Aladağlar Kızılkaya(3725m.) Batı – Güney Batı Yüzü Çıkışı

 

Malzeme:
5 sikke, 50 metre statik (!) ip , kask, friction, bırakma perlonları, 3 kilitli, atc, emniyet prüsiği, kaya çekici, emniyet kemeri kısacası iniş seti, kamp ve bivak malzemeleri.



Hava Durumu:
Hava Gündüzleri yaklaşık 10 derece geceleri –5 derece civarıydı. Tırmaınşın tamamında hava açık ve güneşliydi. Rüzgar yoktu. 

Rota: 
Gizli bir dağ olan Kızılkaya’nın dibine kadar Karayalak vadisinden gidin. Tam Emler Güney batı yüzü ve Eznevit Kuzey Duvarları arasında durun. Tam karşınızda, Karasay ve Kızılkaya arasındaki geçidin solundaki yüze bakın. Bu yüz batı yüzüdür. Geçitten dağa devam eden sırt ise batı sırtı adını alır. 

Macera Kısmı:
Yine aynı vadide, bu sefer başka bir yerde bivağımı yapıyordum. Sabah minibüsten indiğimde hava çok soğuktu. Sapaktan köye giden yol aslında Sokullupınar’dan öte yana doğru uzanıyordu. Yoldan gidersem sanki zaman kaybı olur gibi geldi ve ben sağdan direkt araziye vurdum. Hay vurmaz olaydım, in çık, abuk sabuk yerlerde debelendim durdum. Saat 11’e doğru Sokullupınar’a vardım. Sobek kampını toplamıştı. Ortalıklarda kimsenin olmayışı garibime gitti ve her zaman olduğu gibi uykumu getirdi. İki saat kadar uyudum. Sonra kalkıp devam ettim. Yüküm bu sefer gerçekten ağırdı. İniş gerekebilir diye statik ip bile getirmiştim. Gülmeyin, başka ip bulamadım ne yapayım? Fakir dağcıyız, acıların çocuğu. Bir de ağırdı ki. Dayımdan da sikkelerini ödünç aldım. Her kullanım pahalıya patlayacaktı ama başka da çare yoktu. İlk kullanım ücretsiz, çünkü bir tanesi benimdi. 

Gece hava çok soğudu. Uykuya dalmam uzun zaman aldı. Yaklaşık 12 saat uyku tulumumun içinde kaldım. İnanılmaz sıkıldım. Sabah ilk planım olan Kızılkaya’ya doğru yola koyuldum. Rota kısmıda tarif ettiğim batı yüzünü dürbünle defalarca incelemiştim. Çürüktü, ama zevkli kaya tırmanışları var gibi görünüyordu. Yapacaktık bir şeyler artık. Macera ruhum olmasaydı buraya kadar gelir miydim? 

Yükselmeye başladığımda bu işin uzun zaman alacağını hissettim. Zor tırmanışlar beni bekliyordu. Galiba buralarda bir yerlerde babalar varmış. Efendim babaları kaybedersen çok fena olurmuş. Ben iki tane baba gördüm, birisi az kalsın ölümüme neden oluyordu! Sonra anlatırım. 

Güneş olmasına rağmen hava ve kaya soğuktu. Zaten bulunduğum yükseklikte yeni yağan kar da erimemişti. Batı yüzü dik, uzun ve paralel setlerle kaplıydı. Dibine gelince frictionlarımı giydim. Kah solundan, kah sağından kafama göre tırmandım. Kolaya kaçma çabam olmasa da dönüşte buralardan nasıl ineceğiz diye sormadan edemiyordum kendime. (IV) 

Nihayet bitti. Bakalım arkasında ne varmış. Dürbünle gözükmeyen son 200 metrelik öbür yüze baktığımda gördüğüm manzara karşısında önce geri dönmeyi düşündüm. Ama sonra solumdan uygun bir yerler görüp devam etmeye karar verdim. İniş gerçekten zor olacaktı. Önce zirveye doğru bulunduğum noktadan biraz aşağıya inip yan geçtim sonra çok dik külahlardan tırmandım. Burası kışın toz kar ile patinaj kulvarı gibi olmalıydı. Son bir kaç stresli kaya tırmanışından (IV+) sonra en son sete vardım. Aslında zor kaya tırmanışları değil, ama gerek kayanın çok çürük olması, gerek altınızdaki yüzlerce metrelik boşluk, gerekse yalnız olmanız böyle durumlardan rahatlıkla psikolojik olarak olumsuz etkinlemenize yol açabiliyor. 

Sete vardık ama zirve nerede? Bu ana kadar kendimi zorlayıp tam bir mücadele sergilemiştim. Yılmadan tırmanmıştım. Ama şimdi de önümde son bir sınav duruyordu. Önümde birbirine bağlantısız bir sürü tepecik vardı. Tek tek hepsini tırmanıp, geri geri inip, sonunda doğru olanı buldum. Ufacık zirvede etrafa baktım. Görüş mesafesi çok yüksekti. Zor bir tırmanış olmuştu ve daha önümde iniş vardı. Bunu aynen zirve defterine kaydedip inişe başladım. Her tarafım çürük kaya ve uçurum doluydu. Neyseki ip vardı. Aşağıda bir yerde baba gördüm. Ona gittim. Sonra bir tane daha gördüm, ama kardeşim o kadar alakasız bir yerdeydi ki! Vardır bir olayı deyip, babaya ulaşmak için 7-8 metrelik zor bir geri geri inişe yeltendim. Ortalarda bir yerde aşağı hamle yapmak için ellerime, dolayısıyla kayadaki tutamaklara yüklendiğim anda hiç beklenmedik bir şekilde sağ elimdeki kaya koptu. Kapı gibi sola açıldım, sonra soğuk kanlılığımı koruyarak tekrar kapandım. Başka bir şey tuttum ama eğer düşseydim sonum hiç de iyi olmayacaktı. Sonunda babaya vardım. Kendisi için hayatımı tehlikeye attığım baba bana hiç yüz vermedi. Ama baba! Orada kalakalmıştım. Bir oradan in, bir buraya çık sonunda diğer yüze bakan batı sırt hattına ulaştım. Buradan yüze inmektense, arkadan dolaşıp geçide varmak çok daha mantıklıydı. Ama o da kolay değildi. Frictionlar yüzünden çok acı çekiyordum. Artık dayanılmaz bir hale gelmişti. Biraz daha indikten sonra onları çıkartıp botlarımı giydim. İp açtım ve 20 metre alçaldım. Salak inişler tamamen sona ermişti. Oradan geçide, geçitten bivağıma, 12 saatlik hareketsiz sıkıcı yuvama döndüm. 

Ertesi gün Eznevit Kuzey Duvarı’nda deneyeceğim bir rotam vardı sırada ama bazı problemler gördüm. Rota üzerinde iki kilit nokta bulunuyordu ve ilk kilit olağan ışık koşullarında, yazın bir çok defa dürbünle incelediğimin aksine çok negatif görünüyordu. Zaten rota hiç güneş almıyordu ve gölgede eller uyuşuyordu. Rotanın yazın ya da çığsızından bol karlı halde kışın yapılması gerektiğine karar verip uyudum. 

Tolga Kanık

28 Ekim 2001

 

Okunma 7853 defa Son Düzenlenme Cumartesi, 22 Aralık 2012 20:45
Yorum eklemek için giriş yapın