.
1- Çok katlı binaların merdivenlerinin koşarak çıkılması..
2- Ağır çanta ile yokuş çıkılması veya tepelere tırmanılması..
3- Yokuş yukarı koşular..
4- Bisiklet sürme.Talim engele karşı pedal çevirme ve yokuş yukarı sürme şeklinde olmalıdır..
5- Hipobarik odalarda kalma..
Bu şekil antrenmanların haftada iki defadan daha az olmaması gerekir..
Bacak kaslarının inişe alıştırılması için de haftada iki kez çömelerek zıplama talimi yapmaktayız. (Her defasında 100 kez zıplanması yeterlidir).
Dağda oksijen ve basınç azlığına alışma:Aklimatizasyonun en önemli devresi olup şu kurallardan hareket edilir:.
a) Aşağılarda ağır yük taşınması: Kural olarak aşağı seviyelerde ağır bir çanta taşınır ve yük kamptan kampa azaltılır.Bunun için yükün aşağılarda hayvanlarla taşıtılması ve sırt çantasının ancak hayvanın çıkamadığı seviyelerde alınması yanlıştır.(Hayvanlar ancak yedek malzeme ve yükü taşımak için kullanılır)..
b) Yükseğe çıkıldıktan veya yüksekte kamp kurulduktan sonra aşağı inilmesi.Bir kamp yerinde iken yüklü olarak daha yüksek bir seviyeye yüklü olarak çıkılması ve burada kamp kurularak bir gece kaldıktan sonra aşağı kampa inilmesidir (Bazen de akut dağ hastalığının belirtileri başgösterdiğinden kamp malzemesi bu seviyede bırakılır ve aynı günü aşağı inilir). Bunun bir faydası da yukarılara yiyecek, yakıt ve malzeme taşımasını kolaylaştırmasıdır.Çünkü çanta çok ağır olacağı ve aşırı çaba akut dağ hastalığına yol açacağı için bunların bir defada yukarı çıkılması hem mümkün hem de doğru değildir.Her çıkışta bir miktar yük taşınmakla üst kampların malzemesi de yukarı götürülmüş olur.
Bu şekilde mekik dokurcasına birkaç kamp çıkıldıktan sonra temel kampa ya da iyice aşağılara inilir ve burada birkaç gün dinlendikten sonra nihai çıkışa geçilir.Bu usul, çok zaman alırsa da gayet gerekli ve yararlıdır.Çünkü yüksekte vücutta husule gelen değişikliklerin geçmesi aşağılara inilmesini ve burada bir süre beklenilmesini gerektirir.Ne kadar çok yükseğe çıkılmışsa o kadar aşağılara inilmesi burada o kadar uzun bir süre dinlenilmesi gerekir.Çok yükseklerde husule gelen değişikliklerin tümü bir veya iki kamp aşağı inilmekle ve bu seviyelerde birer gün kalınmakla geçmez..
(Ancak bir salah sağlanır). Dolayısıyla temel kampa inilmesi gerekir.Bunun bir faydası da yeşillik görülmesidir.Çünkü bunun dağcının ruhi durumunu çok düzelttiği ve aklimatizasyonda büyük bir rol oynadığı tesbit edilmiştir..
Gözlemlerimize göre çok yüksekten ne kadar aşağılara inilmesi iştah, mayhoşlara istek ve susuzluk duygusu o kadar artmaktadır. Öyle ki insan doymak nedir bilmiyor.Bu olay yüksek irtifada zorla çok sıvı alınmasına ve iştahı açık olanlarda yeterince yenmesine rağmen boşalan besin ve sıvı depolarının bir türlü doldurulamadığını, ortaya koyar (Temel kampta böylece uzun süreli dinlenme ve yeme içme adeta otomobilin bakımının yapılmasına, yağ ve benzin depolarının doldurulmasına benzer). Vücuttaki değişikliklerin kaybolması ve özellikle tutulan suyun atılması temel kampta günlerce durulmasını gerektirir, çünkü olay yavaş seyreder.Bunun bir "zaman kaybı" gibi telakki edilmemesi ve çok aşağılara inip çokmaktan üşenilmemesi gerekli, çünkü hem gereklidir hem de dinlendikten sonra çıkış çok kolaylaşır ve dağcı "Üşünmenin" yersiz olduğunu görür. Temel kampta kaç gün kalınacağı kesin olarak söylenmemekte beraber bunun birkaç günden az olmaması gerekir.İhtimal, bu süre yüksek kamplarda geçen süre kadar olmalıdır.
c) Kamp yerinde antrenman: Yüksekte bir kamp kurulduktan sonra burada bir bir gün veya daha fazala kalındığında çadırda durmamak, çıkıp gezinmek ve civardaki tepelere çıkış yapmak gerekir.Ancak buz yarıkları karla örtüldüğü için bunların içine düşmek tehlikesi vardır.Dolayısıyla birkaç kişinin birlikte ve birbirine bağlı olarak dolaşması gerekir..
Bunun belirtileri akut dağ hastalığının belirtileri olarak 158. sahifede anlatılmıştır.Ayrıca aşağıdaki bulguların tesbit edilememesi de aklimatizasyonun yetersiz olduğunu gösterir.
Aklimatizasyon belirtileri:
Dağda çıkış yapmakta olan bir dağcının aklimatize olduğu şunlardan veya aşağıdaki testlerden belli olur:
1- Kısa bir dinlenme ile nabzın ve solunumun normale dönmesi..
2- Yürüyüş sırasında konuşabilme, ıslık çalabilme ve az da olsa şarkı söyleyebilme (Bunlar solunum rezervinin iyi olduğunu ifade eder).
3- İştahın mevcudiyeti.Fevkalade ve sabit bir aklimatizasyon belirtisidir.Bunun derecesi ile aklimatizasyon derecesi arasında doğru orantı vardır..
4- Tabii uyku (ilaçsız uyuyabilme) ve rüya görülmesi.Bilhassa rüyada şehvet duygularının mevcudiyeti çok önemli bir aklimatizasyon belirtisidir. 5- Uyanıkken şehvet duygularının varlığı. Çok yükseklerden temel kampa indikten sonra nihai çıkışa geçmeden önce yeterince aklimatizasyon sağlanıp sağlanmadığı tansiyon ve nabız testi yapılmak suretiyle anlaşılır.
Diğer Hususlar:
Yüksek irtifaya aklimatizasyon devamlı olarak yüksekte kalmayı gerektirir.Başka bir deyimle kısa süre yüksekte kalınması önemli bir aklimatizasyon sağlamaz..
Aklimatizasyon, kazanıldığı süre kadar bir sürede kaybedilir..
Aklimatize bir kişinin deniz seviyesine inerek burada birkaç gün geçirmesi aklimatizasyondan önemli bir şey kaybettirmez.Ancak bir hafta veya daha uzun süre yüksek irtifida bulunulması müteakip yıllarda yapılan çıkışları kolaylaştırır..